"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil - tazminat davası sonunda Yerel Mahkemece dava konusu her iki parsel bakımından da davacıların miras payları karşılığı tazminatın davalı ...’dan tahsiline, 9 sayılı parsele yönelik tapu iptali ve tescil isteğinin reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içinde tereke temsilcisi ve davalı ... vekilleri tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12/01/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile diğer temyiz eden tereke temsilcisi Ömer Süslü vekili Avukat ... geldiler. Davetiye tebliğine rağmen davacılar ... v.d. vekili avukat v.d. gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, muris ...'in torunu davalı ...'ın, muristen aldığı vekaletname ile 9 parsel sayılı taşınmazını davalı ...'ye, 19 parsel sayılı taşınmazını da dava dışı Ziraat Odasına temlik ettiğini, o dönemde murisin sağlık sorunları ve hafıza zayıflığı yaşadığını, vekalet yetkisinin de kötüye kullanıldığını ileri sürerek, 9 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile muris adına tesciline, aksi takdirde bedelinin miras payları oranında tahsiline; 19 parsel sayılı taşınmazın bedelinin miras payları oranında davalı ...'dan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalı ..., satış işlemlerinin geçerli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuş; diğer davalı ..., davaya cevap vermemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 07/05/2014 tarihli ve 2010/84 E- 2014/237 K sayılı kararıyla, vekalet yetkisinin davalı ... tarafından kötüye kullanıldığı, ancak diğer davalı ...’nın iyiniyetli olduğu gerekçesiyle, her iki parsel bakımından da davacıların miras payları karşılığı tazminatın davalı ...’dan tahsiline, 9 sayılı parsele yönelik tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 11/04/2017 tarihli ve 2014/13769 E- 2017/1847 K sayılı kararı ile, “...Hemen belirtilmelidir ki, davadaki isteğin murisin terekesi adına ve O'na teb'an ileri sürüldüğü ve davanın elbirliği halinde mülkiyet hükümlerine tâbi bulunduğu açıktır. Nitekim, muris ...'ın dava dışı mirasçısının bulunması nedeniyle yargılama aşamasında terekesine Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.12.2010 tarihli kararı ile temsilci olarak yazı işleri müdürü ... atanmış; ancak, 12.04.2012 günlü duruşmada kendisine usulünce tebligat çıkarılmasına karar verilip, çıkarılan tebligat 17.04.2012'de usulünce tebliğ edilmişse de, tereke temsilcisi, kendisine tebligatla bildirilen 28.06.2012 günlü duruşmaya ve sonraki duruşmalara katılmamış, davalı taraf da yargılamanın tereke temsilcisinin yokluğunda sürdürülmesi yönünde herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Bilindiği üzere, davanın görülebilirlik koşulu olan terekeye temsilci tayininden sonra tereke ortağının veya ortaklarının davayı takip yetkisinin ortadan kalkacağı ve davanın tereke temsilcisinin huzuruyla yürütülmesi gerekeceği tartışmasızdır. Hal böyle olunca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 150/2. maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devam edilerek işin esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir... ”gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 18/06/2020 tarihli ve 2018/261 E – 2020/288 K. sayılı kararıyla; bozma kararı öncesindeki gerekçeye aynen iştirak edildiği belirtilerek, dava konusu her iki parsel bakımından da davacıların miras payları karşılığı tazminatın davalı ...’dan tahsiline, 9 sayılı parsele yönelik tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... ve tereke temsilcisi vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
5.1. Tereke temsilcisi vekili temyiz dilekçesinde özetle; yargılama sürecinde tüm duruşmalara katılan veya mazeret bildiren davalı vekilinin dosyanın işlemden kaldırılmasına yönelik bir talebi olmadığını, davalı tarafın tüm duruşmalara katılarak davayı takip iradesini ortaya koyduğunu, buna rağmen Mahkemece bozma sonrası 12.07.2018 tarihli celsede dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesinin doğru olmadığını, İstanbul ATK İhtisas Dairesinin raporuna göre taşınmazların satış tarihinde murisin eylem ehliyetine sahip olmadığının Yerel Mahkemenin de kabulünde olduğunu, Yerel Mahkemece davalı ... iyiniyetli kabul edilerek tapu iptali davasının reddine karar verilmişse de , davalının iyiniyetli olmadığının dosya kapsamındaki tanık beyanlarıyla sabit olduğunu, ...’nin ortaklık yaptığı ve tarlalarını ektiği murisi yakından tanımakta , sağlık durumu başta olmak üzere murisle ilgili birçok şeyi bilmekte olduğunu, Mahkemece, dava konusu taşınmazlar üzerinde 2011 yılında keşif yapıldığını ve bu keşif neticesinde alınan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulduğunu, ancak dava sonunda hükmedilen alacak miktarının taşınmazların değerini karşılamaktan uzak olduğunu, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir.
5.2.Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; tanık listesi kapsamında yer alan tanık ...’e ilişkin olarak 13.10.2011 tarihli celsedeki; « Davalı vekili tarafından ...'in tanık olarak dinlenilmesi talep edilmiş ise de davaya konu taşınmazların muris ...'dan davalılara intikal ettiği, bu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile terekeye iadesine yönelik olduğu, 6100 sayılı HMK'nın 255. maddesi gereğince tanığın bu davada yararı bulunduğu anlaşılmakla bu tanığın dinlenmesi yönündeki talebin HMK'nın 255. maddesi gereğince reddine» şeklindeki ara karar ile bu tanığın rızaları dışında dinlenilmesine yer olmadığına karar verildiğini, bu hususun adil dinlenilme hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde davalı lehine yargılama giderine hükmedilmediğini, hükmün infazda tereddüt yaratacak nitelikte olduğunu, murisin hukuki işlem ehliyetine sahip olduğuna yönelik Adli Tıp Dördüncü İhtisas Kurulu raporu ve murise ilişkin düzenlenen diğer tıbbi raporlar arasındaki çelişkiler giderilmeksizin hüküm tesis olunduğunu, müvekkilinin murisin talimatları doğrultusunda hareket ettiğini, temerrüt olgusu gerçekleşmediği halde işlem tarihinden itibaren faiz yürütüldüğünü belirtmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
6.2.2. Öte yandan bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 1929 doğumlu mirasbırakan ...’in 08/05/2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı eşi ...,dava dışı kızları ... ve ... ile dava dışı oğlu ...’ın kaldıkları, murisin maliki olduğu 1092 ada 9 parsel sayılı taşınmazın, muris adına vekaleten (Nazilli 2.Noterliğinin 01/08/2008 tarihli vekaletnamesi ile vekil olarak tayin ettiği) torunu davalı ... tarafından 05/08/2008 tarihli satış işlemi ile diğer davalı ...’ye devredildiği, yine murisin adına kayıtlı 861 ada 19 parsel sayılı taşınmazın ise muris adına vekaleten davalı ... tarafından 07/08/2008 tarihinde satış yolu ile dava dışı Nazilli Ziraat Odasına temlik edildiği, davalı ...’ın, murisin dava dışı oğlu ...’ın oğlu olduğu, davacıların murisin vekalet ve işlem tarihlerinde ehliyetsiz olduğunu, ayrıca vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek terekeye iade istemli olarak eldeki davayı açtıkları, Nazilli Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1396 E- 2010/1866 K sayılı kararıyla murisin terekesine ...’nün temsilci olarak atandığı, davacılardan ...’nin yargılama aşamasında 18/10/2018 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızları ile oğlu ...’ın kaldığı, Nazilli 2.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/199 E- 2019/963 K sayılı kararıyla ...’nün davacı ...’nin terekesine de temsilci olarak atandığı, Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulu’nun 24/06/2013 tarihli raporunda; muris ...’ın vekaletname verdiği tarih olan 01/08/2008 tarihinde hukuki işlem ehliyetini haiz olmadığının bildirildiği anlaşılmaktadır.
6.3.2. Hemen belirtmek gerekir ki; dosya içeriği ve toplanan deliller itibariyle, ATK raporu ile ehliyetsiz olduğu tespit edilen murisin yaptığı işlemlerin geçersiz olduğu gözetilerek, davalı ... yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı ...’in temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
6.3.3. Ne var ki, Adli Tıp Kurumu raporuyla mirasbırakan ...’ın temlikten 4 gün önce düzenlenen vekâletname tarihinde ehliyetli olmadığı saptandığına göre dava konusu 9 parsel sayılı taşınmazı ilk el olarak devralan diğer davalı ...’ye yapılan satış işleminin geçersiz olduğunda kuşku bulunmamakta olup, dava konusu 9 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
V. SONUÇ:
Tereke temsilcisinin açıklanan nedenlerle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasa'nın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden tereke temsilcisi vekili için 3.815,00-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalılardan alınmasına, yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.