Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4930 E. 2022/5723 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hazine tarafından açılan kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında, dava konusu taşınmazın mera vasfında olup olmadığı ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilip yükletilemeyeceği hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Dava konusu taşınmazın mera niteliğinde olduğunun tespiti ve meraların zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığı gözetilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına, ancak 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesi gereğince Hazine tarafından açılan davalarda davalı aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilemeyeceğinden hükmün bu yönde düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE

MAHKEMESİ : PINARBAŞI (KAYSERİ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; istinaf başvurunun kabulüne, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne dair verilen karar, süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ... vekili dava dilekçesinde; Pınarbaşı ilçesi Tersakan Mahallesinde bulunan 112 ada 119 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tespit ve tescil edildiğini, oysa söz konusu taşınmazın mera, yaylak ve kışlak vasfında olduğunu, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, dava konusu taşınmazın kadimden beri mera niteliğinde olduğunu belirterek, tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde belirtildiği üzere, dava konusu yerin Pınarbaşı Belediye Başkanlığı tüzel kişiliğine mera olarak tahsis edilmiş olması nedeniyle davanın ilgili Belediye Başkanlığı tarafından açılması gerektiğini, ayrıca kanunda belirtilen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğunu, bu yerin 1932 tarihli askeri haritada belirtildiği üzere dedelerinden Hacı Recep'e ait olduğunu, bu kişi tarafından ağıl yapılmak suretiyle kullanıldığını ve halen bu kullanım şeklinin devam ettiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Pınarbaşı (Kayseri) Asliye Hukuk Mahkemesinin 03/10/2019 tarihli ve 2018/44 E. 2019/138 K. sayılı kararıyla; dava konusu taşınmaza ilişkin herhangi bir mera tahsis kararının bulunmadığı, toprak tevzi çalışmalarında davalıların babası adına ağıl olarak gösterildiği, hava fotoğrafları incelemesi neticesinde eski tarihli hava fotoğraflarında şu anki mevcut halinde olduğunun mera olmadığının ağıl yeri olarak kullanıldığının anlaşıldığı gerekçesiyle davacı ...’nin davasının reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

Pınarbaşı (Kayseri ) Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Davacı ... vekili istinaf dilekçesinde; özetle Mahkemenin eksik inceleme neticesinde karar verdiğini, dava konusu bölüm üzerinde mera bitkilerinin bulunduğunu, evvelinde mera olduğunu, meraların zilyetlik ile iktisabının mümkün olmadığını belirterek, Mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 03/07/2020 tarihli ve 2020/279 E. 2020/324 K. sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın etrafının 112 ada 118 parsel sayılı mera parseli ile çevrili, mera ve yaylak bütünlüğü içerisinde olduğu, bu nedenle taşınmazın mera ve yaylaktan açıldığının kabulü gerektiği, 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesi gereğince bu tür taşınmazların zilyetlik ile iktisabının mümkün olmadığı gerekçesiyle, davacı ... vekilinin istinaf başvurunun KABULÜ ile HMK. m.355 ve 353/(1)/b-2 maddeleri gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA; davanın kabulü ile 112 ada 119 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline, mera özel siciline kaydına karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davalılar vekili temyiz dilekçesinde; dava konusu taşınmazın davalılar adına tescil edildiğini, davanın 3402 sayılı Yasa'da öngörülen süre içerisinde açılmadığını, dava konusu taşınmazın evvelinde mera olmadığını, 1932 tarihli askeri haritalarda ağıl olarak gösterildiğini, incelenen hava fotoğraflarında da bu yerin ağıl olarak kullanıldığının anlaşılması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının yerinde olmadığını, ayrıca 3402 sayılı Yasa'nın 36/A maddesi gereğince yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı ... üzerine bırakılması gerekirken davalılar aleyhine hükmedilmiş olmasının da yerinde olmadığını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.’’

3.2.4. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesi “Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil, yargılama giderine hükmolunmaz.”hükümlerini içermektedir.

3.3. Değerlendirme

Mahkemece mahallinde yapılan keşif, alınan beyanlar ve bilirkişi raporlarından dava konusu taşınmazın mera içersinde kaldığı, ekonomik amaca uygun bir kullanım olmadığı gibi mera bütünlüğünün bozulduğu anlaşılmaktadır. Meraların zilyetlikle iktisabı mümkün değildir.

Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin yerinde olmasına ve kararda bir isabetsizlik olmamasına göre davalılar vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak; çekişmeli taşınmazın kadastro tespiti sırasında davalılar adına tespit ve tescil edildiği, davacı Hazinenin bu taşınmazın mera, yaylak ve kışlak vasfında olduğu iddiası ile dava açtığı ve netice olarak taşınmazın mera olduğuna karar verildiğine göre davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesi kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu madde ile işaret edilen davalarda davalı aleyhine vekalet ücreti dahil yargılama giderlerine hükmedilemeyeceği belirtildiği halde Bölge Adliye Mahkemesi tarafından İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak davanın kabulüne karar verildikten sonra davalılar aleyhine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de; bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. SONUÇ:

1-Davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,

2-Davalılar vekilinin yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle kabulü ile Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi kararının B/2,3 no.lu bentleri hüküm yerinden çıkarılarak, yerine 2. bent olarak “3402 sayılı Yasa'nın 36/A maddesi gereğince yargılama giderlerinin davacı ... üzerine bırakılmasına” cümlesinin, B/4 no.lu bendi hüküm yerinden çıkarılarak yerine 3. bent olarak “3402 sayılı Yasa'nın 36/A maddesi gereğince vekalet ücreti takdirine yer olmadığına” cümlesinin eklemesine, 5. bendin 4. bent olarak teselsül ettirilmesine, hükmün "İstinaf Yargılaması Yönünden" başlıklı bölümün 2 no.lu bendi hüküm yerinden çıkarılarak, yerine “3402 sayılı Yasa'nın 36/A maddesi gereğince istinaf aşmasında yapılan yargılama giderlerinin davacı ... üzerinde bırakılmasına” cümlesinin eklenmesine, hükmün bu şekliyle 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi gereğince DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dosyanın kararı veren Pınarbaşı (Kayseri) Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, yatırılan peşin harcın istek halinde temyiz edenlere iadesine, 14/09/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan Mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa'nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz Edilemeyen Kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa'da temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasa'nın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki Kuru “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 3.600 TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. Harçlar Kanununun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyizs incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.