"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin kararın, davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiş,139 ada 4 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine, 116 ada 2, 118 ada 10, 119 ada 6, 10, 124 ada 3, 127 ada 8, 131 ada 4, 136 ada 4, 142 ada 47, 50 parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine dair verilen karar süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; ...ilçesi Çatalsöğüt Köyü(Mahallesi)’nde bulunan 116 ada 2, 118 ada 10, 119 ada 6, 10, 124 ada 3, 127 ada 8, 131 ada 4, 136 ada 4, 142 ada 47, 50 ve 139 ada 4 parsel sayılı taşınmazlar ve çay bahçesi iki katlı evin tamamının zilyetliği ve mülkiyeti davacıların 25/07/1996 tarihinde vefat eden babaları muris ...’na ait olmasına rağmen sadece davalı adına tescil edilmesinin hatalı olduğunu belirterek miras payları oranında tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; kadastro tespitinden önceki hukuki nedenlere dayalı dava açılabilmesi için 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava açılması gerektiğini öne sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
...Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/05/2019 tarihli ve 2019/74 E. 2019/254 K. sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin 18/03/2008 tarihinde kesinleştiği davanın 16/08/2018 tarihinde açılmış olması nedeniyle, 3402 sayılı Yasa'nın 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu anlaşıldığından, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
...Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; dava konusu taşınmazların tarafların babasından intikal eden taşınmazlar olduğunu, davalının 10 yıllık süre geçinceye kadar davacıları oyaladığını Mahkemenin herhangi bir değerlendirme ve araştırma yapmadığını belirterek, kararını kaldırılmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi 26/12/2019 tarihli ve 2019/1094 E. 2019/2202 K. sayılı kararıyla;
Dava konusu taşınmazların 116 ada 2, 118 ada 10, 119 ada 6, 10, 124 ada 3, 127 ada 8, 131 ada 4, 136 ada 4, 142 ada 47, 50 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitlerinin 18/03/2008 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 16/08/2018 tarihinde açılmış olması nedeniyle bu taşınmazlar yönünden hak düşürücü süre nedeniyle ret kararının yerinde olduğu; ancak çekişmeli 139 ada 4 parsel sayılı taşınmazın muris ... mirasçıları adına miras payı oranında tespit yapılmasına ve davacıların da miras payı oranında malik bulunmasına göre davacıların 139 ada 4 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davada hukuki yararları bulunmadığından bu parsel yönü ile hukuki yarar yokluğu nedeni ile davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü süre nedeni ile reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu belirtilerek,
Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yönünden yerinde olmadığı, ancak 6100 Sayılı HMK'nın 355.maddesinin 1-son cümlesi uyarınca kamu düzenine ilişkin kurallar nedeniyle KABULÜNE ,
...Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/05/2019 tarih 2019/74 Esas,2019/254 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b-2. maddesi gereğince yeniden ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
A)139 ada 4 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
B) 116 ada 2, 118 ada 10, 119 ada 6, 10, 124 ada 3, 127 ada 8, 131 ada 4, 136 ada 4, 142 ada 47, 50 parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle USULDEN REDDİNE karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki taleplerini tekrar ile hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescili isteğinden ibarettir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. “
3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. Maddesi “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.”
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, “ Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.” hükümlerini içermektedir.
3.3. Değerlendirme
Dava konusu taşınmazlardan 116 ada 2, 118 ada 10, 119 ada 6, 10, 124 ada 3, 127 ada 8, 131 ada 4, 136 ada 4, 142 ada 47, 50 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitlerinin 18/03/2008 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 16/08/2018 tarihinde açılmış olması nedeniyle bu taşınmazlar yönünden 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesi gereğince hak düşürücü süreye uğradığı, 139 ada 4 parsel sayılı taşınmazın muris ... mirasçıları adına miras payları oranında tespit ve tescil edildiğinden, davacıların da miras payı oranında malik olmaları nedeniyle bu taşınmaz yönünden davacıların dava açmakta hukuki yararlarının bulunmadığının anlaşılmasına göre, dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre (IV.3) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararında isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz edenlerden alınmasına, 28/03/2022 gününde oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.
(Muhalif)
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge Adliye Mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge Adliye Mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından hiç gösterilmediği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği ve dava dilekçesinde dava değerinin gösterilmesinin mecburi olduğu, gösterilmemesi halinde davacıya tespit ettirileceği, tespitten kaçınılması halinde dava dilekçesinin işleme konulmayacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 başvuru numaralı kararı da aynı yöndedir.
Aynı Yasanın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )
Harçlar Kanununun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu 16. madde uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılarak kararın onanması yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.