"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece direnme ve davanın kısmen kabul-kısmen reddine, birleştirilen dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 10.01.2022 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat......, Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar asıl davada, mirasbırakanları ...'nın (... oğlu) borçlarının ödenmesi ve ondan intikal edecek taşınmazların taksimi için davalının istemi üzerine akrabaları olan dava dışı ...'yı vekil tayin ettiklerini, vekilin mirasbırakandan intikal eden çekişme konusu 448 ada 33 parsel ile 861, 765, 661, 654, 615, 285, 260, 156, 925, 80 ve 82 parsel sayılı taşınmazların bir kısmını ara malik kullanıp, bir kısmını ise doğrudan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile ... oğlu ... mirasçıları adına payları oranında tesciline karar verilmesini istemişler; birleştirilen davada ise aynı iddiayı ileri sürerek asıl davada dava konusu yapılan 80 ve 82 parsel sayılı taşınmazlar dışında kalan taşınmazlar için tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlar; yargılama sırasında 04.05.2015 tarihli dilekçeleri ile 861 parsel sayılı taşınmazın parsel numarasını sehven yanlış bildirdiklerini, gerçekte dava konusu yaptıkları taşınmazın 860 numaralı parsel olduğunu belirtmişlerdir.
II.CEVAP
Asıl ve birleştirilen davada davalı, yetki ve derdestlik itirazında bulunmuş, mirasbırakan ve davacıların borçlarını ödediğini, taşınmazları rayiç değerlerinin çok üstünde bedelle temlik aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, yapılan temliklerin bedelsiz ve muvazaalı olduğu, mirasbırakanın borçlarının davalı tarafından ödendiğine dair bir kanıt bulunmadığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleştirilen dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı yasal süre içerisinde davalı tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
2.Bozma Kararı
Dairenin 07/03/2018 tarih 2017/1708 Esas 2018/2040 Karar sayılı kararıyla; “.... iddianın ileri sürülüş biçiminden bu davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. 15.04.2014 tarihinde aynı davacılar tarafından aynı davalı aleyhine, birleştirilen davada dava konusu edilen taşınmazlarla birlikte 80 ve 82 parsel sayılı taşınmazlar için açılarak mahkemenin 2014/437 Esas sayılı dosyasına kaydedilen asıl davada da vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı saptanmıştır. Tarafların ortak mirasbırakanı ...'ya ait çekişme konusu taşınmazların O'nun ölümü üzerine 16.05.2008 tarihinde mirasçılarına intikal ettiği, davacı ... dışındaki davacıların 09.05.2008 tarihinde davacı ...'ün eşi dava dışı ...'i satışa da yetkili olmak üzere vekil tayin ettikleri, vekil ...'in davacıların 448 ada 33 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını 03.06.2008 tarihinde dava dışı ...'a; ...'un da 09.06.2009 tarihinde davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, diğer tüm taşınmazlardaki davacı paylarının ise vekil tarafından 05.06.2008 tarihinde davalı ...'e devredildiği, davacı ...'ın taşınmazlardaki paylarını bizzat satış suretiyle temlik ettiği, 161 ada 51 parsel (eski 765 parsel) sayılı taşınmazın halen dava dışı ... Kuyumculuk Dericilik İnşaat Tur. Ve Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı olduğu, 1937 doğumlu mirasbırakan ...'nın 27.08.2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak davanın tarafları ile 27.09.2011 tarihinde ölen eşi ...'in kaldığı kayden sabittir. Dinlenen tanık beyanlarından tarafların mirasbırakanı ... ile mirasçılardan ......'ın 3. kişilere borçlarının olduğu, mirasçıların kendi aralarında çekişmeli taşınmaz paylarının davalı ...'e devri karşılığında mirasbırakanın ve davacılardan bir kısmının borçlarının davalı ... tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, nitekim dosyaya ibraz edilen belgelerden de davalı ...'in mirasbırakan ile bazı davacıların bir kısım borçlarını ödediği, bir kısmını ise ödemekte olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı, bir başka anlatımla temliklerin iradi olduğu sonucuna varılmaktadır. Öte yandan, 6100 sayılı HMK'nin 114/1-ı maddesi uyarınca derdestlik dava şartlarından olup resen gözetilmesi gerektiği gibi yine HMK'nin 166/1 maddesine göre sonra açılan dava ilk açılan dava ile birleştirilir. Diğer taraftan, tapu iptali ve tescil davaları kayıt malikleri aleyhine açılır. Somut olayda, davacılardan İlhan taşınmazlardaki payını bizzat devrettiği gibi, 161 ada 51 parsel sayılı taşınmazın kayıt maliki davada hasım gösterilmemiştir. Ayrıca 2014/437 Esas sayılı dava bakımından 80 ve 82 parsel sayılı taşınmazlar dışındaki taşınmazlar yönünden 2014/399 Esas sayılı dava derdest olduğundan HMK'nın 166. maddesine aykırı biçimde sonradan açılan davanın önce açılan dava ile birleştirilmesi ilkesine de aykırı davranılmıştır. Açıklanan bu olgular yanında, yukarıda izah edildiği üzere temliklerin iradi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, asıl ve birleştirilen davaların reddine karar vermek gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuş; bozma kararına karşı davacıların karar düzeltme isteğinin, Dairenin 11/10/2018 tarih 2018/2910 Esas 2018/13437 Karar sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
3. Mahkemesince Bozma Sonrası Verilen Karar
Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/01/2019 tarih 2018/539 Esas 2019/6 Karar sayılı kararıyla; davaya konu uyuşmazlığın inançlı işlemden kaynaklı olduğu, kardeş olan taraflar arasında inançlı işlemin tanıkla ispat edildiği, dava tarihi itibarıyla dava dışı kişi adına kayıtlı olan 765 parsel sayılı taşınmaz bakımından güncel kayıt malikine davanın yöneltilmediği, birleşen 2016/721 Esas sayılı dava bakımından ise her iki dosyadaki dava konusu taşınmazların aynı olması ve eldeki dosyada taşınmazlarla ilgili karar verilmesi nedeniyle birleşen davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle, Dairenin “vekâlet görevi kötüye kullanılmadığından asıl ve birleştirilen davanın reddi gerektiği” yönündeki bozma gerekçesine direnilmesine, diğer hususlarda ise bozmaya uyulmasına karar verilerek, asıl davanın 765 parsel (yeni161 ada 51) sayılı taşınmaz bakımından husumet nedeniyle usulden reddine, diğer taşınmazlar bakımından kabulüne, birleşen 2016/721 Esas sayılı dava hakkında ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Bozmaya aykırı olarak verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, bozma kararının kesinleşmesi üzerine mahkemece kısmen direnme kararı verildiğini, mahkemece inançlı işlem olarak nitelendirilip, inançlı işlemin tanıkla ispatının mümkün olduğu gerekçesiyle bir kısım taşınmaz bakımından davanın kabulüne karar verildiğini, oysaki davacıların, işlemin inançlı işlem olduğundan bahisle karar düzeltmeye başvurduklarını ve bu başvurunun da reddine karar verildiğini, yani inançlı işlemin de Yargıtay denetiminden geçtiğini,
2.2. Bozmaya uyulup uyulmayacağına karar verilmeden, dava dışı 3. kişi adına kayıtlı olan dava konusu 765 parsel sayılı taşınmaz bakımından taşınmazın güncel malikinin davaya dahil edilmesi yönünde davacılar vekiline muhtıra tebliğinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ihsası rey olduğunu,
2.3. Bozmaya karşı tarafların beyanlarının alındığını ancak bozmaya uyulup uyulmadığı yönünde bir karar verilmeden hüküm kurulduğunu,
2.4. Usul hataları yönünden bozma kararına uyulduğunu ancak gereğinin yerine getirilmediğini, derdestlik ve hatalı birleştirmeye bozmada değinildiği halde sonraki tarihli 2014/437 esas sayılı dosya üzerinden yargılama yapılarak karar verildiğini,
2.5. HMK 166. maddesine aykırı hareket edildiğini, sonraki davanın ilk davada birleştirilmesi gerektiğini, yani ilk açılan 2014/399 ( 2016/721) esas sayılı dosya üzerinden yargılamaya devam edilmesi gerektiğini,
2.6. Sözlü yargılama usulüne uyulmadığını,
2.7. Mahkemece bozmadan sonra uyuşmazlığın inançlı işlem olarak nitelendirildiğini ancak inançlı işlemin tanıkla ispatının mümkün olmadığı halde tanıkla ispatın mümkün olduğunun benimsendiğini, davacıların tamamının duruşmadaki beyanlarında yazılı bir sözleşme olmadığını beyan ettiklerini, inançlı işlemin usulünce ispat edilemediğini,
2.8 Kök 448 ada 33 parselin gitti parsellerinde Maliye Hazinesinin de paydaş olup, davanın Maliye Hazinesine de ihbarı gerektiğini, taşınmazlar üzerinde takyidatlar bulunduğu için hak sahiplerine de ihbarı gerektiğini,
2.9. Değer tespitinin de hatalı yapıldığını, dava konusu 448 ada 33 parselin gittisi olan 4421 ada 1 ve 2 parsellerde davalı adına kayıtlı pay oranlarının nazara alınmadığını, sanki taşınmazların tamamı davalı adına gibi hesaplama yapıldığını, Mucur’da bulunan dava konusu taşınmazlar bakımından tasarruf tarihleri itibariyle değer tespitlerinin yapılmadığını,
2.10. Kırşehir Kındam Mahallesindeki taşınmazın bedeli mukabilinde dava dışı ... ......’ye satıldığını, Mucur’daki taşınmazların da bedeli mukabilinde kendisine satıldığını, satışların bedelsiz olduğu yönündeki iddiaların tanıkla değil, ancak yazılı delille ispatı gerektiğini, tarafın kendi muvazaasına dayanamayacağını, tanıklar ... ve ...’nın bir kısım davacıların eşleri olup beyanlarına itibar edilemeyeceğini, diğer tanıklar ... ve ... ile aralarında husumet olduğunu, bir kısım davacının başka bir davada dava konusu taşınmazlarla ilgileri olmadığını beyan ettikleri halde eldeki davayı kötüniyetli olarak açtıklarını, bir kısım tanık beyanlarından mirasbırakanın ve davacıların borçlarının davalı tarafından ödendiğinin kanıtlandığını, hangi icra dosyasına ve kuruma ödeme yapıldığının belirtildiğini ve ödemeye ilişkin birtakım belge ve protokoller sunulduğunu ancak mahkemece nazara alınmadığını, dava dışı ... ...’nin Kırşehir Kındam Mahallesindeki taşınmazı alım gücü olmadığının benimsendiğini oysa ki, bu kişi hakkında ekonomik durum araştırması yapılmadığını, mahkemece, davacıların iddialarını tanıkla ispat etmelerinin mümkün olduğu benimsenmesine rağmen davalının ödeme savunmasının tanıkla ispatının mümkün olmadığının benimsenmesinin çelişki olduğunu, icra dosyalarındaki hacizlerin kalkmış olmasının alacağın tahsil edildiğini gösterdiğini, taşınmazların satın alındığı tarihte üzerinde çok fazla haciz olmasına rağmen son tapu kayıtlarına göre hacizlerin kalktığının görüldüğünü, taşınmazların imar görmesi ve kıymetlenmesi nedeniyle eldeki davanın açıldığını, mahkemece usul hataları yapıldığını ve yanlış nitelendirme yapılarak hatalı karar verildiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
VI. HUKUK GENEL KURULUNA GÖNDERME KARARI
Dairenin 07/09/2019 tarih 2019/1087 Esas 2019/5314 Karar sayılı kararıyla, direnme kararının temyiz incelemesi yapılmak üzere Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
VII. DİRENME KARARININ HUKUK GENEL KURULUNCA İNCELENMESİ
Hukuk Genel Kurulunun 09/07/2020 tarih 2019/1-791 Esas 2020/555 Karar Sayılı kararıyla; Mahkemece bozma sonrası kurulan yeni hükmün bir direnme kararı olmayıp, yeni bir gerekçeye dayalı, yeni bir hüküm olduğu gerekçesiyle temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.
VIII. TEMYİZ İNCELEMESİ
1.Gerekçe
1.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
1.2. İlgili Hukuk
1.2.1. Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
1.3. Temyiz Nedenlerinin Değerlendirilmesi
1.3.1. Somut olaya gelince; iddianın ileri sürülüş biçiminden eldeki davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Ne var ki; bozma sonrası Mahkemece yapılan yargılama sırasında, usul ve yasaya aykırı şekilde direnme kararı adı altında, davanın inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davası olarak nitelendirilmesi doğru olmadığı gibi, inançlı işlemin tanıkla ispatının mümkün olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmiş olması da doğru değildir.
1.3.2. Tarafların ortak mirasbırakanı ...'ya ait çekişme konusu taşınmazların O'nun ölümü üzerine 16.05.2008 tarihinde mirasçılarına intikal ettiği, davacı ... dışındaki davacıların 09.05.2008 tarihinde davacı ...'ün eşi dava dışı ...'i satışa da yetkili olmak üzere vekil tayin ettikleri, vekil ...'in davacıların 448 ada 33 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını 03.06.2008 tarihinde dava dışı ...'a; ...'un da 09.06.2009 tarihinde davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, diğer tüm taşınmazlardaki davacı paylarının ise vekil tarafından 05.06.2008 tarihinde davalı ...'e devredildiği, davacı ...'ın taşınmazlardaki paylarını bizzat satış suretiyle temlik ettiği, 161 ada 51 parsel (eski 765 parsel) sayılı taşınmazın halen dava dışı ... Kuyumculuk Dericilik İnşaat Tur. Ve Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı olduğu, 1937 doğumlu mirasbırakan ...'nın 27.08.2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak davanın tarafları ile 27.09.2011 tarihinde ölen eşi ...'in kaldığı kayden sabittir.
Dinlenen tanık beyanlarından tarafların mirasbırakanı ... ile mirasçılardan ...'ın 3. kişilere borçlarının olduğu, mirasçıların kendi aralarında çekişmeli taşınmaz paylarının davalı ...'e devri karşılığında mirasbırakanın ve davacılardan bir kısmının borçlarının davalı ... tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, nitekim dosyaya ibraz edilen belgelerden de davalı ...'in mirasbırakan ile bazı davacıların bir kısım borçlarını ödediği, bir kısmını ise ödemekte olduğu anlaşılmaktadır.
1.3.3. Açıklanan bu olgular karşısında temliklerin iradi olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.
IX. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönlerden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 3.815,00-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.