Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4674 E. 2022/4808 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil davasında, Bölge Adliye Mahkemesi'nin dava değerinin temyiz incelemesine ilişkin parasal sınırın altında kalması nedeniyle verdiği ret kararının temyiz edilebilirliği.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun'un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na eklenen Ek 6. madde ile kadastro öncesi nedene dayalı davalarda miktar ve değere bakılmaksızın temyiz yolunun açıldığı, bu düzenlemenin adil yargılanma hakkı ve etkin denetim mekanizması amacıyla geriye yürüyeceği gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi'nin temyiz dilekçesini reddeden ek kararının kaldırılmasına ve esasa ilişkin kararın onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ: DÜZCE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptal tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kararın kesin olduğuna ilişkin ek karar verildikten sonra, ek karara karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olup, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde özetle; 2008 yılında kadastro tespiti sırasında 107 ada 5 parsel sayılı taşınmazın ..., 107 ada 4 parsel sayılı taşınmazın ise ... adına tespit ve tescil edildiğini, 2014 yılları içerisinde ... adına tescil edilen 107 ada 4 parsel sayılı taşınmazın ... ve ...'a satıldığını, taşınmazı 23/11/2006 tarihinde 107 ada 5 parsel maliki ...'dan aldığını, davacının satın aldığı yerin sınırları belirli bir şekilde müvekkili tarafından kullanıldığını, yaklaşık 5000 m2 taşınmazı tapulama sırasında ayrı bir parsel olarak adına tespit ve tescil edilmesi gerekirken, taşınmazın bir kısmının 107 ada 4 parsel içerisinde ... adına, bir kısmının ise 107 ada 5 parsel içerisinde ... adına tespit ve tescil edildiğini, ...'un bu taşınmazı davalılar ... ile ...'a devrettiğini, çekişmeli 107 ada 4 parsel ile 107 ada 5 parsel sayılı taşınmaz içerisinde fındık bahçesi vasıflı taşınmazın tespitine, davalılar adına olan tapu kayıtlarının kendisine ait sınır tespiti çerçevesinde iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... cevap dilekçesinde özetle; taşınmazı satın alırken taşınmaz sınırlarını tapuda yazıldığı şekilde kabul ettiğini, buna göre parasını ödediğini, taşınmazın satış gördüğünü, taşınmazın bedelini peşin olarak ödediğini ve hak sahibi olduğunu belirterek davacının haksız ve kötüniyetle açtığı davanın reddini savunmuştur.

Davalı ... cevap dilekçesinde özetle; taşınmazın sınırlarını tapuda yazıldığı şekilde kabul ettiğini, buna göre parasını ödediğini, taşınmazın satış gördüğünü, müvekkilinin taşınmazın bedelini peşin olarak ödediğini ve hak sahibi olduğunu belirterek davacının haksız ve kötüniyetle açtığı davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; söz konusu davada davacı tarafın, 107 ada 4 parselde hak sahibi olduğunu ve taşınmazı sonradan devralan davalı ...'ın ve ...'ın iktisaplarında kötüniyetli olduğunu ispat edemediğinden davalılar ... ve ... yönünden davanın reddi, davalı ... yönünden ise davayı kabul etmesinden bahisle davanın kabulü ile Düzce ili, ... ilçesi, ...köyü 107 ada 5 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişilerinin 14/05/2018 tarihli rapor ve krokisinde B harfi ile mavi renkle gösterilen 6.088,52 m2'lik kısmının davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile bu kısmın, aynı adanın takip eden en son parsel numarası verilerek davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın miktarının tespiti istenmeyip, kullanıldığı alanın ne kadar olduğunun tespiti istemi amacıyla söz konusu davayı açtıklarını, ancak Yerel Mahkemece doğru değerlendirilmeden ret kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalıların dava konusu yerin müvekkili tarafından kullanıldığını bildiklerini, bunun da mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ile doğrulandığını, ayrıca müvekkilinin taraf olmadığı, iddialarının ve savunmalarının dinlenmediği davalıların delil olarak sunduğu ceza soruşturmasındaki belgelerin müvekkilinin aleyhine olacak şekilde değerlendirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenlerle istinaf taleplerinin duruşmalı olarak değerlendirilerek Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 27/12/2019 tarihli ve 2019/1475 E., 2019/1310 K. sayılı kararıyla; TMK'nın 1023. maddesinin "tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" hükmü uyarınca; çekişmeli taşınmazı kadastro tespitinin kesinleşmesinden sonra kayden satın alan davalıların kötü niyetli olduğu davacı tarafından ispat edilemediğine göre; Mahkemece, 107 ada 4 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine ilişkin verilen kararda usül ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine 03/03/2020 tarihli ek karar ile HMK’nın 366’ncı maddesi gereğince miktar yönünden kesin olduğundan temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına ve 03.03.2020 tarihli ek kararını karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, davalılar ile aynı köyde oturduklarını taşınmazın sınırlarını bilebilecek durumda olduklarını, dinlenen tüm tanıkların davalılar satın aldığında taşınmazın gerçek sınırlarını bilerek aldıklarını beyan ettiklerini öne sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi zilyetlik hukuki nedenine ve yolsuz tescile dayalı tapu iptali ve tescili isteğinden ibarettir.

3.2. İlgili Hukuk:

3.2.1. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

3.2.2. 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Hemen belirtmek gerekir ki, 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

3.3.2. Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hüküm kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmaktadır.

3.3.3. Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince dava değeri temyiz incelemesine ilişkin parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, temyiz dilekçesinin ek karar ile reddine karar verilmiş olması yukarıda değinilen yasal düzenlemeye aykırıdır. Şu halde, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi hatalı olduğundan 03.03.2020 tarihli ek kararın kaldırılması gerekmektedir.

3.3.4. Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (III.) no.lu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesine, kararın (IV./3.) no.lu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz talebinin miktardan reddine ilişkin ek karar yerinde olmadığından, davacı vekilinin bu yöndeki temyiz taleplerinin kabulü ile Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 03.03.2020 tarihli ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, davacı vekilinin esas hüküm yönünden yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 14/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçece 3. Maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı yasanın ek 6. Maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. Maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 10.000.TL olarak gösterildiği, keşfen değerin 28.368. TL olarak belirlendiği, davanın kabulüne karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan kesin olarak reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur.

Aynı Yasanın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Anayasanın 36.maddesinin ise somut olayda uygulanması, ancak mahkeme önünde tarafların eşitliği ilkesi bakımından olabilir. Bu durumda da 6100 sayılı HMK hükümlerinin herkes için aynı şekilde uygulanmasıyla bu ilke gerçekleştirilebilir. Sayın çoğunluk HMK nın dava değeri ve kanun yollarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa bu hükümlerin iptali yoluna gitmelidir.

Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek kararın onanması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ısrar hakkını da elinden alacak şekilde ek karar kaldırılarak esasa ilişkin hükmün onanmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.