"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TESCİL
Taraflar arasında görülen kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istekli davanın yapılan yargılaması sonunda İlk Derece Mahkemesince, davanın kabulüne dair verilen karar hakkında davalı Hazine vekili tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, İlk Derece Mahkemesince uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin karar, süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Kadastro sonucu Gölbaşı ilçesi, Oyaca Mahallesi çalışma alanında bulunan çekişmeli taşınmaz 1954 yılında yapılan kadastro çalışmaları esnasında taşlık olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılmıştır.
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde, mevkii ve sınırlarını belirttiği taşınmazın babası ...’ten mirasçılarına intikal, mirasçılar arasında yapılan rızai taksim sonucu da kendisine kaldığını, 20 yılı aşkın bir süreden beri nizasız fasılasız malik sıfatıyla zilyetliğinde olduğunu ileri sürerek, 12.000 m² yüzölçümlü taşınmazın adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini, 19.02.2007 tarihli ıslah dilekçesiyle de bilirkişi raporlarına göre, taşınmazın yüzölçümünün 21,000 m² olduğu belirlendiğinden bu miktarın adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Dava Hazine vekili cevap dilekçesinde, taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı ve imar ihya suretiyle kazanılabilecek yerlerden olmadığını, imar ihyanın mevcut olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın nazım imar planı kapsamında kaldığını, bu nedenle zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı, ... vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın nazım imar planı ile uygulama imar planı kapsamında kaldığını, bu nedenle imar ihya ve zilyetlikle kazanımının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 15.02.2012 tarihli ve 2008/796 Esas, 2012/159 Karar sayılı kararıyla çekişmeli taşınmaz bölümü üzerinde davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 13.10.2011 tarihli teknik krokide (A) harfi ile gösterilen 14.067,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili, Gölbaşı Belediye Başkanlığı vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.01.2013 tarihli ve 2012/7453 Esas, 2013/141 Karar sayılı ilamıyla “...davacı tarafın aktif dava ehliyetinin olup olmadığı hususunun belirlenmesi, Toprak Tevzii Komisyonunca hazırlanan mera paftalarının mahalline uygulanarak mera paftasının uyuşmazlık konusu taşınmazı kapsayıp kapsamadığının açıklığa kavuşturulması, komşu 1693 sayılı parsele ait tapulama tespit tutanağı örneği ile kadastro çalışmaları sırasında bu parsele revizyon gören tapu ve vergi kayıtlarından yararlanılması, hava fotoğraflarının dosyaya celbi ile jeodezi bilirkişisine inceleme yaptırılması ve 3 kişilik ziraat bilirkişi heyetine çekişmeli taşınmaz bölümü için zirai değerlendirme yaptırılması gerektiği...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 20.11.2019 tarihli ve 2013/223 Esas, 2019/483 Karar sayılı kararıyla çekişmeli taşınmaz bölümü üzerinde davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 16.08.2017 tarihli teknik krokide mavi renk ile boyalı (A) harfi ile gösterilen toplam 15.088,32 m² lik alanın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine vekili, temyiz dilekçesinde özetle, çekişmeli taşınmaz bölümünün imar ihya olgusunun davacı tarafından tamamlanmadığını ve iktisap koşullarının davacı lehine gerçekleşmediğini, hava fotoğraflarının usulünce incelenmediğini ve böylece Mahkemece eksik araştırma sonucu kabul kararı verildiğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, 1964 yılında yörede yapılan kadastro sırasında taşlık olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan taşınmazın tescili isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "
6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, " Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. "
6.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, "– Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir." hükümlerini içermektedir.
6.3. Değerlendirme
Hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca araştırma ve inceleme yapılarak davanın kabulüne ilişkin yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Davalı Hazine vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, davacı ... dava dilekçesinde, yaklaşık 12.000,00 metrekare miktarın adına tescili istemiyle dava açmış, ıslah ile isteğini 21.000,00 m2 olarak açıklamış, Mahkemece, bozma kararı öncesinde yapılan keşifte çekişmeli taşınmaz miktarının 14.067,00 m² olduğu belirlenmek suretiyle bu miktar yönünden davanın kabulü ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, davalı Hazine ve dahili davalılar Gölbaşı Belediye Başkanlığı ile Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekillerinin temyizi üzerine hüküm Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.01.2013 tarihli kararıyla eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamından sonra mahallinde yeniden keşif yapılarak çekişmeli taşınmaz miktarının 15.088,32 m² olduğu tespit edilmiş ve temyize konu kararda da bu miktar ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir. Ne var ki; önceki tarihli hüküm davacı tarafından temyiz edilmediğinden 14,067 m2 miktar yönünden davalılar lehine usuli müktesep hak oluşmuştur. İlk krokiye konu edilen yer ile eldeki krokideki yerin aynı taşınmaz olduğu anlaşıldığına göre ilk krokide belirlenen miktar kadar bölümün davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken fazlaya hükmedilmesi hatalı ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
V. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan gerekçeye göre kararın hüküm fıkrasının 1. bendinin hükümden çıkarılarak yerine 1. bent olarak "Ankara ili, Gölbaşı ilçesi, Oyaca Mahallesinde kain fen bilirkişisi ... ve harita mühendisi bilirkişi ... tarafından düzenlenen 13/10/2011 tarihli krokili raporda A harfi ve kırmızı renk ile gösterilen 14.067,00 metrekarelik taşınmazın, bulunduğu adanın son parsel numarası verilerek davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, fen bilirkişisi ... ve harita mühendisi bilirkişi ... tarafından düzenlenen 13/10/2011 tarihli krokili raporun kararın eki sayılmasına'' cümlesinin yazılmasına, davalı Hazinenin temyiz itirazlarının bu yönüyle kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/04/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde davalı Belediyenin istinaf harçlarından sorumlu olup olmayacağı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça "Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir." demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise "Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise" Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz" şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan "yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının "yasal hasım" olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça "yargı önünde eşitlik" ilkesini ihlal etmektedirler.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine cümlesi yazılmak suretiyle hükmün bu ekleme de yapılarak düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı düzeltme yaparak onama görüşüne katılmıyorum.