"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
MAHKEMESİ : ŞENKAYA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkin açılan davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Kadastro sonucu Şenkaya İlçesi, Ormanlı Köyü çalışma alanında bulunan 213 ada 204 parsel sayılı 19.453,84 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz hibe ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir.
I. DAVA
Davacı ..., çekişmeli taşınmazın 17.06.1965 tarihli senet ile zilyetliğini devraldığını, kardeşi ... ...'in, davalının babası .........'a ve diğer bir kısım şahıslara bedeli karşılığında otunu biçtirmek suretiyle kullandırdığını, kendisinin bundan haberi olmadığını, ... ...’in dava konusu taşınmazın maliki olmadığından taşınmazı satabilmesi veya başka tasarruflarda bulunabilmesinin mümkün olmadığını, davalı ve babasının dava konusu arazinin malikinin kendisinin olduğunu bildiklerini, kardeşi ... ... ile küskün olduklarını, 1983 yılına kadar dava konusu taşınmazı nizasız fasılasız kullandığını, bu tarihten sonra Ankara’ya taşındığını, 1987 yılına kadar babasının kullandığını ve bu tarihten 1993 yılına kadar da annesinin kullandığını, davalının baştan itibaren kötü niyetli olduğunu, davasız ve aralıksız yirmi yıl ve malik sıfatıyla zilyet durumunda olmadığını, bu nedenle kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinden yararlanması söz konusu olmadığını belirterek çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescil istemiyle dava açmıştır.
II. CEVAP
Davalı ..., çekişmeli taşınmazı babasının 12.09.1997 tarihinde davacının kardeşi ... ... isimli şahıstan zilyetliğini devraldığını, babasının 1999 yılında vefatı ile kendisi ile kardeşlerine intikal ettiğini, kardeşleri arasında rızai taksim yapmaları sonucu dava konusu taşınmazın kendisine düştüğünü, babasının ölümünden sonra bu taşınmazı malik sıfatıyla kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Şenkaya Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/210 Esas, 2017/177 Karar sayılı kararında, çekişmeli taşınmazın davacının kardeşi ... ... tarafından davalının babası ...'e satılıp zilyetliğin devredildiği, ...’in ölümünden sonra da davalıya taksimen intikal ettiği, davalının kötü niyetli olduğunun davacı tarafça ispat edilemediği, böylece davacı tarafın davasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Yerel Mahkeme kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili, istinaf dilekçesinde özetle, mahkemece delillerin takdiri ve olaya uygulamasında hataya düşüldüğünü, çelişkili beyanların hükme esas belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
3. Gerekçe ve Sonuç
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2018/261 Esas, 2018/1468 Karar sayılı kararında, çekişmeli taşınmazın davalının babası tarafından satın alındığı ve davalı lehine eklemeli zilyetlikle iktisap koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/(1)-b/1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar vermiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili, temyiz dilekçesinde özetle, delillerin takdiri ve olaya uygulamasında hataya düşüldüğünü, çekişmeli taşınmazın 17.06.1965 tarihli senetle ... isimli şahıslardan köy senediyle satın alındığını belirterek Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2018/261 Esas, 2018/1468 sayılı kararının bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."
3.2.2. Tapu siciline kayıtlı olmayan taşınmazlarda, zilyetlik mülkiyetin karinesidir. Zilyetliğin konusu taşınır, taşınmaz mallar ve haklardır. Taşınmaz mal tapulu olabileceği gibi, tapusuz da olabilir. Tapusuz taşınmazlarda zilyetliğin ayrı bir önemi ve işlevi bulunmaktadır. Tapuda kayıtlı taşınmazlarda tapu sicili mülkiyete karine teşkil ettiği halde tapusuz taşınmazlarda zilyetlik mülkiyetin karinesidir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.02.2012 gün, 2011/20-714 Esas, 2012/78 Karar)
3.2.3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 763'üncü maddesine göre; taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir. Bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hallerde o şeyin maliki olur.
3.2.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713'üncü maddesinin 1'inci maddesinde, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
3.2.5. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14'üncü maddesinin 1'inci maddesinde, “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Kadastro sonucunda Şenkaya İlçesi, Ormanlı Köyü çalışma alanında bulunan 213 ada 204 parsel sayılı 19.453,84 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın hibe ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmaktadır.
3.3.2. Davacı ..., çekişmeli taşınmazın evveliyatının Ormanlı köyünden ...... ...'a ait iken 17/06/1965 tarihli senet ile zilyetliğini devraldığını, kadastro çalışmalarında söz konusu taşınmazın davalı adına tescil edildiğini, taşınmazın adına tespit ve tescili yapılan davalıya bu taşınmazın kendisine devrini istediğini ancak davalının söz konusu taşınmazı kardeşinden aldığını söylediğini, kardeşi ... ...'in davalının babası ... ......'a ve diğer bir kısım şahıslara bedeli karşılığında otunu biçtirmek suretiyle çekişmeli taşınmazı kullandırdığını, kendisinin bundan haberi olmadığını, kardeşi ... ...’in dava konusu taşınmazın maliki olmadığından burayı satabilmesi veya başka tasarruflarda bulunabilmesinin mümkün olmadığını, davalı ve babasının dava konusu arazinin malikinin kendisinin olduğunu bildiklerini, kardeşi ... ... ile küskün olduklarını, 1983 yılına kadar dava konusu taşınmazı nizasız fasılasız kullandığını, bu tarihten sonra Ankaraya taşındığını, 1987 yılına kadar babasının kullandığını ve bu tarihten 1993 yılına kadar da annesinin kullandığını, davalının baştan itibaren kötü niyetli olduğunu, davasız ve aralıksız yirmi yıl ve malik sıfatıyla zilyet durumunda olmadığını, bu nedenle kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinden yararlanmasının söz konusu olmadığını belirterek tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır.
3.3.3 Davalı ..., 37 yaşında olduğu ve 37 yıldır davacının dava konusu taşınmazı bilmediğini, ekip, biçmediğini, malik sıfatıyla sahiplik yapmadığını, davacının kendisinden menfaat temin etmek için davayı açtığını, çekişmeli taşınmazı babasının 12.09.1997 yılında davacının kardeşi ... ... isimli şahıstan zilyetliğini devraldığını, babasının 1999 yılında vefatı ile kendisi ile kardeşlerine kaldığını, kardeşleri arasında rızai taksim yapmaları sonucu dava konusu taşınmazın kendisine düştüğünü, babasının ölümünden sonra bu taşınmazı malik sıfatıyla kullandığını, köy muhtarlığının 12.09.1997 tarihli alım satım senedi ile Şenkaya Noterliğinin 1997/924 yevmiye nolu zilyetlik devir senedini dosyaya sunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
3.3.4 Mahkeme tarafından mahallinde keşif yapılmış, bilirkişi raporları alınmış, tarafların gösterdiği deliller toplanmış ve yazılı şekilde karar verilmiştir.
3.3.5 Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (III) numaralı bendinde yer verilen yerel mahkeme kararının gerekçesinde belirtilen yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; dosya içeriği ve kararın dayandığı gerektirici nedenlere göre delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 44,80 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına 17.01.2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı yasanın ek 6. Maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (32.876TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (58.800TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.