"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Yerel Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı ve davalı vekillerinin istinafı üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, iddianın ileri sürülüş biçiminden hata ve hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı, davalıların hileli ve hataya düşürücü işlemleri ile mirasbırakanın iradesinin fesada uğradığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusu esastan reddedilmiş, davalının istinaf başvurusu ise kabul edilerek hükmün vekalet ücreti yönünden düzeltilmesine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası, hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ...’nin 23 parselde bulunan 10, 14 ve 15 nolu bağımsız bölümleri davalı oğlu ... ...’e, 1, 13, 19 ve 20 nolu bağımsız bölümleri davalı kızı ...’e satış suretiyle temlik ettiğini, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca devirlerin mirasbırakanın hileli ve hataya düşürücü hareketlerle kandırılması sonucu bedelsiz olarak gerçekleştiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile payları oranında mirasçılar adlarına tescilini istemiş, ıslah dilekçesiyle davalı ...’e devredilen taşınmaz numarasını sehven 1 nolu bağımsız bölüm olarak beyan ettiğini belirterek, gerçekte 11 nolu bağımsız bölümü dava ettiğini bildirmiştir.
Davalılar, mirasbırakanın yeni bina inşa ettirdiği için paraya ihtiyacı olduğunu, başka taşınmazları da sattığını, vergi borçları bulunduğunu ve bu borçların yapılandırılmak suretiyle 30.000,00 TL’sini davalı ..., 20.940,00 TL’sini ise davalı ...’ün ödediğini, halen de mirasbırakanın 19.000 TL tutarında başka bir vergi borcunun bulunduğunu, mirasbırakana kendilerinin bakıp ilgilendiklerini ve yaptırdığı binaya katkı sağladıkları için taşınmazı sattığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince, muvazaa ve hile iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı ve davalı vekilinin istinafı üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, iddianın ileri sürülüş biçiminden hata ve hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı, davalıların hileli ve hataya düşürücü işlemleri ile mirasbırakanın iradesinin fesada uğradığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusu esastan reddedilmiş, davalının istinaf başvurusu ise kabul edilerek hüküm vekalet ücreti yönünden düzeltilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ... ...'ın 23.01.2015 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı oğlu ... ile davalı oğlu ... ve davalı kızı ...’ü bıraktığı, mirasbırakanın 23 parselde bulunan 10,14 ve 15 nolu bağımsız bölümleri davalı oğlu ...’ye, 11, 13, 19 ve 20 nolu bağımsız bölümleri davalı kızı ...’e 20.04.2010 tarihli aynı akit ile satış suretiyle devrettiği, geriye Gümüşhane ili Şiran ilçesinde 3 parça tam, 8 parça paylı taşınmazının kaldığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, bir davada dayanılan maddi olaylar için birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay içtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.(11.04.1990 günlü ve 1990/1-152 E, 1990/236 K; 15.05.2013 tarihli ve 2012/1-1808 E, 2013/699K sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları)
Eldeki davada, dava dilekçesinin içeriği, aşamalarda sunulan beyan dilekçeleri ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davacının, muris muvazaası, hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda, hatalı ve hileli hareketler sonucu mirasbırakanın iradesinin fesada uğradığının ispatlanamadığı kabul edilerek hata ve hile iddiaları yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden, reddine.
Ancak, davada muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanılmasına rağmen Bölge Adliye Mahkemesince bu yönde bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca muris muvazaası iddiası yönünden istinaf nedenleri de nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının, değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.