"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil isteği yönünden davanın reddine, bedel isteği yönünden davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacılar, anneleri ...'in vefatından sonra mirasbırakan babaları ...'in dava dışı ... ile evlendiğini, bu evliliğe karşı çıktıklarını ve ikinci eş ... ile aralarında husumet oluştuğunu, mirasbırakanın maliki olduğu 80, 81, 82 ve 83 parsel sayılı taşınmazların 02.12.2013 tarihinde davalı ... tarafından vekaleten diğer davalı ...’a satış gösterilmek suretiyle devredildiğini, mirasbırakanın alzheimer hastalığının olduğunu öğrendiklerini, vekaletname ve satış işlemi yapıldığı tarihlerde ehliyetsiz ve temlikin de muvazaalı olduğunu, mirasbırakana satış bedelinin de ödenmediğini, dava dışı ...’nin muvazaa iddialarının önüne geçebilmek için hukuki işlem ehliyeti olmayan mirasbırakanın taşınmazlarını davalı ...’a devrettirdiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazların değerlerinin tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 12.000,00 TL'nin devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişler, cevaba cevap dilekçesi ile miras payları oranındaki tapu iptal ve tescile yönelik taleplerini terekeye iade istemli olarak değiştirmişler, aşamada ise davacılardan ..., mirasbırakanın terekesine temsilci olarak atanmıştır.
Davalılar, davalı ...'ın diğer davalı ...'ın şirketinde uzun yıllardır sigortalı olarak çalıştığını, mirasbırakan ile davalı ...'ın ayrı şehirlerde olması nedeniyle satışın vekaleten yapıldığını, dava konusu taşınmazların bedeli karşılığında 70.000,00 TL'ye satın alındığını, satış bedelinin ise mirasbırakana ödendiğini, hatta aynı bölgede dava dışı başka taşınmazlar da satın alındığını belirterek, davanın reddini savunmuşlar, yargılama sırasında davalılardan ...'ın ölümü ile mirasçıları davaya dahil edilmişlerdir.
Mahkemece, HMK'nun 124.maddesindeki şartların oluşmadığı, davacı tarafın ıslah kurumuna da başvurmadığı anlaşıldığından 3. kişiye karşı ehliyetsizlik ve muvazaa iddiasına dayalı pay oranında tapu iptal tescil davasının dinlenmeyeceği gerekçesi ile davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; "... davacıların cevaba cevap dileçesiyle, terekeye iade istemli tapu iptal ve tescil talebinde bulunmalarında yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; işin esasına girilerek, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. '' gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacı tarafın ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili talebinde bulunduğu, ATK'dan alınan rapora göre mirasbırakanın işlem tarihinde ehliyetli olduğunun bildirildiği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebi yönünden davanın reddine; davalı tarafın satış bedelini 70.000,00 TL olarak bildirdiği, 57.000,00 TL'nin ödendiğini ispat ettiği ancak kalan 13.000,00 TL'nin mirasbırakana ödendiğinin ispat edilemediği, satış bedelinin eksik ödendiği gerekçesiyle, 13.000,00 TL'nin 02.12.2013 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte dahili davalılardan tahsiline, diğer davalı ... yönünden ise pasif husumet yokluğu nedeniyle terditli talebin reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1938 doğumlu mirasbırakan ...’in 21.12.2013 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak ilk eşinden olma davacı çocukları ...... ile ikinci eşi ...’nin mirasçı olarak kaldıkları, davacılardan ...'in ise yargılama sırasında 28.05.2020 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak eşi ... ve kızı ...'nun kaldıkları, anılan kişilerin davaya devam etmek istediklerini bildirdikleri, mirasbırakanın Düzce 7. Noterliği'nin 29.11.2013 tarih ve 1372 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davalı ...’ı vekil tayin ettiği, davalı vekil ...’ın da vekâleten mirasbırakanın maliki olduğu çekişme konusu 80, 81, 82 ve 83 parsel sayılı taşınmazları terekeye 3. kişi konumunda olan davalı ...’a 02.12.2013 tarihinde satış suretiyle devrettiği, davacıların dava dilekeçesi ile miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulundukları, süresinde sundukları cevaba cevap dilekçesi ile taleplerini mirasbırakan ... adına tapuya kayıt ve tesciline şeklinde değiştirdiklerini bildirdikleri, Düzce 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2018/357 Esas ve 2018/639 Karar sayılı ilamı ile mirasbırakan ...'in terekesini temsil etmek üzere davacı ...'in tereke temsilcisi olarak atandığı ve verilen kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; bozma ilamında uyuşmazlığın ehliyetsizlik ve vakelet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayandığı belirlendiğine göre, mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. "Usuli kazanılmış hak" olarak tanımlayacağımız bu müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir. (09.05.1960 günlü 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı).
Öte yandan somut olayda; mirasbırakan ...'in 29.11.2013 olan vekaletname tarihinde hukuki işlem ehliyetini haiz olduğu belirlenerek ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı olarak davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
Ancak mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı iddia yönünden bir değerlendirme yapılmadan sonuca gidilmiş olması hatalıdır.
Bilindiği üzere Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390. maddesinde) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı istek yönünden yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tarafların değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harçların temyiz edenlere geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.