"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TENKİS -
VASİYETNAMENİN İPTALİ
Taraflar arasındaki birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil - tenkis - vasiyetnamenin iptali istekli dava sonunda Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 27/11/2020 tarihli ve 2020/1562 Esas 2020/1864 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde asıl ve birleştirilen davalarda davacılar vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 12/1/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... geldi. Davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar ... v.d. vekili avukat gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Asıl davada davacılar, mirasbırakanları ...'ın maliki olduğu 111 ada 10 - 184 ada 141- 182 ada 109- 174 ada 74 ve 139 ada 304 parsel sayılı taşınmazlarını 15/08/2013 tarihinde satış göstermek suretiyle davalı kardeşi ...’e devrettiğini, işlem tarihinde murisin fiil ehliyetinin bulunmadığını, ayrıca yapılan işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, birleşen davada davacılar, murisin Mecitözü Noterliğinin 15/08/2013 tarihli vasiyetnamesinde bankadaki paralarını davalı kardeşi ...’e bıraktığını, daha sonra yapmış olduğu 08/10/2013 tarihli vasiyetnamesinde ise diğer vasiyetnameden vazgeçtiğini, tüm menkul ve gayrimenkul mal varlığının sağlığında kendisine ait olduğunu, öldükten sonra ise davalıya verilmesini bildirdiğini, murisin ölmeden önce kanser hastası olduğunu, fiil ehliyetinin yerinde olmadığını ileri sürerek, söz konusu vasiyetnamelerin iptaline, olmadığı takdirde saklı paylarının ihlal edilmiş olması nedeniyle tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
II. CEVAP
Asıl ve birleştirilen davada davalı, davacıların TMK'nın 506. maddesinde belirtilen saklı paylı mirasçılar arasında yer almadığını bu sebeple vasiyetnamenin tenkisini isteyemeyeceklerini, murisin vefatından önce akli melekelerinin yerinde olduğunu, murisin bekar olması sebebi ile kendisine yardımcı olacak kimse olmadığını, kanser hastalığı ile mücadele ettiğini Almanya’da vefat ettiğini, bu şekilde bakıcı ücreti de ödemek zorunda kaldığını, dava konusu taşınmazların bu nedenle satıldığını belirterek, asıl ve birleşen davaların reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Çorum 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/09/2020 tarihli ve 2014/389 E., 2020/113 K. sayılı kararıyla; murisin işlem tarihlerinde ehliyetli olduğu, ayrıca davacı kardeşlerinden mal kaçırma amacıyla değil de, kanser hastalığı nedeni ile yapmış olacağı tedaviye yönelik olarak ya da kendi bakımını gerçekleştirmesi sebebi ile yapılan masraflara karşılık taşınmazlarını davalıya devrettiği, ayrıca kardeşler ve yeğenler saklı paylı mirasçıları arasında düzenlenmediğinden davacıların tenkis isteme haklarının olmadığı gerekçeleri ile asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili, Mahkemenin bu davada ehliyetsizlik durumunu, murisin gördüğü baskıyı hiç irdelemediğini, dosya kapsamı ile örtüşmeyen bir şekilde bakım karşılığı davaya konu taşınmazların davalıların murisine devredildiğini belirterek davayı reddettiğini, murisin davalı yanında ölmeden sadece son 2-3 ayında herkesten gizlenerek hapsedildiğini, diğer kardeş ve yeğenleriyle görüştürülmediği gerçeği karşısında murisin son günlerinde davalı tarafça yapılan bakımının murisin mallarına el koyabilmek ve onun iradesini sakata uğratmak gayesiyle olduğunun aşikar olduğunu, davalının sadece son günlerinde murise baktığını, öncesinde murisin bakımını davacıların yaptığını, vasiyetnamenin hukuki şekil şartlarını haiz olmadığını ileri sürerek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27/11/2020 tarihli ve 2020/1562 E., 2020/1864 K. sayılı kararıyla; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları delillere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin dosyadaki delillerle çelişmeyen tespit ve değerlendirmesine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve re'sen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçeleri ile; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/(1)-b-1.madde ve bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili, Bölge Adliye Mahkemesinin adeta hukuki garabet yaratacak yorumla; tapu iptal tescil davasının kabul edilmesi halinde dahi bu taşınmazların murisin aktifine döneceğini sonrasında da taşınmaz devirlerinden sonra yapılan vasiyetin devreye gireceğini bu nedenle de esasında bu davanın dinlenemeyeceğini belirttiğini, davalı tarafın, muris henüz sağken murisi baskı altına alarak malvarlığının kendisine haksız ve hukuksuz bir şekilde verilmesi için işlemler yaptığını, Yerel Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesinin ehliyetsizliği ve murisin gördüğü baskıyı hiç irdelemediğini, murise davalı değil davacılar tarafından bakıldığını, dinlenen tanıklarının, murisin taşınmazları satmaya ihtiyacı olmadığını, ...' ın ise ekonomik durumunun taşınmazları alabilecek nitelikte olmadığını beyan ettiklerini, vasiyetnamenin hukuki şekil şartlarını haiz olmadığını, davacılardan ...’nın her iki dava için de davasından ilk celsede feragatinin yargılama gideri ve vekalet ücretleri ile ilgili karar verilirken değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, vasiyetnamenin iptali, olmadığı takdirde tenkis istemlerine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
3.2.2. Öte yandan bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
3.2.3. Türk Medeni Kanunu’nun ‘Saklı Pay’ başlıklı 506.maddesinde;
Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:
1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,
2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
3. (Mülga: 4/5/2007-5650/2 md.)
4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü.
Düzenlemesine yer verilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, (3.2.1.) ve 3.2.3 paragraflarında yer verilen yasal düzenlemeler uyarınca, dosya kapsamı itibariyle ATK’dan alınan 24.02.2020 tarihli raporda murisin işlem ve vasiyet tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olduğunun tespit edildiği ve murisin kardeşleri ile yeğenleri olan davacıların saklı paylı mirasçılar arasında yer almadıkları gözetilerek, asıl ve birleşen davalarda ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil- vasiyetnamenin iptali- tenkis taleplerinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, asıl ve birleşen davalarda ilk celsede davacılar vekili olarak davacı ... yönünden davadan feragat ettiğini bildiren vekilin vekaletnamesinde feragat yetkisinin bulunmadığı, bu nedenle yapılan feragatin geçersiz olduğu göz önüne alındığında, davacı ... aleyhine yargılamagiderlerine hükmedilmesi de doğrudur.
3.3.2. Asıl davada muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davası yönünden ileri sürülen temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Bilindiği üzere; 6100 Sayılı HMK’nin 362. maddesinde Bölge Adliye Mahkemelerinin temyiz olunamayan kararları düzenlenmiş, 1/a bendinde de miktar veya değeri kırk bin Türk lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar" hükmüne yer verilmiş, 2020 yılı itibarıyla HMK’nın 362/1-a bendinde belirtilen 40.000.00 TL’lik kesinlik sınırı 72.070,00 TL olarak uygulanmaya başlamıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, pay oranında açılan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, dava değerinin davayı açan mirasçı veya mirasçıların her birinin miras payına isabet eden değer olacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda, çekişme konusu taşınmazların dava tarihi itibarıyla keşfen saptanan değerleri toplamı olan 11.041,65 TL’den, davacılar...’in 12/72’şer miras payına ayrı ayrı isabet eden 18.506,94 TL’nin, davacılar ...’nin 4/72’şer miras payına ayrı ayrı isabet eden 6.168,98 TL’nin, davacılar ...’nin 3/72’şer miras payına isabet eden 4.626,73 TL’nin 2020 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 72.070,00 TL’nin altında kaldığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, temyiz kesinlik sınırı içinde kalması nedeniyle temyiz kabiliyeti bulunmayan kararlar hakkında 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtayca da bir karar verilebileceği açıktır.
VI. SONUÇ:
(III) paragraftaki İlk Derece Mahkemesinin gerekçesi, (IV/3). paragrafta yer verilen hukuki gerekçe ve (IV/3.3.)'te yer verilen nedenlerle; davacılar vekilinin asıl ve birleşen davalarda ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil- vasiyetnamenin iptali- tenkis talepleri yönünden yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30-TL bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına,
Asıl davada muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası yönünden; (IV/3.3.2) de açıklanan nedenlerle dava değerinin temyiz kesinlik sınırı içinde kaldığı anlaşıldığından davacıların temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE, 12/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.