Logo

1. Hukuk Dairesi2021/2517 E. 2022/1233 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, vekaletname ile yapılan taşınmaz satışının ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescil istediği uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının satış tarihinde fiil ehliyetine sahip olduğunun Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olması, davalıların davacıyı kandırarak vekaletname aldıklarına dair iddianın ispatlanamaması ve davacının vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ispat yükünü yerine getirememesi gözetilerek, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen 23/03/2021 tarihli ve 2020/1450 Esas – 2021/503 Karar sayılı karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 16/02/2022 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ...ile temyiz edilen davalılar ... v.d. vekili Avukat... geldiler, davetiye tebliğine rağmen davalı ... gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, dava dışı oğlu ...'ın ihtiyacı olan bir krediye teminat olarak maliki olduğu 195 ada 76 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölümü üzerine ipotek tesisi için tapu müdürlüğüne başvurduğunu, bu sırada taşınmazın 08/10/2012 tarihinde davalı ... tarafından vekaletname ile oğlu olan diğer davalı ...'a devredildiğini öğrendiğini, aynı gün taşınmazın tapu kaydına 130.000,00 TL ipotek tesis edildiğini, satış işleminin Kadıköy 8. Noterliğinin 26/09/2012 tarihli ve 18239 yevmiye nolu vekaletnamesi ile yapıldığını, dairesini satmadığını, davalı ...' ın kredi çekmesi için kefil olduğunu bildiğini, notere gittiğini, yapılan işlemin vekaletname olduğunu anlayamadığını, kalp rahatsızlığı nedeniyle birden çok kez ameliyat geçirdiğini, unutkanlık sorununun olduğunu, iradesi yanıltılarak vekalet alınmak suretiyle mağdur edildiğini, davalı ... ve diğer davalı oğlunun vekalet görevini kötüye kullandıklarını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile takyidatsız bir biçimde ipotek de terkin edilmek suretiyle adına tesciline, olmadığı takdirde ipotek bedelinin ve taşınmazın değerinin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama aşamasında ölümü ile tek mirasçısı olan oğlu ... tarafından davaya devam edilmiştir.

II. CEVAP

Davalılar, davalı ...'ın davacı ile 2002 yılında tanıştığını, aralarının çok iyi olduğunu, ...'ın Adana ilinde bayilik yaptığını, bayisini 37.000,00 TL karşılığında devredip İstanbul’a yerleştiğini, davacının dava dışı ... İşcan ile yaşadığını ona vasilik yaptığını, ...'ın varlıklı biri olduğunu, davacının sık sık ...'a kumar oynamaya gittiğini, ...'a, (davalının) hanımı ve çocuklarının baktığını, davalı ...'ın elindeki para ile davacının bir kısım borçlarını ödediğini, buna karşılık davacının, ...'ın vefatı ile onun taşınmazlarının kendisine kalacağını ve davalı ...’a bir daire vereceğini söylediğini, 2009 yılı sonlarında ...'ın hastalığının ağırlaştığını, bunun üzerine ...'ın kızı ...'nin davacının yanında yatılı olarak kalmaya başladığını, bunun 2,5 yıl sürdüğünü, 2012 yılında kısıtlı ...'ın öldüğünü, ancak davacının söz verdiği taşınmazı devretmediğini, ...'ın kredi borçlarının oluştuğunu, bunun üzerine davacının kendi isteği ve iradesi ile vekaletname verdiğini, davalı ...'ın durumu müsait olmadığı için kredi nedeniyle oğlu davalı ... adına taşınmazın devredildiğini ve kredi kullanıldığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03/12/2019 tarihli ve 2013/262 E., 2019/477 K. sayılı kararıyla; davacının satış tarihinde fiil ehliyetine sahip olduğu hususunun Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ile sabit olduğu, yine davacının sağlığında yapmış olduğu satışın geçerli olduğu kanaatine ulaşıldığı, hile, aldatma, tehdit ile satış yaptığının da kanıtlanamadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacı vekili, davalıların müvekkilin yaşlılığından faydalandığını, kendisini kandırdıklarını, davalı ...'ın kızı ...'nin müvekkilin yanında çalıştığını, onun ricası ile davalı ...'ın kredi kullanabilmesi amaçlı olarak davalıların istediği evrakları imzalandığını, müvekkilinin vekaletname verdiğini bilmediğini, davalıların taşınmazı alım güçlerinin olmadığını, davalıların sunduğu yazılı belgenin kendileri tarafından doldurulduğunu, bunun müvekkile ait olmadığının bilirkişi raporu ile belirlendiğini, mahkemede dinlenen tanıklarının iddialarını ispatladığını, davalılarca sunulan ses kayıtlarının davalıların iddialarını kanıtlamaya yeterli olmadığını, burada müvekkilin unutkan olduğunun kanıtlandığını, davalıların taşınmaz için bedel ödediklerini kanıtlayamadığını, mahkeme kararının hatalı olduğunu ve kaldırılmasının gerektiğini bildirmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23/03/2021 tarihli ve 2020/1450 E., 2021/503 K. sayılı kararıyla; davacının alınan Adli Tıp Kurumu raporunda 26/09/2012 tarihinde fiili ehliyetine haiz olduğunun belirtildiği, bu şekli ile ehliyetsizlik iddiasının yerinde olmadığı, davacının hür iradesi ve kendi isteği ile davalı ...'ı vekil tayin ettiği, davalıların davacıyı kandırarak vekaletname aldıkları iddiasının ispatlanamadığı, bu konuda yapılan savcılık soruşturmasında da takipsizlik kararı verildiği, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçeleri ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili, istinaf talepli dilekçesinde ileri sürdüğü itiraz nedenlerini yineledikten sonra haksız çıkacaklarını anlayan davalıların taşınmazı diğer davalı ...'a devredip müvekkilinin taşınmazını elde etmesini imkansız kılmaya çalıştıklarını, Mahkemece konulan şerhe rağmen taşınmazı devralan davalı ...’ın iyi niyetli üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

3.2.2. Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390. maddesinde) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

3.2.3. HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",

3.2.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükümlerine yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı (V/3.2.1.) ve (V/3.2.2.) numaralı paragraflardaki yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle (3.2.3.) ve (3.2.4.) paragraflarında yer verilen yasal düzenlemeler uyarınca ispat yükü kendisinde olan davacının iddiasını kanıtlayamadığı gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalılar vekili için 3.815,00-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacıdan alınmasına, aşağıda yazılı 21,40-TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 16/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.