Logo

1. Hukuk Dairesi2021/5616 E. 2023/1003 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapulu taşınmaz için açılan tescil davasında, talep içerisinde iptal isteminin de örtülü olarak bulunup bulunmadığı ve davanın bu nedenle usulden reddedilmesinin doğru olup olmadığı hususunda yaşanan ihtilaf.

Gerekçe ve Sonuç: Tapulu taşınmaz üzerinde tescil davası açılabilmesi için mevcut tapu kaydının iptali gerektiği, ancak davacının tescil talebinin örtülü olarak iptal talebini de kapsadığı ve "çoğun içinde az da vardır" ilkesi gereğince davanın usulden reddinin hatalı olduğu, işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

KARAR : Ret

Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, Şanlıurfa ili, Merkez ilçesi, Büyük Kargılı Mahallesi çalışma alanında yapılan kadastro tespiti sırasında tespit harici bırakıldığını belirterek sınırlarını tarif ettiği taşınmaz bölümü hakkında, zamanaşımı zilyetliğine dayanarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 713. maddesi uyarınca tescil isteğinde bulunmuştur.

II. CEVAP

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, çekişmeli taşınmaz bölümünün davanın açıldığı 20.03.2014 tarihinden önce 21.01.2013 tarihinde idari yoldan davalı Hazine adına tapuya tescil edilen 235 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kaldığının belirlenmesi nedeniyle davacı lehine iktisap koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, çekişmeli 235 parsel sayılı taşınmazın 26.10.2015 havale tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 12.435,72 metrekare yüz ölçümündeki bölümünün davalı Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 16.10.2019 tarihli ve 2016/11423 Esas, 2019/6483 Karar sayılı kararıyla, "Davacı ..., dava dilekçesinde tarif ettiği taşınmaz bölümünün TMK'nın 713/1. maddesi gereğince adına tescili istemiyle dava açmıştır. Davanın açıldığı tarih itibarı ile taşınmazın tapuda kayıtlı olduğu belirlenmiştir. Bilindiği üzere tapuda kayıtlı taşınmazların 713/1 maddesine göre tescili mümkün bulunmamaktadır. Yargılama sırasında, davacı tarafça yöntemine uygun biçimde dava ıslah edilmediğine göre davanın tapu iptali ve tescil davası olarak görülüp sonuçlandırılması hukuken mümkün değildir. Hal böyle olunca, açıklanan nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi isabetsiz(dir)..." gerekçesiyle karar bozulmuş; Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 10.03.2020 tarihli ve 2020/219 Esas, 2020/1084 Karar sayılı kararıyla, davacının karar düzeltme isteği Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uygun olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, bozma kararında belirtilen gerekçe benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, 28.12.2020 tarihli dilekçeleri ile davayı usulünce ıslah ettiklerini buna rağmen davanın reddine karar verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, çoğun içerisinde az da vardır kuralı ve usul ekonomisi gereğince davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, tescil isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

TMK'nın 713/1. maddesi şöyledir:

"Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir."

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

2. Somut olayda, Yargıtay tarafından, davanın açıldığı tarih itibarı ile taşınmazın tapuda kayıtlı olduğu, tapuda kayıtlı taşınmazların TMK'nın 713/1. maddesine göre tescilinin mümkün bulunmadığı, yargılama sırasında, davacı tarafça yöntemine uygun biçimde davanın ıslah edilmediği, davanın tapu iptali ve tescil davası olarak görülüp sonuçlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı, bu sebepten davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde bozma yapılmıştır.

3. Temyizen incelenen mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukuken imkan bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 120,60 TL bakiye onama harcının davacıdan alınmasına,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

22/02/2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava kadastro öncesi sebebe dayalı tapulu taşınmazın tescili isteğine ilişkindir.

Mahkemece, bozma ilamı gereğince davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; tapulu taşınmaz için tescil davası açılması halinde talebin içinde iptal isteğinin de bulunup bulunmadığı noktasındadır.

Öncelikle mahkeme tarafından bozma kararına uyularak verilen kararın taraflardan biri lehine usulü kazanılmış hak teşkil edip etmeyeceği tartışılmalıdır.

Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/2620E, 2021/445 K sayılı ilamında tartışılmış,

“III. ÖN SORUN

13. Görüleceği gibi mahkemece davanın esastan reddini içeren önceki bozma kararına uyularak tesis olunan karar, Özel Dairece ilk bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulmuştur. Böyle olunca yerel mahkemece sonraki bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı kuşkusuz olmakla birlikte, yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece birinci bozma kararına uyulmuş olması nedeniyle davalı Hazine yararına usulü kazanılmış hakkın doğup doğmadığı ön sorun olarak ele alınmıştır.

14. Öncelikle, usulü kazanılmış hak kavramı ile ilgili olarak şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.

15. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan ... ifade etmektedir.

16. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1960/5 K. ve 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.

17. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.

18. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.

19. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez.

20. Usulî kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilmesi gerekir.

21. Öte yandan, 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra; “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” hükmünü taşımaktadır.

22. Anılan hüküm ile Yargıtay Dairesinin iki bozma kararı arasındaki çelişkinin giderilmesi için temyiz inceleme yetkisi Hukuk Genel Kuruluna verilmiştir. Böylelikle aynı Yargıtay Dairesinin birbiriyle çelişen kararlarının Hukuk Genel Kurulunda incelenerek giderilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenleme birinci veya ikinci bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme nedeniyle somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına üçüncü defa Özel Daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu düzenleme, üçüncü kararların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir. Bu itibarla, HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesine dördüncü fıkra olarak eklenen hükmün de esasında usulü müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

23. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/11-2474 E., 2020/944 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.” Denilmek suretiyle usulü kazanılmış hak olmayacağı kabul edilmiştir.

Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 373/6.madesi de bu amaçla düzenlenmiştir.

İşin esasına gelince;

Bilindiği üzere tapulu taşınmazın tapu kaydı iptal edilmeden, bir başkası adına tescili mümkün değildir. Aksi halde mükerrer tapu kaydından bahsedilecek, son kayda itibar edilmeyecektir. Hukuk yargılamasında kabul görmüş genel kurallardan biri de “Çoğun içinde az da vardır.” kuralıdır. Bu kural gereğince, davacı fazlasını istemişse, azını istemese dahi istediğinin kabulü usul ekonomisine uygun düşecektir. Nitekim tapuda isim tashihine ilişkin bir çok dosyada tashih mümkün değilse, tapu maliki ile davacının murisinin aynı kişi olduğunun tespitine Dairece karar verilmiş, davacıdan ayrıca tespit talebi aranmamıştır. Yine tapu kaydının iptali ile adına tescili istenen taşınmazın kamulaştırılması halinde, talep olmamasına rağmen tespit kararları verilmiş ve bu kararlar Dairece onanmıştır.

Somut uyuşmazlıkta, tescil istemiyle açılan davada, Mahkemece verilen kabul kararının Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince tapu iptal talebinde bulunulmadığı, usulünce ıslah da yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiş ise de, tapulu taşınmazın tapu kaydı iptal edilmeden bir başkası adına tescilinin mümkün olmadığı aksi halde mükerrer tapu kaydının söz konusu olacağı, son kayda itibar edilemeyeceği, “Çoğun içinde az da vardır.” kuralı gereğince davacı fazlasını istemişse, azını istemese dahi istediğinin kabulünün usül ekonomisine uygun düşeceği, buna göre tescil talebinin, tapunun iptali talebini de içerdiği, işin esasına ilişkin inceleme yapılarak karar verilmesi gerekirken, davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru olmadığı açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun hükmün onanmasına yönelik görüşüne katılmıyorum.