Logo

1. Hukuk Dairesi2021/5138 E. 2022/6970 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro tespitinden sonra on yıllık hak düşürücü süre geçmiş olmasına rağmen, davalının davayı kabul etmesi durumunda tapu iptali ve tescil davasının kabul edilip edilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Davalının, üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir konuda ve kamu düzenine aykırı olmamak kaydıyla yaptığı kabul beyanının, hak düşürücü sürenin geçişine rağmen davaya son veren bir işlem olduğu ve kesin hüküm etkisi doğurduğu gözetilerek, ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesi kararlarının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : KANDIRA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, davacının başvurusunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmekle, temyiz dilekçesinin reddine dair verilen ek karar davacı tarafından temyiz edilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde özetle; Kocaeli ili, .... ilçesi, .... köyünde bulunan 105 ada 145 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespiti sırasında zemindeki fiili sınıra ve kullanıma aykırı olarak tahmini 700-800 m²'lik kısmın zilyet ve tasarrufunda olduğu halde davalı taşınmazına ilave edilerek yazıldığını, davalının da bu durumu bilmekte olup davayı kabul edeceğini ileri sürerek, dava konusu yerin tapu kaydının iptali ile adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı, duruşmada alınan beyanında, davayı kabul ettiğini, davacının zeminde göstereceği sınırların davacıya babasından irsen ve taksimen kalan bir yer olup zeminde sınırlarının belli olduğunu, davacının sınırları zeminde belli olan yerinin kendisinin maliki olduğu 105 ada 145 parselinden ayrılarak davacı adına tesciline rıza gösterdiğini belirtmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEME KARARI

Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.01.2017 tarihli ve 2016/18 Esas 2017/10 Karar sayılı kararıyla; hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Davacı istinaf dilekçesinde özetle; davalının davayı kabul ettiğini, dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 18.03.2005 tarihli ve 2005/1696 E.-2005/2141 K. sayılı kararında "kabul beyanı, işin niteliğine göre kamu düzenine aykırı olmadıkça geçerli bulunmaktadır" denildiğini, Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesinde benzer davalarda da kamu düzenine aykırılık görülmediğinden açılan davaların kabulü yönünde hükümler verildiğini, (Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/159 E. 2015/427 K.sayılı kararı), Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olup, ibraz ettikleri emsal Mahkeme kararı ve Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin içtihadı göz önüne alınarak kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 03.06.2020 tarihli ve 2019/628 Esas 2020/632 Karar sayılı kararıyla, dava şartlarının Mahkemece davanın her aşamasında re'sen dikkate alınacağı, Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesi uyarınca, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 10 yıl geçtikten sonra artık, "kadastrodan önceki nedenlere" dayanılarak dava açılamayacağı, hak düşürücü süreye ilişkin dava şartını mahkemenin kendiliğinden araştırması gerekli olduğundan, davalının kabul beyanının sonuç doğurmayacağı, somut olayda, tutanağın kesinleştiği 24.05.2005 tarihi ile dava tarihi arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiği için davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf talebinin esastan reddine kesin olarak karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz talebinde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davacı temyiz dilekçesinde özetle, İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, istinaf dilekçesindeki taleplerin tekrarı ile ret kararının hükmen bozulmasını talep etmiştir.

3. Ek Karar

Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.07.2020 tarihli ve 2016/18 Esas 2017/10 Karar sayılı ek kararı ile Sakarya Bölge Adliye Mahkemesince kesin olmak üzere istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.

4. Ek Karara Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı temyiz talebinde bulunmuş ve ek kararın bozulmasını istemiştir.

5. Gerekçe

5.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastrodan önceki nedene dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

5.2. İlgili Hukuk

Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşıma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.

Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile "Kadastro mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir." hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.

Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüde yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımı önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla;

Kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, Yerel Mahkeme kararının değer itibariyle kesin olduğundan bahisle temyiz isteğinin reddine karar verilmiş olması yukarıda değinilen yasal düzenlemeye aykırıdır.

Öte yandan bu nedenle temyiz isteğinin reddine ilişkin ek kararın kaldırılması gerekmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesi hükmünde kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere karşı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağı açıklanmıştır.

Bu on yıllık sürenin hak düşürücü niteliğinde olduğu ve taraflarca öne sürülmese bile mahkemece kendiliğinden değerlendirileceği tartışmasızdır.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nın “Feragat ve kabulün şekli” başlıklı 309. maddesi hükmüne göre feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.

HMK’nın 308. maddesi uyarınca davayı kabul, davalının mahkemeye yönelik olarak yapacağı tek taraflı bir irade beyanı ile davacının talep sonucuna muvafakat etmesidir ve dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermektedir. Bu anlamda usul hukuku anlamında kabul, kesin hükmün sonuçlarını doğurur.

Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın 308/2. maddesinde: “Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm ifade eder." düzenlemesi yer almaktadır.

5.3. Değerlendirme

Çekişmeli taşınmaz 3.083.28 m² yüzölçümü ve tarla vasfıyla senetsizden davalı ... adına tespit görmüş ve 22/04/2005 ilâ 23/05/2005 tarihleri arasında ilana çıkarılmış ve itirazsız kesinleşerek tapu siciline tescil edilmiştir.

Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de, somut olayda dava konusu taşınmazın 2005 yılında kadastro tutanağının kesinleştiği, o tarihten davanın açıldığı 12.01.2016 tarihine kadar kadastrodan önceki hukuki sebepler bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. fıkrasındaki 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği tespiti doğrudur.

Ne var ki, hak düşürücü sürenin bir hakkı ortadan kaldıran-sona erdiren niteliğe sahip olması, davayı kabulün ise; davalının üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir dava olması ve kamu düzenine aykırı bir sonuç doğurmaması şartıyla davacının ileri sürdüğü hakkının gerçekte var olup olmadığından bağımsız olarak davaya son veren ve kesin hükmün sonuçlarını doğuran bir taraf işlemi olması nedeniyle Mahkemece davayı kabul beyanına üstünlük tanımak suretiyle işlem yapılması gerekir.

Hal böyle olunca; davalının kabul beyanı gözetilerek iptal-tescil kararı verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle reddine karar verilmesi isabetsizdir.

VI. SONUÇ

1. Yukarıda (V/5.3.) no.lu paragrafta açıklanan nedenlerle; davacının temyiz itirazlarının kabulü ile Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/07/2020 tarihli ek kararın KALDIRILMASINA,

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Kandıra Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/10/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.