Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3505 E. 2021/8102 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sonucu Hazine adına tescil edilen taşınmazlar üzerinde davacıların tapu iptali ve tescil talebiyle açtığı davanın reddine ilişkin istinaf kararının temyiz incelemesine konu olup olamayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesi kararının verildiği tarihte dava değerinin temyiz sınırının altında kalması nedeniyle kararın kesin olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun ek 6. maddesinin geriye yürümeyeceği ve kesinleşmiş kararlara uygulanmasının mümkün olmadığı, bu nedenle temyiz incelemesinin yapılamayacağı gözetilerek temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür. Ancak çoğunluk, eksik inceleme gerekçesiyle bozma kararı vermiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşüldü;

Davacı vekili, 2009 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında yol olarak tescil harici bırakılan ve hali arazi vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edilen çekişmeli taşınmazların, davacılar adına kayıtlı 131/4 ve 132/2 parsel sayılı parsel ile birleştirilerek davacılar adına ¼ 'er hisse ile tescil istemiyle dava açmıştır.

Davalı Hazine vekili davanın reddini savunmuştur.

Kadastro sonucu Taşköprü İlçesi Kılıç Köyü çalışma alanında bulunan 128 ada 4 parsel, 131 ada 1 parsel, 132 ada 1 parsel sayılı sırasıyla 638, 57; 242, 63; 258, 99 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu belirtilerek hali arazi vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince, çekişmeli taşınmazların köylünün ortak kullanımındaki yerlerden olduğu zilyetlikle kazanımının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Mahkemece, zilyetlikle iktisap şartları oluşmadığından bahisle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuştur.

Somut olayda, mahkemece davacı tarafın dayanmış olduğu 23.2.1939 tarih 123 nolu tapu kaydının kayıt uygulaması yapılmamış, anılan tapu kaydı tesisinden itibaren tüm tedavülleriyle birlikte getirtilmemiş, tapu kaydının haritasının bulunup bulunmadığı ve kadastro sırasında başka taşınmazlara revizyon görüp görmediği araştırılmamış, yine taşınmazı kenardan çevreleyen komşu parsellerin tutanak ve dayanağını oluşturan belgeler getirtilip keşifte, çekişmeli taşınmaz yönünü ne olarak gösterdikleri üzerinde durulmamış, tapuda okunan sınırların bu yolla denetlenmesi gerektiği göz ardı edilmiş; yerel bilirkişi ve tanık sözleri kayıtlarla denetlenmemiştir. Bu şekilde eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak hüküm kurulamaz.

Hal böyle olunca, doğru sonuca ulaşılabilmesi için mahkemece öncelikle, davacı tarafın dayandığı tapu kaydı tesisinden itibaren tüm tedavülleri, varsa kroki ve haritası ile birlikte mahalli Tapu Müdürlüğü ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığından ayrı ayrı sorulup getirtilmeli; tapu kaydı ile tedavüllerinin kadastro sırasında revizyon görüp görmediği mercilerinden sorularak varsa revizyon gördüğü taşınmazlara ait kesinleşme durumunu gösterir şekilde onaylı kadastro tutanak örnekleri ve tutanakları kesinleşmiş ise tapu kayıtları istenmeli; dosya bu şekilde ikmal edildikten sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler, taraf tanıkları, ziraatçı bilirkişi ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalıdır. Keşif sırasında öncelikle teknik bilirkişi eliyle davacı tarafın dayandığı tapu kaydının varsa krokisi/haritası zemine uygulanarak kaydın kapsamı 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/A maddesi uyarınca haritasına göre belirlenmeli; tapu kaydının krokisinin/haritasının bulunmaması veya uygulanamaması durumunda, tapu kaydı tesisinden itibaren tüm tedavülleriyle birlikte okunup sınırlarının bilirkişilerce zeminde tek tek gösterilmesi istenilmeli; bilirkişilerin gösteremediği sınırlar için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı; komşu taşınmazların dayanak kayıtlarının dava konusu taşınmazın yönünü ne okuduğu belirlenmeli, bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsel tutanak ve dayanakları ile denetlenerek, tapu kaydının kapsamı kesin olarak belirlenmeli; yine yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinde kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, kim tarafından ne zamandan beri ne şekilde kullanıldığı hususunda maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı; tespite aykırı sonuca varılması halinde tüm tespit bilirkişileri taşınmaz başında dinlenilmeli; taşınmazın tapu kaydının kapsamı dışında kaldığının anlaşılması halinde, davacı taraf lehine zilyetlikle iktisap koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmalı; teknik bilirkişiden, yerel bilirkişi ve tanıkların gösterdiği sınırları, uygulanan tapu kaydının kapsadığı alanı gösterir, keşfi takibe imkan tanır ayrıntılı krokili rapor alınmalı; ziraat bilirkişisinden, taşınmazın toprak yapısını, niteliğini ve taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin şeklini ve süresini açıklayan bilimsel verilere dayalı ayrıntılı rapor alınmalı; bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Mahkemece, bu yönler göz ardı edilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davalılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1 maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 HMK'nın 371/ 1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Taşköprü Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21/12/2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

MUHALEFET ŞERHİ

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil ve bir kısım taşınmaz için tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı yasanın ek 6. Maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. ...... “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.

Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmazların toplam değerinin (25.581TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (58,800TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Diğer yandan, sayın çoğunluk tescil davalarının ek 6.maddenin kapsamı dışında olduğunu kabul ederken somut uyuşmazlıkta davanın tamamı tapu iptal tescil davasıymış gibi değerlendirme yapması da doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.