Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4431 E. 2022/3938 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan taşınmazın zilyetliğe dayanarak tescili talebi üzerine, yargılama giderleri ve harçlardan kimin sorumlu olacağı hususunda uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının taşınmaz üzerinde yirmi yılı aşkın süredir zilyetliğini koruduğu ve taşınmazı imar ve ihya ettiği gözetilerek, Türk Medeni Kanunu m.713 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu maddeleri 14 ve 17 uyarınca tescil talebinin kabulüne, ancak davalılardan birinin Hazine olması sebebiyle yargılama giderlerinden davacının sorumlu tutulmasına ve fazla alınan harcın iadesine karar verilmesi doğru görülerek hüküm düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, İlk Derece Mahkemesince uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde özetle; davacının Maksutuşağı köyü sınırlarında bulunan kuzeyi; ... taşınmazı, güneyi ve batısı; yol, doğusu; 620 no.lu parsel ile çevrili, tahminen 3000 metrekarelik taşınmazı ev ve bahçe olarak yirmibeş yılı aşkın bir zamandır nizasız ve fasılasız olarak malik sıfatıyla zilyet olarak kullandığını, dava konusu taşınmazın Hazine, köy tüzel kişiliği ile diğer üçüncü şahıslarla bir alakasının bulunmadığını belirterek, Medeni Kanun'un 713. maddesi gereğince dava konusu taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II.CEVAP

Davalı ... davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, dava konusu yerde yapılan kadastro çalışmalarının 26/06/1963 yılında tamamlandığı ve dava konusu taşınmazın taşlık olarak kadastro harici bırakıldığı, 10/03/2014 tarihli fen bilirkişisi raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 2.631,10 metrekarelik taşınmazın, davacı tarafından ihya edildikten sonra dava tarihine kadar yirmi yılı aşkın bir süredir tarımsal amaçlı, sebze ve meyve bahçesi ve ev olarak kullanıldığı, TMK'nın 713. maddesi gereğince yirmi yılı aşkın süredir davacının malik sıfatıyla taşınmaza zilyet olduğu gerekçesiyle davacı adına tesciline karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay Bozma Kararı

Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 18/12/2018 tarihli ve 2016/5484 E., 2018/7918 K. sayılı bozma kararında “Hükümden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun'un 1. maddesi gereğince çekişmeli taşınmaz bölümünün bulunduğu Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin sınırları il mülki sınırları olarak belirlenmiş, aynı Kanun'un Geçici 1/13. maddesine göre de büyükşehir belediyesi olan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliğinin kaldırıldığı, köyler mahalle olarak, belde belediyeleri ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmış olduğuna göre davada yasal hasım olarak ... yanında Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanlığının da taraf olması gerektiği, taraf teşkilinin sağlanması dava şartı olup, bu şart sağlanmadan işin esasına ilişkin hüküm kurulamayacağına” değinilerek karar bozulmuştur.

3. Bozma Kararına Uyularak Verilen Mahkeme Kararı

Mahkemece, dosyaya celp edilen 1956-1988 ve 2002 tarihli gizli memleket haritalarının ve 1950 ile 1999 tarihli hava fotoğraflarının bilirkişi marifetiyle yapılan incelemeleri neticesinde, tescili talep edilen taşınmazın evveliyatının orman olmadığı ve kullanılmayan hali arazi niteliğine sahip iken, 1990 yılında ev inşa edilmek ve muhtelif sayıda meyve ağaçları dikilmek suretiyle imar ihya faaliyetlerinin başladığı ve dava tarihine kadar da bu vasfı ile kullanıldığı, keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ile bilirkişi raporlarındaki tespitlerin birbiri ile uyumlu olduğu, netice itibariyle dava konusu taşınmazın 1990 yılından başlamak üzere davacı tarafından malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız olarak en az 20 yıldır kullanıldığı, 4721 sayılı TMK'nın 713. maddesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddesi uyarınca davacı lehine olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlikle iktisap şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davacının davasının kabulü ile, 10/03/2014 tarihli raporda (A) harfi ile belirtilen 2.631,10 m² taşınmazın (tüm mütemmim cüzleri ile beraber) davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

4.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; taşınmazın ev ve bahçe olarak kullanıldığını, bu şekilde kullanımın imar-ihya olarak kabul edilmeyeceğini, 20 yıllık zilyetlik şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmediğini öne sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, " Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. "

6.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, "–Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.’’ hükümlerini içermektedir.

6.3. Değerlendirme

6.3.1. Çekişmeli taşınmaz bölümü 1963 yılında yapılan kadastro sırasında "taşlık" olarak tescil harici bırakılmıştır.

6.3.2. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayanağı olan ve kararın (IV/6.2) numaralı bendinde açıklanan yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde bulunmasına göre yazılı kararın verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.

6.3.3. Ne var ki, karar-ilam harcı olarak 718,89-TL alınması gerekirken bozma öncesi 4.854,34-TL karar-ilam harcının alındığı anlaşılmış olup, karar ilam harcının mahsubundan sonra fazla kısmın iadesi gerekirken buna riayet edilmemesi doğru değil ise de, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hüküm fıkrasının 2 no.lu bendi hüküm yerinden çıkarılarak yerine 2. bent olarak “Alınması gerekli 718,89-TL karar-ilam harcının bozma öncesinde alınan 4.854,34-TL’den mahsubu ile fazla alınan 4135,45 TL'nin karar kesinleştiğinde isteği halinde davacıya iadesine” cümlesinin yazılmasına, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. maddesi gereğince hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 17/05/2022 tarihinde kesin olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.

Yargılama giderleri davalılar tarafından temyize getirilmemiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasa'nın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.

TMK 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı ... tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı ... yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının doğru bulunmaması nedeniyle hükmün bu bakımdan düzeltilerek harç fıkrası yerine “ Davalı ... harçtan muaf bulunmakla harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından yatırılan peşin harcın davacıya iadesine, bakiye harcın davalı Belediyeden tahsili ile hazineye gelir kaydına” cümlesinin yazılmasına, hükmün bu açıdan düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun farklıs düzelterek onama görüşüne katılmıyorum.