"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 03/10/2019 tarihli 2017/270 Esas, 2019/265 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 12.01.2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
1.Davacı, asıl davada, dava dışı babası ...'den inanç sözleşmesi gereği edindiği 5408 parsel sayılı taşınmazı hile sonucu davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, iki yıl boyunca piyasadaki tefecilerden para alıp geri ödemeyi % 20 faiziyle yaptığı için borcunun bitmediğini, tehdide maruz kalınca babasının vekaleti ile anne ve babasına ait yerleri satış vaadi ile teminat verdiğini, bazı taşınmazları ise satış suretiyle devrettiğini, bu süreçte komşuları ve kiracısı olan davalı ile dava dışı ... ile dertleştiğini, davalının kendisine, kiracısı olduğu otelin son katına ilave inşaat yaptığını, ikinci ve üçüncü katın birleştirildiğini, taşınmazın icra marifetiyle satılması durumunda yaptığı yatırımın boşa gideceğini, zarara uğrayacağını söyleyerek kendisini kandırmak suretiyle devri sağladığını, söz verdiği halde taşınmazı iade etmediğini, alım gücü bulunmayan davalının satış bedelini de ödemediğini, davalının yeri babasından inançlı işlemle aldığını bilen kişi olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptaliyle adına tesciline karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında ıslah ile, dava konusu taşınmazın satış sözleşmesini Türk Borçlar Kanunu'nun 21. maddesine göre feshettiğini, edimler arasında oransızlık bulunduğunu bildirmiş; birleştirilen davada ise, 5408 parsel sayılı taşınmazını yüklü borç altında ve icra takiplerine maruz kaldığı dönemde satış suretiyle davalıya temlik ettiğini, “...” olarak bilinen bazı suç odaklarının tehdit, baskı ve yağmalaması sürecinde iken ve eşinin kendisine boşanma davası açtığı dönemde taşınmazın devrini yaptığını, müzayaka halinde bulunmasından faydalanıldığını, taşınmazın çok düşük bedelle satışa konu edildiğini ileri sürerek, gabin nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
2. Birleştirilen davada (Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/27 Esas) davacı aynı parselle ilgili olarak sözleşmenin TBK. 21. maddesi gereği feshi ve sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince tapu iptali-tescil talebinde bulunmuştur.
II. CEVAP
Davalı, öncesinde kiracısı olduğu dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, davacı ile babası arasındaki inanç sözleşmesinden haberi olmadığını, şirket sahibi olup, alım gücünün bulunduğunu, taşınmazı edindikten sonra yüklü miktarda masraf yapıp yatırım amaçlı düzenlemelerde bulunduğunu, davacının, babasına ait bir çok taşınmazın satışını yapan savurgan bir kişi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya gabin suretiyle devredildiği iddiasının sabit olmadığı, gabinin objektif ve subjektif koşullarının somut olayda gerçekleşmediği gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 09/06/2016 tarihli ve 2016/5326 E., 2016/7064 K. sayılı kararıyla; hile ve gabin hukuki nedenlerine ait ilkelere yer verildikten sonra “... Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, delillerin eksiksiz toplanması, Bodrum 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/460 Esas sayılı dava dosyası ile davacının hakkında yapılan icra takiplerine dair dava dosyalarının getirtilip incelenmesi, toplanan ve toplanacak deliller doğrultusunda bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.” gerekçesiyle karar bozulmuş; davalı vekilinin karar düzeltme istemi Dairenin 27/09/2017 tarihli ve 2016/14795 E., 2017/4716 K. sayılı kararıyla reddedilmiştir.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen karar
Mahkemenin 03/10/2019 tarihli ve 2017/270 E., 2019/265 K. sayılı kararıyla; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, hile ve gabin iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, daha önce davacının dava dışı babası tarafından eldeki davanın taraflarına karşı eldeki dava konusu taşınmaz için açılan inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davasında davalı ...'nın taşınmazı 520.000 TL bedel karşılığında aldığına dair yeminin eldeki davada geçerli olmayacağını, kaldı ki yeminin hukuka aykırı olarak gerçekleştirildiğini, davalının taşınmazı 124.000 TL aldığının resmi senetle sabit olduğunu, aksinin yazılı delille kanıtlanabileceğini, davalının taşınmazı temlik aldıktan 2 yıl sonra verdiği Savcılık ifadesinde taşınmazda kiracı olduğunu belirttiğini, davalı hakkında her ne kadar ceza davası açılmamış ise de hakkında tefecilikten mahkumiyet hükmü kurulan dava dışı kişilerle davalının birlikte hareket ettiklerini, davalının çalışanı olan dava dışı ...'ın benzer şekilde edindiği taşınmazı iade etmesine rağmen davalının taşınmazı iadeden kaçındığını, davacıya, annesine ve babasına ait 70 parça taşınmazı benzer yollarla bir yıla yakın zamanda tefeciler tarafından elinden alınmış olup, tefecilerin davacı üzerindeki baskısının, korkutma ve müzayakanın ceza davasında Yargıtay tarafından da kabul edildiğini, ceza davalarındaki maddi deliller ve olguların hukuk hakimini bağlayacağını, taşınmazı şirket mevcudu ile aldığını savunan davalının şirket defter ve belgelerini ibraz etmemekte direndiğini, Mahkemece buna yönelik ara karar gereği yerine getirilmediği gibi şirket defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, tanıkların yeniden dinlenmesi taleplerinin dikkate alınmadığını, bankadan gelen yazılar ile vergi dairesinden gelen yazılardan şirketin zarar ettiğinin de ortada olduğunu, delil listelerinde gösterdikleri 4 tanıktan ......'in ısrarlı taleplerine rağmen Mahkemece dinlenmediğini, bozma öncesi alınan ve itiraz edilen bilirkişi raporuna göre taşınmazda yapılan tadilatların satış tarihinden 8 – 20 ay sonra olduğu anlaşılmakla bu durumun tadilat paralarının satış bedeline ait olmadığını, satış bedelinin tadilat parasıyla ödenmediğini açıkça gösterdiğini, davalı tarafça sunulan uzman raporunun dikkate alınamayacağını, davalının da içinde bulunduğu kişiler hakkında Bodrum jandarmasının operasyon yaptığını ve bu operasyonun basında yer aldığını, silah ve uyuşturucu bulunduğuna ve çetenin ne kadar korkutucu olduğuna dair yazılar çıktığını, müzayaka içinde olan davacının 3. kişilerin baskı, korkutma ve icra takiplerinden kurtulmak, biraz da mal kaçırmak için bu yola başvurduğunu belirtip, kararın bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl dava, hile hukuksal nedenine, birleştirilen dava ise, gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
6.2.2. Öte yandan; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk
Borçlar Kanunu'nun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 21) maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir.
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.
Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.
6.2.3. Diğer taraftan, 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi; “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yanı sıra uluslararası sözleşmeler ve Anayasa'nın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usûlüne uygun olarak davet etmeden, açıklama ve ispat haklarını kullanmalarını sağlamadan hükmünü veremez. Bunun aksinin kabulü adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurur.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacının çekişme konusu 5408 parsel sayılı taşınmazını 18/01/2007 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, öncesinde davacının bu taşınmazı 16/01/2007 tarihinde dava dışı babası ...'den satış suretiyle temlik aldığı, temlikten önce 04/01/2007 tarihinde davacı ile babası arasında yapılan sözleşme ile taşınmazın aile durumu düzelince baba ...'e iadesinin kararlaştırıldığı, 01.05.2006 tarihli kira sözleşmesine göre, dava dışı ...'in Turgutreis, Abide cad., No:35, Bodrum adresindeki 20 odalı oteli 01/05/2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 5 yıllığına davalı ...’ya kiraya verdiği, çekişme konusu taşınmaza ilişkin olarak; dava dışı ... tarafından eldeki davanın tarafları aleyhine 11/06/2007 tarihinde açılan inançlı işlem hukuksel nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasında, davalı ...’nın taşınmazı 520.000,00 TL bedel ödeyerek satın aldığına dair yemin ettiği, Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/11/2010 tarihli, 2009/412 Esas, 2010/410 Karar sayılı kararıyla inançlı işlem iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın derecattan geçerek 02/10/2014 tarihinde kesinleştiği, ayrıca eldeki davanın tarafları arasında görülen korkutma hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasının Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/06/2015 tarihli, 2014/1005 Esas, 2015/468 Karar sayılı kararıyla hak düşürücü süreden reddedilip hükmün derecattan geçerek 18/12/2019 tarihinde kesinleştiği, öte yandan Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/2975 Esas sayılı dosyasında eldeki davanın davalısı ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan yapılan soruşturma neticesinde 08/02/2008 tarihinde, kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, diğer taraftan dava dışı ...'ın davacı ... ile babası ... hakkında hakaret ve tehdit iddiası ile yaptığı 12/06/2009 tarihli müracaat üzerine, Datça Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/324 Esas, 2010/193 Karar sayılı, 09/08/2010 tarihli kararı ile iddia dışında delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
6.3.2. Somut olayda, asıl ve birleştirilen dava niteliği itibariyle her türlü delille ispat edilebilir. Davacı tanık olarak gösterdiği ......’in dinlenmesi yönündeki taleplerinden vazgeçmedikleri halde anılan tanıkların beyanları alınmadan sonuca gidildiği görülmektedir.
6.3.3. Hâl böyle olunca; tarafların bildirip sonradan da dinletmekten vazgeçmedikleri tanıkların HMK'nın 243. maddesinde gösterilen şekilde dinlenilmesi, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
V. SONUÇ:
Asıl ve birleştirilen davada davacı vekilinin açıklanan nedenlerle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815,00-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.