Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4188 E. 2022/1810 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen miktarı aşan taşınmazlar için tapu iptali ve Hazine adına tescil talebinin reddine ilişkin yargılama.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı adına kayıtlı taşınmazların yasal sınırları aşmadığı ve diğer taşınmazların davacı ile ilgisi olmayan üçüncü kişilere ait olduğu gözetilerek, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : DOĞUBAYAZIT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı ... temsilcisi tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ... vekili, yapılan kadastro tespiti sırasında davalı ... için 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde belirtilen 100 dönüm sınırının aşıldığını ileri sürerek Doğubayazıt ilçesi Telçeker Köyünde bulunan 106 ada 2, 108 ada 11, 129 ada 5, 9, 10, 12, 152 ada 11, 158 ada 2, 163 ada 8 ve 177 ada 6 parsel sayılı taşınmazların Kanunda belirtilen 100 dönüm sınırını aşan kısımlarının tapu kayıtlarının iptali ile davacı ... adına kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir

II. CEVAP

Davalı ... cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde belirtilen taşınmazlardan 129 ada 5, 152 Ada 11 ve 106 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payının kendisine ait olduğunu, diğer taşınmazların ise kendisine ait olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Doğubayazıt 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07/06/2017 tarihli ve 2016/54 E. 2017/145 K. sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazlardan 106 ada 2, 129 ada 5, 152 ada 11 ve 163 ada 8 parsel sayılı taşınmazların davalıya ait olduğu ve bu taşınmazların yüzölçümleri itibariyle Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen sınırın aşılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

Doğubayazıt 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacı ... vekili istinaf dilekçesinde, Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin yeterli derecede araştırma yapmadığını belirterek Mahkeme kararının kaldırılması ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 03/10/2019 tarihli ve 2018/1707 E., 2019/1375 K. sayılı kararıyla; davalı adına tespit ve tescili yapılan taşınmazların 106 ada 2, 129 Ada 5, 152 Ada 11 ve 163 Ada 8 parsel sayılı taşınmazlar olduğu, bu taşınmazların davacıya isabet eden payının 59.250,98 metrekare olup Kanunda belirtilen sınırı aşmadığı, dava konusu diğer taşınmazların ise davacı ile akrabalığı bulunmayan dava dışı 3. kişilere ait olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK'nun 353/(1),b,1 maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

İstinaf dilekçesindeki taleplerini tekrar ederek Yerel Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, dava dilekçesindeki açıklamalar ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde belirtilen miktar fazlasının tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi “ Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

3.3. Değerlendirme

Mahkemece yapılan araştırma neticesinde dava konusu taşınmazların tamamının davalı adına kayıtlı olmadığı, davalı adına kayıtlı olan taşınmazların ise Kanunda öngörülen miktarı aşmadığı anlaşılmıştır.

Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davacı vekilin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA, 492 Sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13. maddesinin j. bendi gereğince davacı Hazineden harç alınmasına yer olmadığına

07/03/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğu ile karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan Mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge Adliye Mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 1.000 TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K ) Hazinenin davacı olması nedeniyle harç tamamlaması gerekmiyorsa da Hazineye tanınan bu imtiyaz taşınmazın (dava değerinin) belirlenmesine engel değildir. Tarafların kanun yollarına müracaat hakkının bulunup bulunmadığı dava değerine göre belirlenecektir.

Harçlar Kanununun uygulanması ( kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle ) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri Mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.