"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23/11/2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl dava muris muvazaası hukuki nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil, birleştirilen dava ise sözleşmenin iptali isteklerine ilişkindir.
Asıl davada davacı, mirasbırakanı ...'ün 44, 45, 222, 299, 499 ve 815 parsel sayılı taşınmazlarını; mirasbırakanı Hacere'nin ise 181, 415, 547, 550 parsel sayılı taşınmazlarını kız çocuklarından mal kaçırmak amacı ile muvazaalı olarak oğulları olan ... ve ...'a devrettiğini, ... ve ...'un da taşınmazları muvazaalı olarak ... ... ve ... ......'ye, anılan kişilerin de ... ve ...'un çocukları olan davalılara temlik ettiklerini ileri sürerek taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Birleştirilen dosyada davacı, 27.05.2013 tarihli "sulh taksim ve feragat sözleşmesi " başlıklı belgenin geçersiz olduğunu, taşınmazların değeri ve miktarı konusunda herhangi bir bilgi verilmediğini, bu belgenin hile ile düzenlendiğini, çok yüksek miktar tutan taşınmazların düşük bedelle devredildiğini edimler arasında orantısızlık olduğundan orantısızlığın giderilmesine, mümkün olmazsa sözleşmenin geçersizliğine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, taraflar arasında feragat sözleşmesi yapıldığını, davacının intikal edecek haklarından feragat ettiğini, sözleşme gereğince davacıya anlaşma bedelinin ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, eksik harç tamamlanmadığından davanın açılmamış sayılmasına ilişkin verilen ilk karar Dairece; “...mahkemece, taşınmazların davalılar adına kayıtlı olan pay oranları göz ardı edilerek ve davacının miras payına isabet eden değer nazara alınmaksızın taşınmazların tamamının toplam değeri üzerinden harç yatırılması konusunda davacı tarafa kesin süre verildiği, ayrıca kesin süreye uyulmaması halinde sonucunun ne olacağı açıkça ara kararında belirtilmeksizin ihtaratta bulunulduğu anlaşılmakla ihtarın yasal koşulları taşımadığı açıktır. Hal böyle olunca, davacıya miras payına isabet eden kısım için Harçlar Kanunu 30. maddesi uyarınca harcı yatırması için süre verilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yasal koşulları taşımayan kesin süreye uyulmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde 550, 547, 415 parsel sayılı taşınmazlar dava dışı 3. kişiler adına kayıtlı olduğundan anılan parseller yönünden asıl davanın reddine; 44, 45, 181, 222, 299, 499 ve 815 parsel sayılı taşınmazlar bakımından ise temliklerin mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu, birleşen davaya konu feragat sözleşmesi başlıklı belgenin ise geçerli olmadığı gerekçesi ile asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...'ün 08.07.1971, mirasbırakan ... ...... 27.03.1973 tarihinde öldüğü, geride oğulları ... ve ... ile kızları ...... ve davacı ...'nin mirasçı olarak kaldığı, mirasbırakan ...... dava konusu 499, 299, 815, 44, 45, 222 parsel sayılı taşınmazları 15.04.1970 tarihinde oğulları ... ve ...'a satış suretiyle temlik ettiği, ... ve ...'un da taşınmazları 20.01.1993 ve 17.02.1993 tarihlerinde oğulları davalılar ... ve ...'a, ... ve ...'un da bir kısım taşınmazı farklı tarihlerde mirasbırakanın torunları olan davalılar ..., ..., ... ve ...'ya devrettiği, mirasbırakan ...'nin 181, 550 ve 547 parsel sayılı taşınmazları 27.02.1972 tarihinde oğulları ... ve ...'a satış suretiyle temlik ettiği, ... ve ...'un da taşınmazları 20.01.1993 ve 17.02.1993 tarihlerinde oğulları davalılar ... ve ...'a, ... ve ...'un da bir kısım taşınmazı farklı tarihlerde davalılar ..., ... ve ...'ya devrettiği, dava konusu 550, 547 ve 415 parsellerin dava tarihi itibariyle dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle mirasbırakan ... tarafından önce oğulları ... ile ...'a temlik ettiği, daha sonra muhtelif tarihlerde yapılan devirler ile mirasbırakan ...'nin torunları olan davalılar ... ile ... adına kayıtlı olan 181 parsel sayılı taşınmazın mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak temlik edildiği saptanarak bu taşınmaz yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru olduğuna göre; asıl ve birleştirilen davalarda davalıların 181 parsel sayılı taşınmaza ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan 181 parsel sayılı taşınmaza ilişkin hükmün ONANMASINA,
Asıl ve birleştirilen davalarda davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Somut olayda, imzası davacı tarafından inkar edilmeyen 27.05.2013 tarihli ''Sulh, Taksim ve Feragat Sözleşmesi'' ile 02.05.2013 tarihli ''Sözleşme'' başlıklı belgelerde davacının mirasbırakan ...'den gelen dava konusu 499, 299, 815, 44, 45, 222 parsel sayılı taşınmazlardaki miras payına karşılık olarak davalılar tarafından davacıya ödeme yapıldığı düzenlenmiş olup, anılan bu sözleşmelerin tapulu taşınmazların devrine veya bir haktan feragate ilişkin olmadığı, diğer taraftan TMK'nın 676. maddesinde düzenlenen miras taksim sözleşmesi niteliğinde de kabul edilemeyeceği açıktır.
Hal böyle olunca, 27.05.2013 tarihli ''Sulh, Taksim ve Feragat Sözleşmesi'' ile 02.05.2013 tarihli ''Sözleşme'' başlıklı belgelerin şeklen geçerli olduğu dikkate alınarak değerlendirme yapılması ve dava konusu 499, 299, 815, 44, 45, 222 parsel sayılı taşınmazlar bakımından sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar vekilinin değinilen yöne ilişkin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen asıl ve birleştirilen davada davacıdan alınarak asıl ve birleştirilen davada davalılara verilmesine ve temyiz edilen gelen asıl ve birleştirilen davada davacı vekili için 3.815.00-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden asıl ve birleştirilen davada davalılardan alınarak asıl ve birleştirilen davada davacıya verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/11/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.