Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3672 E. 2022/555 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptal ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi kararının değer itibariyle kesin olup olmadığı ve temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı hususunda yaşanan ihtilaf.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun'un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na eklenen Ek 6. madde ile kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptal ve tescil davalarında, miktar ve değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu hükmü getirilmesi ve bu düzenlemenin Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ile uyumlu olması gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesinin dava değerini esas alarak temyiz talebini reddetmesine ilişkin karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen istinaf talebinin reddine ilişkin kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen kararın, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 04.07.2019 tarihli ek karar ile temyiz talebinin reddine ilişkin verilen karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili, Çorum İli, Kargı İlçesi, Gölet Köyünde kain 192 ada 4 parsel sayılı taşınmazın davacıların murisi tarafından satın alındığını ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacıların miras hisseleri oranında adlarına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... ...’in 11/04/2018 tarihinde öldüğü anlaşılmış, davalının yasal mirasçıları davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilmiştir.

Davalı ... vekili davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

3.1.Kargı Asliye Hukuk Mahkemesi ‘nin 15.02.2019 tarihli, 2018/112 Esas 2019/34 Karar sayılı kararıyla, davacılar vekiline 06/12/2018 tarihli muhtıra ile muris...’ın mirasçılarından ...’ın mirasçılarını gösterir veraset ilamını sunması ve varsa başka mirasçılarının davaya muvafakatlerini alması, alamadığı takdirde muris ...'ın terekesine temsilci atanması hususunda kesin mehil verilerek sonuçlarının ihtar edildiği ve bu muhtıranın davacı vekiline 11/12/2018 tarihinde tebliğ edildiği, ancak davacılar vekilinin verilen süre içerisinde eksik hususları gidermediği gerekçesiyle davanın usulden reddine kesin olarak karar verilmiştir.

3.2.İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuş, bu kez Mahkemenin 04/03/2019 tarihli ek kararı ile dava değerinin kesinlik sınırı altında olması nedeniyle HMK 346/1 maddesi gereğince davacılar vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar:

İlk Derece Mahkemesinin 04/03/2019 tarihli ek kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde; gayrimenkulün aynına ilişkin davalarda taşınmazın gerçek değerinin dikkate alınması gerektiğini, dava dilekçesindeki değere göre karar verilemeyeceğini, belirsiz alacak davalarında kesin karar verilemeyeceğini, mahkemenin vekalet ücretine hükmederken dava değerine uymadığını, gerekçe gösterilen kesin sürenin usule uygun olmadığını, hükmolunan vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç:

3.3.1 Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesi’nin 04.07.2019 tarihli, 2019/666 Esas 2016/1030 Karar sayılı kararıyla, HUMK'nın 427. maddesinde taşınır mal ve alacak davalarından söz edildiğinden gayrimenkul davaları için kesinlik sınırı bulunmamakta iken HMK'nın 341/2. maddesinde menkul, gayrimenkul veya davanın gayrimenkulün aynına ilişkin olup olmadığı gibi bir ayırıma gidilmeksizin "malvarlığı davaları" olarak düzenleme getirildiği ve böylelikle sınırlama yapılmadığı dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince kararının kesin olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun HMK'nın 346/1. maddesine göre reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin 04/03/2019 tarihli istinaf talebinin reddine ilişkin karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

3.3.2 Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuş, bu kez Bölge Adliye Mahkemesi’nin 04/07/2019 tarihli ek kararı ile miktar itibariyle kesin olan karara karşı yapılan temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1. Temyiz Yoluna Başvuranlar:

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen 04/07/2019 tarihli EK kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri:

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; kesin karar müessesesinin Anayasanın koruduğu adil yargılanma hakkını ihlal şeklinde kullanılmaması gerektiğini, gayrimenkulün aynına ilişkin davaların, kamu düzenini ilgilendiren davalardan olduğu, tahmini olarak verilen değerin dava değeri olarak kabul edilmesinin Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek Bölge Adliye Mahkemesi’nin ek kararının bozulmasını istemiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme:

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk:

Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.

3.3. Değerlendirme

Bahsi geçen 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmaktadır.

Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341/(2) ve ek madde-1 maddelerine göre dava değerinin 2019 yılı itibariyle kesinlik sınırı olan 4.400-TL'den az olduğu ilk derece mahkeme kararının kesin olduğu gerekçesiyle ek karara karşı yapılan istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine ve temyiz dilekçesinin ek karar ile reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, yerel mahkeme kararının değer itibariyle kesin olduğundan bahisle verilen ek karara karşı yapılan istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine ve temyiz dilekçesinin ek karar ile reddine karar verilmiş olması yukarıda değinilen yasal düzenlemeye aykırıdır.

Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken dava değeri dikkate alınarak temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi hatalıdır.

VI. SONUÇ

1.Davacılar vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin 04.07.2019 tarihli temyiz dilekçesinin reddine ilişkin EK KARARIN KALDIRILMASINA,

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin 04.03.2019 tarihli kararının BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’ ne gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, 24/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğu ile karar verildi.

(Muhalif)

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı yasanın ek 6. Maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 2.000 TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )

Harçlar Kanununun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle temyiz talebinin reddine ilişkin ek karar kaldırılarak asıl karar bozulması gerekirken değere bakılmaksızın istinaf incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.