Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3700 E. 2022/351 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçip geçmediği ve dava değerinin temyiz incelemesine engel teşkil edip etmediği hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun'un 53. maddesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na eklenen Ek 6. maddenin yürürlüğe girmesiyle, kadastro öncesi nedene dayalı davalarda miktar ve değere bakılmaksızın temyiz yolunun açılmış olması ve hükmün kesinleşmesine kadar geçirdiği aşamaların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilerek, dava değerinin temyiz incelemesine engel teşkil etmediğine ve davacıların 10 yıllık hak düşürücü süreyi geçirdiğine karar verilerek istinaf kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 15. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın usulden reddine ilişkin olarak verilen mahkeme kararına karşı davacı tarafın istinaf başvurusu üzerineBölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kararın kesin olduğundan bahisle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş, davacı tarafından ek karara karşı süresinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşüldü.

I. DAVA

Davacılar dava dilekçesinde, dava konusu Elazığ İli, Baskil İlçesi, Çiğdemlik Köyü, 326 parsel sayılı taşınmazın 1980 yılında kesinleşen kadastro çalışmaları neticesinde 12.500 m² yüzölçümü ile davalılar adına tapuya tescil edildiğini, kendilerinin taraf olmadığı Baskil Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 25/12/1985 tarih, 1985/3554 Esas-1915 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın yüzölçümünün 45.716,00 m² olarak düzeltilmesine karar verildiğini, ancak 326 parsel sayılı taşınmaza eklenen 33.216 m²'lik yerin tapu ve vergi kayıtları ile kendilerine ait olduğunun sabit olduğunu beyan ederek dava konusu 326 parsel sayılı taşınmaza eklenen 33.216 m²'lik yerin tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekilleri cevap dilekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Elazığ 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/07/2018 tarihli ve 2015/489 E. 2018/321 K. sayılı kararıyla; Mahkemece davacı şirket yönünden aktif husumet yokluğundan, davacı ... yönünden ise hakdüşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde, hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

3.1. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesinin 09/04/2019 tarihli ve 2018/1379 E. 2019/419 K. sayılı kararıyla; Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesine göre kadastro öncesi nedenlere dayalı açılan tapu iptali ve tescil davaları kadastronun kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıl içerisinde açılabilir. Dava konusu 326 parsel sayılı taşınmaza ait kadastro tutanağının 13.10.1980 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 09.11.2015 tarihinde 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı, kaldı ki dosya içinde bulunan denetime elverir yeterlilikteki bilirkişi raporu ile 326 parsel sayılı taşınmazın tesis kadastro çalışmalarından sonra herhangi bir değişiklik işlemine tabi tutulmadığı ve sınırlarında bir değişiklik olmadığı,davacı şirketin ise 1990 yılında ticaret siciline tescil edilmiş olmasına göre kadastro öncesi bir zilyetliğinin mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, dava dosyasındaki bilgi ve belgelere, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle yerel mahkemece delillerin takdirinde isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün istinaf itirazlarının reddi ile usul ve yasa yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılan ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

3.2 Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 22/05/2019 tarihli kararı ile davacı tarafın miktar nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde, Dava konusu mülkiyetlerine ait davacı tüzel kişiliği sahibi davacı ... ataları adına tapu kayıtları ve vergi kayıtları olduğunu, kadimden beri dava açıldığı tarihe kadar davacıların mülkiyetinde olduğunu, tüzel kişilik 1990 yılında kurulmuş olup mülkiyeti şirkete devredilmiştir. Davamızın asıl konusu 1985/3554 E. 1915 K sayılı yüzölçümü davası esas oluşturmaktadır. Haksız olarak 33.216 metrekarelik yerin iktisabı yapılmıştır. Haksız olarak verilen kararın bozulmasını talep eder.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava Kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan tapu iptali tescili istemine ilişkindir.

3.2. Hukuki Sebep

3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesi “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz” hükmünü içermektedir.

3.3. Değerlendirme.

3.3.1. Hemen belirtmek gerekir ki, her ne kadar dava değeri 10.000- TL olarak belirlenmiş ve bu değer üzerinden yargılama yapılarak hüküm verilmiş ise de, Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

3.3.2. Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile ‘’ Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyi kanun yoluna başvurulabilir.’’ hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

3.3.3. Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla, ek karar kaldırılarak temyiz incelemesi yapılmıştır.

3.3.4 Çekişmeli taşınmazın kadastro tespiti 13/10/1980 tarihlerinde kesinleşmiştir. Davacı taraf 09/11/2015 tarihli dava dilekçesi ile kadastro öncesi nedene dayalı olarak 10 yıllık sürenin geçmesinden sonra tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmış olması, davacı şirketin ise 1990 yılında ticaret siciline tescil edilmiş olmasına göre kadastro öncesi bir zilyetliğinin mümkün bulunmadığı anlaşılmakla İlk Derece Mahkemesince davacı şirket yönünden aktif husumet yokluğundan ve davacı ... yönünden hakdüşürücü süre nedeniyle reddine ve Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; temyiz talebinin miktardan reddine ilişkin ek karar yerinde olmadığından, davacılar vekilinin ek kararın usulsüz olduğuna ilişkin temyiz taleplerinin kabulü ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi’nin 22.05.2019 tarihli ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve yazılı şekilde karar verilmesi doğru olduğuna göre; davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve kanuna uygun Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nin 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,60 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına,

18/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki Kuru “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 10.000TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, Temyiz talebinin ek karar ile değerden reddedildiği, bu ret kararının temyize geldiği dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )

Harçlar Kanununun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle ek karar kaldırılarak kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.