"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili ile davalı ... vekili tarafından süresinde davacı vekili ile davalı ... vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.12.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ve temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen davalar, inançlı işlem ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde bedel isteklerine ilişkindir.
Davacı, asıl ve birleştirilen davaları ile; davalı ... ile aralarındaki alacak ve borç ilişkisi sebebi ile 01.12.2010 tarihinde imzalanan sözleşme gereğince 13 parça taşınmazdaki payını teminat olarak davalı ...'a devrettiğini, borç ödenince taşınmazların kendisine veya göstereceği kişiye devredileceğinin kararlaştırıldığını, 10 Mayıs 2012 tarihi itibariyle ...'a borcunun kalmadığını ve bu konuda ibraname verildiğini, ...'un 582 nolu parseli, isteği üzerine kendisine, 304, 305, 310 ve 311 nolu parselleri ise kızı ... ...'ya devrettiğini, ancak diğer taşınmazları mazeretler ileri sürerek iade etmediğini, yaptığı araştırmada 578 ve 580 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 17.05.2012 tarihinde davalı ...'e, 599 parsel sayılı taşınmazdaki payını 16.02.2012 tarihinde davalı ...'e aktardığını öğrendiğini, anılan davalıların, ...'un eskiden beri tanıdığı, durumu bilen ve bilmesi gereken kişiler olduklarını, onlara yapılan temliklerin de muvazaalı olduğunu ileri sürerek, 6, 365, 792, 788 ve 520, nolu parsellerin tapu kayıtların iptali ile adına tesciline, diğer davalılara devredilen taşınmazların da tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak ayrı ayrı 50.000.-TL'nin yasal faizi ile birlikte davalı ...'tan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., iddiaları kabul etmediğini, çekişme konusu taşınmazları satın aldığını, İlçe Tarım Müdürlüğündeki bir kısım işlemleri için davacının oğluna boş kağıda imza atarak verdiğini, anılan kurumda bulunan bir dilekçedeki imzanın kendisine ait olmadığını, davacının, oğlundan boş olan ve imzasının bulunduğu belgeyi alarak 01.12.2010 tarihli belgeyi düzenlediğini belirterek asıl ve birleşen davaların reddini savunmuştur.
Davalı ..., iddiaların doğru olmadığını, dava konusu taşınmazı toplam 324.900.-TL bedelle satın aldığını, köyüne uzak taşınmazları satıp dava konusu yerleri satın aldığını, satış bedeli ile önce taşınmazlar üzerindeki ipotek ve haciz borçlarını ödeyip kalanını ...'a verdiğini, satıştan önce ...'u tanımadığını, davalı ..., davacı ile davalı ... arasındaki olayları bilmediğini, iyiniyetli 3. kişi olduğunu, dava konusu yeri 394.000.-TL bedelle satın aldığını, tapuda değerin düşük gösterildiğini, ödemenin çekle yapıldığını belirterek davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, davanın inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı olduğu, davacının dayandığı 01.12.2010 tarihli belgedeki imza, davalı ...'a ait olsa da yazıların onun eli ürünü olmadığı, anılan davalının, davacının oğluna imzalayarak boş olarak verdiği kağıdı rızasına aykırı olarak doldurulduğu, davacının iddiasını ispat edemediği, birleşen davanın davalıların da iyiniyetli oldukları ve onlara yapılan satışların gerçek olduğu gerekçesi ile davaların reddine ilişkin karar, Dairece; " ...Somut olaya gelince; davacının sunmuş olduğu 01.12.2010 tarihli ''Sözleşme'' başlıklı, altında davacı ile davalı ...'un imzasının yeraldığı adi yazılı belgenin 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanan, inançlı işlemin belgesi niteliğinde olduğu, 10.05.2012 tarihli ''Belgedir'' başlıklı yine davalı ...'un imzasının bulunduğu adi yazılı belgenin de, taraflar arasındaki borç ilişkisinin ''ödeme belgesi'' olduğu tartışmasız olup, bu belgeler altındaki imzaların davalı ...'un eli ürünü olmadığı anılan davalı tarafça açıkça inkar edilmediği gibi, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 05.11.2013 tarihli raporda da açıkça; anılan belgelerdeki ... isminin altındaki imzaların davalı ...'ün eli ürünü olduğu bildirilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; her ne kadar davalı ..., davacının dayandığı belgelerin, davacının oğluna başka bir işte kullanılmak üzere imzalayarak boş olarak verdiği belgelerin üstünün doldurulması suretiyle oluşturulduğunu iddia ederek bu konuda dava dışı bir kısım belgelere dayanmış ve Mahkemece, davalının dayandığı, dava dışı bir kısım dilekçelerdeki imzaların davalı ...'un eli ürünü olmaması sebebi ile ...'un savunmasına itibar edilerek sonuca gidilmiş ise de; ...'un, açığa attığı, diğer bir söyleyişle beyaza attığı imzasının iradesine aykırı olarak doldurulduğunu aynı kuvvette bir belge ile ispat etmesi gerektiği tartışmasızdır. Ne var ki, bunun aksi, aynı kuvvette bir belge ile ispat edilebilmiş değildir. ...Somut olayda; birleşen davalar bakımından mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğu söylenemez. Şöyle ki; taşınmazların, davalılar ... ve ...'ya devir tarihlerinde üzerilerinde bulunan haciz ve ipotekleri hangi tarihte kim veya kimlerin ne şekilde ödediklerinin araştırılmadığı, davalı ...'in delil listesinde bildirdiği banka hesabındaki hareketleri gösterir dökümlerin ilgili bankadan getirtilip incelenmediği, taşınmazları hangi tarihlerde kimin ne şekilde tasarruf ettiğinin, birleşen davalılar ... ve ...'in hangi tarihten itibaren taşınmazları tasarruf etmeye başladıklarının, öte yandan davacı ile davalıların birbirlerini tanıyıp tanımadıklarının tanıklardan etraflıca sorulmadığı, parsellerin tarım destekleme primlerini, kimin hangi tarihten beri aldığının araştırılmadığı, ödemeyi çek ile yaptığını savunan davalı ...'nın ibraz ettiği çeke konu hesabın kime ait olduğu, ibraz edilen çek sebebi ile kime ödeme yapıldığının ilgili bankadan sorulup denetlenmediği, ödeme yapılan hesap sahibi ile davalı ...'nın bağlantısının olup olmadığı üzerinde durulmadığı görülmektedir. Hâl böyle olunca, asıl davaya konu davalı ... adına kayıtlı 6-365-792-788-520 nolu parseller bakımından iptal-tescil isteğinin kabul edilmesi, birleştirilen davalara konu 578, 580 ve 599 parsel sayılı taşınmazlar bakımından yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, bu konuda tarafların gösterdikleri evrak arasına yansıyan tüm delillerin eksiksiz toplanması, bir kısım tanıkların; taşınmazların ... ve ...'e satışı sırasında, davacının oğlu ...'nın yerleri gösterdiği, pazarlık sırasında onun ve davacının bir kısım akrabasının hazır oldukları yönündeki anlatımları ile taşınmazların gerçek değerleri ile akitlerdeki değerler arasında aşırı fark bulunması yönündeki olgu da değerlendirilerek, taşınmazların davalı ...'a inanç sözleşmesi kapsamından devredildiğinin sabit olması sebebi ile, son kayıt maliki olan davalılar ... ve ...'nın bu durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olup olmadıklarının, TMK'nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının kuşkuya yer bırakmayacak saptanması, anılan davalıların durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduklarının belirlenmesi halinde tapu iptal ve tescil isteğinin kabul edilmesi, aksi halde, davacının terditli olarak davalı ...'tan istediği bedel bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir." gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, dava konusu taşınmazların ilerde iade edilmek üzere teminat amacıyla davalı ...’a devir edildiğinin yazılı belge ile kanıtlandığı, inançlı işlem iddiasının sabit olduğu, diğer davalılar ... ve ... yönünden ise durumu bildikleri ya da bilebilecek konumda olduklarının kanıtlanamadığı, TMK’nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanacakları gerekçesiyle, asıl davada davalı ...’a yönelik tapu iptal ve tescil isteminin kabulüne, birleştirilen davalarda davalılar ... ve ...’e yönelik tapu iptal ve tescil isteklerinin reddine, davalı ... yönünden ise tazminat isteklerinin kabulüne karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre ve özellikle hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda yazılı şekilde karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekili ile davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davalı ... vekili ile davalı ... vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
1- Asıl dava konusu taşınmazların toplulaştırma neticesinde yeni parsellere revizyon gördüğü, ancak hangi taşınmazın hangi oranda yeni oluşan parsele gittiğinin eksik kayıtlar nedeniyle tespit edilemediği anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297/2. maddesi uyarınca, hüküm sonucu kısmında; istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği ve hakimin doğru sicil oluşturma görevi gözetilerek her bir taşınmaz bakımından usul hükümleri uyarınca infazda tereddüt yaratmayacak biçimde hüküm oluşturulması gerekmektedir.
Ne var ki, kaydı kapanan parseller üzerinden hüküm kurulmuş olması yukarıda anılan madde ve göreve aykırılık teşkil etmektedir.
2- Mahkemece, birleştirilen davalarda davalılar ... ve ... yönünden iptal-tescil isteklerinin reddine karar verildiği, ancak 6100 sayılı Kanun’un 326/1. fıkrasındaki "Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir." düzenlemesine aykırı biçimde davalılar ... ve ...’in karar ve ilam harçları, vekalet ücretleri ve yargılama giderlerinden sorumlu tutuldukları tespit edilmiştir.
Öte yandan, kendilerini bir vekille temsil ettiren davalılar ... ve ...’e yönelik davanın reddine karar verilmiş olmasına rağmen haklarında vekalet ücreti yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış olması yerinde değildir.
Hal böyle olunca, asıl davaya konu taşınmazların ( iptal-tescile karar verilen ) toplulaştırma sonrası gittiği parsellerin tespit edilerek yeni parseller üzerinden infaza elverişli bir hüküm kurulması, birleştirilen davalarda davalılar ... ve ...’in hükmün fer’ilerinden sorumlu tutulmaması ve vekalet ücreti hak edip etmedikleri yönünde olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendime ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru değildir.
Davalı ... vekili ile davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince; gelen temyiz eden davalı ... vekili ile ... vekili için 3.815.00’şer TL duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davacıdan alınmasına, gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davalı ...’den alınmasına, alınan peşin harçların temyiz edenlere geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.