"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tescil davası sonunda, Yerel Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalı ... temsilcisi tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
I. DAVA
Davacı ... vekili dava dilekçesinde; hudutlarını dava dilekçesinde belirttikleri taşınmaz bölümünün uzun yıllardır müvekkili ve babası tarafından tarım yapmak suretiyle kullanıldığını beyan ederek, nizalı taşınmaz bölümünün müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmaz bölümü üzerinde davacının zilyetliğinin bulunmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, bilahare 17/09/2014 tarihli celsede Hazine vekili, dava konusu taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... Köyü Tüzel Kişiliği davaya cevap vermemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, dosya arasında bulunan hava fotoğraflarının incelenmesine ilişkin teknik bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, nizalı taşınmaz bölümünün imar-ihya edilmediği ve davacı lehine 3402 sayılı Kadastro Kanununda düzenlenen 14. madde koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, davanın reddine, 20/01/2014 tarihli teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 30.332,30 metrekare yüzölçümündeki nizalı taşınmaz bölümünün davalı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; Mahkemece yapılan yargılamanın eksik incelemeye dayalı olduğunu, hava fotoğrafı incelemesinin bu alanda uzman bilirkişilerce yapılmadığı gibi teknik bilirkişilerce yapılan hava fotoğrafı incelemesinin de nizalı taşınmaza ilişkin olmadığını, hava fotoğraflarına koordinatların yanlış şekilde yerleştirildiğini, yerel bilirkişi ve tanık beyanları ile ziraat bilirkişi raporunun, iddialarını desteklediğini beyan ederek temyiz başvurusunda bulunmuştur.
V. YARGITAY BOZMA İLAMI
Hüküm, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 26/01/2016 tarihli ve 2015/1183 Esas, 2016/198 Karar sayılı ilamıyla; “Taşınmaza ait 1985 ve 1999 yıllarına ait hava fotoğrafları üzerinde yapılan incelemenin, jeodezi ve fotoğrametri uzmanı olduğu anlaşılamayan fen bilirkişilerce yapıldığı, hazırlanan raporda taşınmazın önceki niteliğinin tam olarak belirlenmediği, diğer taraftan, ziraat bilirkişi raporunda taşınmazın imar-ihyasının tamamlanarak 20 yıldan fazla süredir tarım arazisi olarak kullanıldığının belirtildiği, buna rağmen mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediği belirtilerek, tespit tarihinden geriye doğru 15-20-25 yıl öncesine ait üç ayrı evreye ilişkin stereoskopik çift hava fotoğraflarının Harita Genel Komutanlığından getirtilip dosya arasına alınması, bu şekilde dosya ikmal edildikten sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler, taraf tanıkları, fen bilirkişi, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi ve 3 kişilik ziraat mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu huzuruyla yeniden keşif yapılması, keşif sırasında dinlenilecek yerel bilirkişiler ve taraf tanıklarından, nizalı taşınmazın öncesinin ne olduğu, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olması halinde imar ve ihyaya konu edilip edilmediği, imar ve ihyaya konu edilmiş ise ihyanın hangi tarihte başlayıp, ne zaman bitirildiği, taşınmazın tarımsal amaçlı olarak kullanılıp kullanılmadığı, varsa taşınmaz üzerinde zilyetliğin hangi tarihte ve ne zaman başladığı, zilyetliğin sürdürülüş biçimi, kimden kime ve nasıl intikal ettiği hususlarında maddi olaylara dayalı bilgi alınması, komşu parsel dayanağı kayıt ve belgelerin yerel bilirkişi ve tanıklar eliyle uygulanarak nizalı taşınmaz yönünü ne okuduğunun belirlenmesi, 3 kişilik ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulundan, nizalı taşınmazın tarımsal niteliğini bildiren, komşu parsellerle karşılaştırmalı biçimde toprak yapısı, eğimi ve bitki desenini açıklayan, taşınmazın değişik yönlerden çekilmiş ve sınırları işaretlenen fotoğraflar ile desteklenmiş ve önceki bilirkişinin raporunu irdeleyen ayrıntılı rapor alınması, fen bilirkişisine keşif ve uygulamayı denetlemeye elverişli, ayrıntılı rapor ve harita düzenlettirilmesi, jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişiye belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle incelemesi yaptırılarak; nizalı taşınmazın önceki ve şimdiki niteliği, arazinin ekonomik amaca uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle kullanılıp kullanılmadığı ve kullanımın hangi tarihten itibaren olduğu konusunda rapor düzenlettirilmesi, HMK'nın 290/2. maddesi uyarınca birlikte keşfe götürülecek bir fotoğrafçı aracılığıyla taşınmaz ve çevresinin yakın plan ve panoramik fotoğrafları çektirilip mahkemece onaylandıktan sonra dosya arasına konulması, bundan sonra tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle bozulmuştur.
VI. MAHKEME KARARI
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, hükme esas alınan 25/01/2018 tarihli teknik bilirkişi raporunda (F) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünde davacı lehine zilyetlikle iktisap şartlarının oluştuğu, (A), (B), (C), (D) ve (E) harfleri ile gösterilen taşınmaz bölümlerinde ise zilyetlikle iktisap şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, “teknik bilirkişilerin 25/01/2018 tarihli raporunda (F) harfi ile gösterilen 23.556,82 metrekare yüzölçümlü taşınmaz bölümünün Hazine adına olan kısmının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline” karar verilmiştir.
VII. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı ... temsilcisi tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı ... temsilcisi temyiz dilekçesinde; Mahkemenin gerekçesinde teknik bilirkişi raporunda (A), (B), (C), (D) ve (E) harfleri ile gösterilen taşınmaz bölümlerinde, davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığına değinilmiş olmasına rağmen Mahkemece “davanın kısmen kabulü” yerine, “davanın kabulüne” dair hüküm kurulduğunu, tescil harici bırakma işleminin de bir kadastro işlemi olup, dava tarihi itibariyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, dosya arasında bulunan bilirkişi raporlarının denetime elverişli olmadığını ve yine dosya arasında bulunan hava fotoğraflarının uzman jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi tarafından incelenmediğini beyan ederek temyiz başvurusunda bulunmuştur.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
1981 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında, Kahta İlçesi, Büyükbağ Köyü çalışma alanında bulunan dava konusu taşınmaz bölümü, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmakla tescil harici bırakılmıştır.
Dava; Türk Medeni Kanunu’nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddelerine dayalı olarak açılan tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi şöyledir.
“Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi şöyledir.
“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi şöyledir.
“Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.
İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.”
3.3. Değerlendirme
Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe uyarınca yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermek için yeterli bulunmamaktadır. Davacı vekili, müvekkilinin nizalı taşınmazı uzun yıllardan beri babası ile birlikte kullandığını ileri sürerek dava açmış, Mahkemece mahallinde 09.01.2014 gününde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişiler, davacıyı tanıdıkları günden beri nizalı taşınmazı kullandığını; davacı tanıkları Kadir Öner ve Ali Aydın ise, nizalı taşınmazı davacının babası Hacı’nın 40 yıldan beri kullandığını beyan etmiş; mahallinde 15.01.2018 gününde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, nizalı taşınmazı öncesinde davacının babası Hacı’nın, daha sonra ise davacının kullandığını beyan etmişlerdir. Davacının UYAP sistemi üzerinden temin edilen aile nüfus kaydına göre, babası Hacı’nın 2006 yılında vefat ettiği, Hacı’nın davacı dışında başkaca mirasçılarının da olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, davacının dava açtığı sırada 39 yaşında olduğu da göz önünde bulundurularak, nizalı taşınmazın hangi nedenle adına tescilini talep ettiği sorulup açıklattırılmadığı gibi, yerel bilirkişi ve tanıklardan da bu husus sorulup saptanmamış, bu yolla davacının aktif dava ehliyeti bulunup bulunmadığı belirlenmemiştir. Yine, nizalı taşınmaz bölümünün sınırında bulunan 645, 904, 920, 962 ve 963 parsel sayılı taşınmaza ait kadastro tutanak örnekleri, varsa dayanakları ile birlikte getirtilip dosya arasına alınmamış, davacı ve murisi hakkında yöntemine uygun şekilde belgesiz araştırması da yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, doğru sonuca ulaşılabilmesi için Mahkemece öncelikle, nizalı taşınmaz bölümünün sınırında bulunan 645, 904, 920, 962 ve 963 parsel sayılı taşınmazlara ait kadastro tutanak örnekleri ile varsa dayanağı belgeler, taşınmazların kadastro tespiti kesinleşmişse kadastro sonucu oluşan tapu kayıtları getirtilmeli; davacı ve davacının murisi Hacı adına nizalı taşınmazın bulunduğu çalışma alanı içerisinde kadastro sırasında belgesiz zilyetlik nedeniyle tespit edilen taşınmaz bulunup bulunmadığı Adliye Yazı İşleri Müdürlüğü, Kadastro ve Tapu Müdürlüğünden (senetsiz defteri) sorularak varsa bu taşınmazlara ait kadastro tutanak örnekleri, taşınmazların kadastro tespiti kesinleşmişse kadastro sonucu oluşan tapu kayıtları getirtilip dosya arasına alınmalı; dosya bu şekilde ikmal edildikten sonra davacının tek başına dava açma hususunda aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla, nizalı taşınmazın babasından kendisine ne şekilde kaldığı, hangi hukuksal nedene dayanarak (taksim, bağış, satış vs.) adına müstakilen tescil talebinde bulunduğu sorularak açıklattırılmalı; davacıya bu yöndeki iddiasını ispat açısından imkan tanınmalı; davacının aktif dava ehliyeti bulunduğu sonucuna varılması halinde, taşınmaz başında yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek üç kişilik yerel bilirkişi kurulu, taraf tanıkları, ziraat mühendisi bilirkişi ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalıdır. Yerel bilirkişi ve tanıklardan, taşınmazın evveliyatının ne olduğu, evveliyatı itibariyle taşlık, kayalık, çalılık gibi imar-ihyaya muhtaç yerlerden olup olmadığı, öyle yerlerden ise imar-ihyanın ne zaman tamamlandığı, taşınmazın ne zamandan beri, kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı; beyanlar arasında oluşabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle yöntemince giderilmeye çalışılmalı; komşu taşınmazların varsa dayanak kayıtlarının nizalı taşınmazın yönünü ne okuduğu belirlenmeli; teknik bilirkişiye, keşfi ve uygulamayı denetlemeye elverişli, ayrıntılı rapor ve harita düzenlettirilmeli; ziraat mühendisi bilirkişiden, nizalı taşınmazın niteliğini, kullanım durumunu, imar-ihyaya muhtaç yerlerden olup olmadığını, böyle yerlerden ise imar-ihya edilip edilmediğini açıklayan, (önceki ziraat mühendisi bilirkişi raporlarını da irdeler şekilde) tarımsal niteliğini, taşınmazın komşu parsellerle karşılaştırmalı biçimde, toprak yapısını, eğimini, bitki desenini, zirai durumunu, üzerinde sürdürülen zilyetliğin şeklini ve süresini bildiren, taşınmazın değişik yönlerden çekilmiş fotoğrafları ile desteklenmiş, bilimsel esaslara ve somut verilere dayalı ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde düzenlenen sulu ve kuru araziden edinilebilecek taşınmaz sınırları da gözetilmeli; ayrıca TMK’nın 713/4 ve 5. fıkraları gereğince keşif sonucu elde edilen bilirkişi rapor ve krokisine göre gerekli yerel ve gazete ilanları yöntemine uygun bir biçimde yapılmalı, ilanın yapıldığı gazete ile ilan tutanaklarının dosya arasına konulmalı, yasal 3 aylık sürenin dolması beklenilmeli, bundan sonra tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece bu hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de, davacının talebine konu taşınmaz bölümlerinin tümü ile ilgili hüküm kurulmamış olması ve yargılama sonunda davacı adına tesciline karar verilen, hükme esas alınan teknik bilirkişi raporunda (F) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü tapuda kayıtlı olmadığı halde, “... (F) harfi ile gösterdikleri 23.556,82 m2 lik kısmının Maliye Hazinesi adına olan kısmının iptali ile ...” davacı adına tesciline karar verilmesi de isabetsizdir.
VIII. SONUÇ
Davalı ... temsilcisinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/03/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle re'sen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle re'sen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasa'nın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediye ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı ... tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı ... yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması nedeniyle bu hususların da bozma sebebi yapılması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.