"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 09/02/2021 tarihli ve 2020/809 Esas - 2021/86 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davalı ... vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 27/01/2022 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ...... geldiler. Davetiye tebliğine rağmen davalı ... gelmedi.Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 119 ada 49 ve 50 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını satması için davalı kardeşi ... ve diğer davalı ...’ı vekil tayin ettiğini, iki yıllık süre içerisinde taşınmazların satılamaması nedeniyle vekilleri azlettiğini, davalı ...’in yetkisinin sona erdiğini bilmesine rağmen çekişmeli taşınmazlardaki paylarını kayınbiraderi olan diğer vekil davalı ...’e devrettiğini, kendisine herhangi bir satış bedeli de ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ..., davacının diğer davalı ...’ı 2002 yılında vekil tayin ettiğini, kendisini hiç bir zaman vekil tayin etmediğini, azilnamenin kendisine tebliğ edilmediğini, 2002 yılında çekişmeli paylar karşılığı davacıya nakit ödemede bulunduğunu ve 208 parsel sayılı taşınmazı verdiğini ancak davacının tapu kaydını üzerine almadığını, dava konusu taşınmaz için davacıya ödeme yapmak istediğini ancak davacının bunu kabul etmediğini, diğer davalı ... tarafından davacı vekilinin hesabına 12.500,00 TL havale yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., iddiaların haksız ve yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, davalı vekil ...’in azledildiği halde vekalet görevini kötüye kullanarak çekişme konusu taşınmazları diğer davalı ...’e devrettiği, davalıların birlikte hareket ettikleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Usulüne uygun olarak süresi içinde sunulan tanık listesinde bildirilen tanıkların dinlenilmeden karar verildiğini, davacı tanıklarından ... ile davalı arasında husumet bulunduğunu, bu nedenle bu tanığın beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini, dava konusu taşınmazlardaki payların vekaletin verildiği 2002 yılındaki değerlerinin tespit edilmediğini, davacı tarafça vekaletin 2002 yılında verildiğini, azilin ise 2016 yılında kötü niyetli olarak yapıldığını, davacı tarafça yapılan azilnamenin tebliğinin usulsüz olduğunu, azilnamenin gönderildiği adreste davalılar ... ve ...’in hiç bir zaman ikamet etmediğini, davalıların azilden bu dava ile haberdar olduğunu, davacı tarafça vekaletnamenin satış işlemleri için verildiğini, davalı ...’in dava konusu taşınmazlardaki diğer dört kardeşine ait payları bedelini ödeyerek satın aldığını, kardeşlerinin de temlik işlemlerinin yapılması için aynı vekaletname ile diğer davalı ...’i vekil tayin ettiğini, taşınmazların başka sorunları nedeniyle o dönemde temliklerin yapılamadığı için davacı ve diğer kardeşlerden vekaletname alındığını, 2002 yılında taşınmazların kuru tarım arazisi olduğunu, ...’in taşınmazların hukuki durumundaki sorunları çözdüğünü, ayrıca taşınmazları verimli hale getirdiğini, hukuki sorun nedeniyle 2015 yılına kadar taşınmazların temlikinin mümkün olmadığını, davacının kötü niyetli olduğunu, taşınmazlar değerlenince eldeki davayı açtığını, davacının satış bedellerini aldıktan sonra vekalet verdiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince, vekaletnamenin miras paylarının devri amacıyla verildiği, ancak davalıların azilnameden haberleri olup, azledilen vekaletnameyle yapılan satışın geçerli olmadığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davalı ...’in istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı tarafça gönderilen azilnamenin muhataplarına ulaşmadığını, azilnamenin gönderildiği adresin ... ...’a ait olduğunu, tebligatın da bu adreste ... ...’a yapıldığını, ...’nin mahkemede yapılan tebligattan habersiz olduğunu beyan ettiğini, usulüne uygun olarak süresi içinde sunulan tanık listesinde bildirilen tanıkların dinlenilmeden karar verildiğini, davacı tanıklarından ... ile davalı ... arasında husumet bulunduğunu, bu nedenle bu tanığın beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini, dava konusu taşınmazlardaki payların vekaletin verildiği 2002 yılındaki değerlerinin tespit edilmediğini, davacı tarafça vekaletin 2002 yılında verildiğini, azilin ise 2016 yılında kötü niyetli olarak yapıldığını, davacı tarafça vekaletnamenin satış işlemleri için verildiğini, davalı ...’in dava konusu taşınmazlardaki diğer dört kardeşine ait payları bedelini ödeyerek satın aldığını, kardeşlerinin de temlik işlemlerinin yapılması için aynı vekaletname ile diğer davalı ...’i vekil tayin ettiğini, taşınmazların başka sorunları nedeniyle o dönemde temliklerin yapılamadığı için davacı ve diğer kardeşlerden vekaletname alındığını, 2002 yılında taşınmazların kuru tarım arazisi olduğunu, ...’in taşınmazların hukuki durumundaki sorunları çözdüğünü, ayrıca taşınmazları verimli hale getirdiğini, hukuki sorun nedeniyle 2015 yılına kadar taşınmazların temlikinin mümkün olmadığını, davacının kötü niyetli olduğunu, taşınmazlar değerlenince eldeki davayı açtığını, davacının satış bedellerini aldıktan sonra vekalet verdiğini belirterek kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, vekil ile sözleşme yapan kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Sözkonusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.2. Bilindiği üzere, tanıklık, taraflar dışındaki kişilerin dava ile ilgili bir vakıa hakkında, dava dışında bizzat edinmiş oldukları bilgiyi mahkemeye bildirmeleridir.
Tanık delili, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 240 ile 266. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tanıkların davet edilmesini düzenleyen 243. maddesinde açıkça; ''(1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir. (2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir. (3)Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun 245. maddesinde ise; ''(1) Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beşyüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır.
3.2.3. Hemen belirtmek gerekir ki; tanıkların taraflarca hazır edilmesini zorunlu kılan bir kural yoktur. Bunun aksinin kabulü, adil yargılanma hakkı (TC. Anayasası 36. madde) kapsamında olan iddia ve savunma hakkının (6100 s. HMK'nın 27., 1086 sayılı HUMK'un 78. maddeleri) kısıtlanması ve eksik inceleme sonucunu doğurur.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacı ... ile dava dışı kardeşleri ..., ... ve ...’in Anamur Noterliğinin 16.12.2002 tarihli ve 10358 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile mirasbırakanlarından kalan İçel ili Anamur ilçesinde bulunan 132 parsel sayılı taşınmazdaki hak ve hisselerinin intikal ve dilediği kişilere satışı konusunda davalı ...’ı vekil tayin ettikleri, 132 parsel sayılı taşınmazın 20.05.2011 tarihinde 22/a uygulaması neticesinde 119 ada 32 parsel numarasını aldığı, 21.10.2013 tarihli 10736 yevmiye sayılı işlemle taşınmazdaki tarafların mirasbırakanı ... (... oğlu)’ya ait payların mirasçılarına intikali ile davacı ve dava dışı kardeşleri ... ve ... adlarına 2/35’er pay tescil edildiği, 14.06.2017 tarihinde yapılan ifraz işlemi ile taşınmazın 119 ada 49 ve 50 parsel numaları ile her iki parselde 2/35'er payların davacı ve dava dışı kardeşleri ... ve ... adlarına tescil edildiği, dava konusu 49 ve 50 parsellerdeki davacı ve dava dışı kardeşler ... ve ...’e ait 2/35 ‘er payların anılan vekaletnameye istinaden davalı vekil ... tarafından davalı ...’ya 30.03.2018 tarihinde satış yoluyla temlik edildiği, davacı tarafından yine aynı Noterlikçe düzenlenen 19.07.2016 tarihli 8577 yemiye nolu azilname ile de vekil ...’ın azledildiği anlaşılmaktadır.
3.3.2. Davalı ... cevap dilekçesinde; tanık deliline dayanmış, davalı vekili 25.01.2019 havale tarihli dilekçesiyle; ..., ..., ..., ...’i tanık olarak bildirmiş, Mahkemece hazır edildiği için tanık ... dinlenmiş, ancak diğer davalı tanıkları dinlenilmeden sonuca gidilmiştir. Bu suretle eksik inceleme ve hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek sonuca gidildiği görülmektedir.
3.3.3. Hâl böyle olunca; dinlenmeyen davalı ... tanıkları ..., ... ve ...’in dinlenilmesi, yukarıdaki ilkeler uyarınca değerlendirme yapılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
3.3.4. Kabule göre de, 49 parsel sayılı taşınmazda davalı adına kayıtlı 33/70 paydan, vekil tarafından davacı adına devredilen 2/35 payın iptali ile davacı adına tesciline, kalan payın davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, taşınmazda davalı adına kayıtlı pay oranında hata yapılarak infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm tesisi de doğru değildir.
VI. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin değinilen yönlerden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Anamur 3. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı ... vekili için 3.815,00-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.