"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 07/04/2021 tarihli 2021/404 Esas 2021/533 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 27/01/2022 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ...... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, mirasbırakan babası ...'ın 172, 185, 1194, 1207, 1233, 1236, 1258, 1262, 1272, 2725 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu ...’e satış suretiyle temlik ettiğini, ...’in de 2725 parsel sayılı taşınmazı üçüncü kişiye devrettiğini, yapılan işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, dava dışı mirasçı ...’ın aynı taşınmazlar için Kaynarca Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/110 Esas nolu dosyası ile açtığı davanın kabul edilerek temyiz incelemesi sonucu onandığını ileri sürerek çekişme konusu taşınmazların davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline, üçüncü kişiye devredilen 2725 parsel sayılı taşınmaz yönünden miras payı oranında bedele hükmedilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, temliklerin muvazaalı olmadığını, belirtilen dava dosyasının emsal niteliğinin bulunmadığını, mirasbırakanın sağlığında mal varlığını mirasçıları arasında taksim ettiğini, kendisi ile birlikte davacıya da 187 parsel sayılı taşınmazı devrettiğini, dava dışı mirasçı ...’ın açtığı davada davacının da kendisine devredilen 187 parsel sayılı taşınmaz nedeniyle davalı olduğunu, davacının anılan bu davada temliklerin paylaştırma amacıyla yapıldığını belirttiğini, mirasbırakanın dava dışı diğer mirasçı ...'a da 223 parsel sayılı taşınmazı devrettiğini, mirasbırakan babası ve annesine otuz yıldan fazla bakıp, ihtiyaçlarını giderdiğini, taşınmazları bedeli karşılığında satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, mirasbırakan ile davacı arasında herhangi bir sorun olmadığı, davacı yönünden mirasbırakanın mal kaçırma amacı taşımadığı, davacının mirasbırakanın yaptığı paylaşımı kabul edip, itirazda bulunmadığı, dava dışı mirasçı ... tarafından aynı hukuksal nedene dayalı olarak açılan Kaynarca Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/110 E. sayılı davasında davacının temliklerin mal kaçırma amacıyla yapılmadığı, mirasbırakanın üç kardeşe de haklarını ölmeden önce bölüştürdüğü yönünde beyanda bulunduğu, davacının eldeki davayı açmasının dürüstlük kurullarına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığını, dava konusu aynı taşınmazlar için diğer mirasçı ... tarafından açılan davanın kabul edildiğini ve kararın onandığını, mirasbırakanın davacı ...’ye sadece bir adet taşınmaz devrettiğini, bunu da paylaştırma amacıyla değil, minnet duygusuyla yaptığını, davalıya ise 12 adet taşınmaz devrettiğini, davalıya yapılan devirlerin mirasbırakanın neredeyse mal varlığının tamamına yakınını oluşturduğunu, mirasbırakanın mal kaçırma amacının sadece diğer mirasçı ...’e yönelik değil, davalı ... dışındaki tüm mirasçılara yönelik olduğunu, davacının davayı açmakta hukuki yararı bulunduğunu, zira diğer mirasçı ... tarafından açılan davada kendisine devredilen taşınmazın temlikinin de muvazaalı kabul edildiğini ve ...’in taşınmazdan pay aldığını, mirasbırakan tarafından yapılan bir paylaşım bulunmadığını, ... tarafından açılan davada verilen kararın eldeki dava için güçlü delil niteliğinde olduğunu, davalı vekili lehine fazla vekalet ücreti takdir edildiğini, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince, mirasbırakanın çocukları ... ve ... ile arasının iyi olup, aynı akitle bu çocuklarına taşınmaz devrettiği, bu temliklerde mirasbırakanın geriye kalan mirasçılarından değil, sadece dışarıda kalan tek mirasçı ...’den mal kaçırmak amacıyla hareket ettiği, davacı kızından mal kaçırmak kastı ile hakeret etmediği, aynı akitle taşınmaz devralan davacı tarafından uzun yıllar sonra eldeki davanın açılmasının dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığı, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığını, dava konusu aynı taşınmazlar için diğer mirasçı ... tarafından açılan davanın kabul edildiğini ve kararın onandığını, mirasbırakanın davacı ...’ye sadece bir adet taşınmaz devrettiğini, bunu da paylaştırma amacıyla değil, minnet duygusuyla yaptığını, davalıya ise 12 adet taşınmaz devrettiğini, davalıya yapılan devirlerin mirasbırakanın neredeyse mal varlığının tamamına yakınını oluşturduğunu, mirasbırakanın mal kaçırma amacının sadece diğer mirasçı ...’e yönelik değil, davalı ... dışındaki tüm mirasçılara yönelik olduğunu, davacının davayı açmakta hukuki yararı bulunduğunu, zira diğer mirasçı ... tarafından açılan davada kendisine devredilen taşınmazın temlikinin de muvazaalı kabul edildiğini ve ...’in taşınmazdan pay aldığını,mirasbırakan tarafından yapılan bir paylaşım bulunmadığını, ... tarafından açılan davada verilen kararın eldeki dava için güçlü delil niteliğinde olduğunu, davalı vekili lehine fazla vekalet ücreti takdir edildiğini belirterek kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil ve bedel istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
3.2.2. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...’ın 23.03.2011 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızı ... ile davalı oğlu ... ve dava dışı oğlu ...’in kaldığı, mirasbırakanın 30.12.2005 tarihli ve 1171 yevmiye nolu akitle 1194,1207,1233,1236,1258,1262,1272,2725,172,185 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu ...’e, 187 parsel sayılı taşınmazını ise davacı kızı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
3.3.2. Somut olaya gelince; dava dışı mirasçı ... tarafından aynı hukuki neden ve istekle, aynı taşınmazlar yönünden davalı aleyhine açılan ve derecattan geçerek kesinleşen Kaynarca Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/110 Esas, 2018/237 Karar sayılı, 29.11.2018 tarihli ilamıyla, dava konusu taşınmazların mirasbırakan tarafından davalıya temlikinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle anılan taşınmazlar bakımından davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın eldeki dava bakımından güçlü delil teşkil edeceği açıktır.Bununla birlikte, davacının Kaynarca Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/118 E. sayılı davadaki beyanı savunma kapsamında olup, anılan davada mahkemece bu beyana itibar edilmeyerek davanın kabulüne karar verildiğine göre itibar edilmeyen bu savunma gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
3.3.3. O halde, anılan ilamın eldeki dava bakımından, bir başka ifade ile temliki işlemlerin muvazaalı olduğu yönünden güçlü delil teşkil edeceği gözetilerek, dosyada toplanan deliller ve yukarıda değinilen ilkeler ile anılan dava dosyası birlikte değerlendirildiğinde, temliki işlemlerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
3.3.4. Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
VI. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Kaynarca Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.815,00-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
(Muhalif)
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava muris muvazaası hukuki nedenine dayalı pay oranında tapu iptali-tescil ve bedel istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince başka bir mirasçı tarafından daha önce açılan davada davalı olarak yer alan bu davanın davacısının, temlikin muvazaalı olmadığı yönünde beyanı bulunduğu, bu durumda dava açmanın dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteği esastan reddedilmiştir.
Davacının temyizi üzerine Dairenin sayın çoğunluğu tarafından, önceki davada verilen beyanın savunma kapsamında olduğu ve muvazaanın varlığı kesinleşen hüküm ile belirlendiği için bu dava yönünden de güçlü delil oluşturduğu belirtilerek davanın kabulüne karar verilmesi yönünde hüküm bozulmuştur.
Hukuk Genel Kurulunun 2017/5-2563 Esas, 2020/928 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere;
"TMK'nın “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir...
Dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlaklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M./Sarı, S.: Türk Özel Hukuku, 6. Baskı İstanbul 2011, s. 226-227....
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I hükmü herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır....
Öte yandan HMK'nın "Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” başlıklı 29. maddesinde;
“(1)Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.
(2)Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu maddenin birinci fıkrasında dürüstlük kuralı, ikinci fıkrasında ise doğruyu söyleme yükümlülüğü getirilmiştir ki bunlar “taraf hâkimiyeti”nin sınırları olarak görülmektedir. Doğruyu söyleme ödevi tarafların yargılamadaki yükümlülüklerinden biridir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan dürüstlük kuralına yargılama sırasında da riayet edilmelidir. Yükümlülüğün ana noktaları vakıalar ve delillerdir. Yargılamada taraflar bir mücadele içinde olsalar da bu mücadelede her şeyin geçerli sayılacağı kabul edilemez. Muhakeme sürecine ilişkin değişik maddelerde de dürüstlük kuralına aykırı kötü niyetli davranışların önüne geçmek için bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Tüm bu hükümlerin temelinde dürüstlük kuralına uygun davranmayı sağlama amacı yatmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında, dürüstlük kuralının özel ve önemli bir unsuru olan doğruyu söyleme ödevi açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Taraflar yargılamada kendi menfaatlerine uygun olarak neleri ileri sürüp sürmeyecekleri konusunda serbesttir. Ancak ileri sürdükleri hususların doğru olması, beyan ve açıklamalarının gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Taraflardan aleyhlerine olan hususları da beyan etmeleri beklenemez. Ancak gerek kendilerine, gerek karşı tarafa ilişkin hususlarda yaptıkları açıklamalarda mahkemeyi yanıltmamaları gerekir. Doğruyu söyleme ödevi, hem yazılı hem de sözlü beyan ve açıklamalar için geçerlidir. Bu ödeve aykırılık hâlinde beyanlar mahkemece dikkate alınmayacak ve değerlendirilmeyecektir. Ayrıca tarafın bilinçli olarak yalan söylemesi bir usul hilesi oluşturabilir....
Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle, Türk Medeni Kanununun 2. Maddesi emredici niteliktedir... "
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya bakıldığında; dava dışı mirasçı ... tarafından açılan Kaynarca Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/110 Esas, 2018/237 Karar sayılı dava dosyasında davalı olarak yer alan bu davanın davacısı ...; 09.06.2011 tarihli oturumda dava konusu taşınmazlarla ilgili açılan davanın reddini istemiş ve mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiğini savunmuştur. Muvazaa olgusu benimsenerek tapu iptali ve tescil kararı verilen ve derecattan geçerek kesinleşen anılan davanın, görülmekte olan bu dava yönünden güçlü delil teşkil ettiğinde sayın çoğunluk ile aramızda uyuşmazlık yoktur. Ancak, savunma hakkını kullanırken, yapılan temliklerin paylaştırma amaçlı olduğunu, bir başka anlatımla muvazaalı olmadığını belirten davalı ...'nin, kardeşi ... yönünden muvazaa olgusunun kesinleştiğini ileri sürerek sonradan aynı taşınmazlardan hak iddia etmesi açık bir şekilde TMK'nın 2. ve HMK'nın 29. maddesindeki emredici kurallara aykırılık oluşturmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus bir hakkın doğumu ya da varlığı ile ilgili değil, ileri sürülen hakkın hukuk düzeni önünde nasıl savunulduğu veya ileri sürüldüğü ile ilgilidir.
Açıklanan nedenle; hükmün onanması gerektiği kanaatinde olduğumuz için sayın çoğunluğun bozma yönündeki aksi kararına katılmıyoruz.