"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 26/10/2018 gün, 2018/900 Esas ve 2018/1385 Karar sayılı kararının Yargıtayca duruşmalı incelenmesi davacı ... vekili Av. ... tarafından istenilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17/11/2021 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz olunan davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare dosya incelenerek gereği düşünüldü.
Kadastro sonucunda ... İlçesi, ... Mahallesi çalışma alanında bulunan ... ada ... parsel sayılı 1.821,19 metrekare yüz ölçümündeki taşınmaz, irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle eşit paylarla davacı ... ve davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir.
Davacı ..., dava konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazın önceki niteliği itibariyle orman boşluğu olduğu, bu taşınmaz üzerinde Orman idaresinden kiralanmak suretiyle 1992 yılından beri alabalık tesisi işlettiğini, kadastro sonucunda alabalık tesisinin bulunduğu taşınmazın ... ada ... sayılı parsel numarasıyla davacı ... ve davalı ... adına eşit hisselerle tapuya tescil edildiğini, davacının alabalık işletmesinin başladığı günden itibaren taşınmazın zilyedi durumunda olduğunu, ayrıca ... Orman İşletme Müdürlüğü'ne kira bedellerinin davacı tarafından ödendiğini, davalının taşınmaz üzerinde zilyetlik ve tasarrufunun bulunmadığı iddiasıyla, davalı adına tapuda kayıtlı 1/2 hissenin tapu kaydının iptaliyle tamamının adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., dava konusu taşınmazda hak sahibi olduğunu, davacının hiçbir zaman taşınmaza tek başına ihtilafsız, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet olmadığını, zilyetliğin müşterek sürdürüldüğünü belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile, çekişmeli ... ada ... parsel sayılı taşınmazın davalı adına kayıtlı 1/2 payının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından HMK’nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2016/166 Esas, 2018/24 Karar sayılı ilamının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında karar verilmesine, bu suretle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.
Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince, bilindiği üzere, tapu iptali ve tescil davaları gayri menkulün aynına ilişkin olduğundan, dava değeri taşınmazın keşfen bilirkişi marifetiyle belirlenen zemin değeri olup, pay oranında açılan davalarda dava değerinin, çekişmeli taşınmazda dava edilen paya karşılık gelen değer olduğu gözetilerek, bu değer üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
Somut olayda, dava konusu taşınmazın keşfen belirlenen zemin değeri 21.854,28 TL, davalının payına (1/2) düşen taşınmaz değeri ise 10.927,14 TL olup, davanın reddi nedeniyle bu miktar üzerinden hesap edilecek nispi vekalet ücreti, maktu vekalet ücretinin altında kaldığından karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. maddesi uyarınca, davalı lehine maktu vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken yazılı şekilde davalı yararına fazladan vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.
Ne var ki, anılan hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; temyize konu ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 26/10/2018 tarih, 2018/900 Esas ve 2018/1385 Karar sayılı ilamının vekâlet ücretine ilişkin 4. bendinin hüküm bendinden çıkarılmasına ve yerine 4. bent olarak "Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 13. maddesine göre belirlenen 2.180 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine" cümlesinin eklenmesine ve hükmün bu şekliyle 6100 sayılı HMK’nin 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 17/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki Kuru “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (10.927TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (47.530TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.