"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İSKENDERUN 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istemli dava sonunda Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 24/05/2021 tarihli, 2020/1377 Esas ve 2021/699 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 17.02.2022 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar dava dilekçelerinde, mirasbırakan babaları...’un 223 ve 935 parsel sayılı taşınmazlarını muvazaalı olarak davalı kızı...’e temlik ettiğini, davalının taşınmazları alacak ekonomik gücü bulunmadığı gibi mirasbırakanın da taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığını, devrin amacının bağış olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile veraset ilamındaki payları oranında tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde, uzun süredir çalıştığını ve taşınmazları alacak ekonomik gücü olduğunu, mirasbırakanın oğlu ...’ın ve ona kefil olması nedeniyle mirasbırakanın çok borcu olduğunu, bu borçları ödemek için kızı ...’ya, oğlu...’e ve üçüncü kişilere de taşınmazlar devrettiğini, dava konusu taşınmazlara ilişkin mirasçıların bir kısmının devrin gerçek olduğunu ve haklarından vazgeçtiklerine ilişkin yazılı beyanları olduğunu, temlik tarihinde 223 parsel sayılı taşınmaz üzerinde ipotek bulunduğunu, devir tarihinde taşınmazların kurak ve değersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı istinaf başvurusunda bulunmuş, Mahkemece 30/09/2020 tarihli ek karar ile süresinde istinaf harçlarının tamamlanmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş, ek karar davalı tarafından istinaf edilmiştir.
2.İstinaf Nedenleri
Davalı istinaf dilekçesinde özetle, usulüne uygun muhtıra tebliği yapılmadığını, süresinde harcı tamamladığını, eksik ve yanlış değerlendirmeler ile karar verildiğini, davacıların, dava dilekçesinde iddia ettikleri hususlar ile tespit edilen gerçeklerin uyuşmadığını, davacıların iddialarının çürütüldüğünü, davacının davasını ispat edemediğini, mirasbırakanın borçları nedeniyle dava konusu taşınmazları satmaya ihtiyacı olduğunu, murisin başka taşınmazlarını da sattığını, dava konusu taşınmazların murisin tüm mal varlığını oluşturmadığını, davacıların diğer satışlara ilişkin muvafakat göstermeleri ve protokol yapmış olmaları da göz önüne alındığında kötü niyetle hareket ettiklerinin ortada olduğunu, ayrıca murisin hastalığı nedeniyle ve son dönemlerinde hep yanında olduğunu ve bakımını üstlendiğini, murisin ölümüne kadar sırf anne ve babasının bakımını üstlendiği için evlenmediğini ve murisle aynı evde yaşadığını ileri sürerek kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 24/05/2021 tarihli, 2020/1377 Esas ve 2021/699 Karar sayılı kararıyla; tebligat parçasının üzerine eksik harç bildirimi yapıldığı ve bu yöntemle yapılan muhtıranın usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle davalının ek karara yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ek kararın kaldırılmasına ve istinaf talebinin esastan incelenmesi ile; davalı tarafından savunma olarak ileri sürülen bedelin ödendiği iddiasının ispatlanamadığı, yine muris tarafından paylaştırma yapıldığı ya da davacılara da mal ve karşılıksız kazandırmalar yapıldığı iddiasının da tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırma olduğu belirlenemediğinden kabul edilemeyeceği, yapılan kazandırmaların paylaştırma olarak değerlendirilemeyeceği, murisin ekonomik sıkıntı içinde bulunmadığı, murisin diğer oğlu ...'ın borcu için sattığı iddiasının da ispatlanamadığı, dava dışı...'in gönderdiği paralar ile borçların ödenmiş olduğu, buna karşılık da dava dışı...'e 12-13 dönümlük bir taşınmazın verilmiş olduğu ve bu taşınmazla ilgili davacıların da imzası bulunan protokol yapıldığı, davalı tarafın dayandığı "Vazgeçme beyannamesi" adlı belgede davacı mirasçıların imzalarının bulunmadığı, dolayısıyla davacıları bağlamadığı, dava konusu taşınmazların murisin borcu nedeniyle davalı ...'e satıldığına ve bedelinin murise ödendiğine dair davacıların da imzasını taşıyan yazılı bir belge bulunmadığı, her ne kadar davalı çalıştığını belirtmiş ve tanıkları da davalıyı doğrular şekilde beyanda bulunmuş iseler de, sigortalı çalıştığı süre ve sekreter maaşı ile her iki taşınmazı aynı anda alabilme imkanının bulunmadığı, yine davalı borç aldığını iddia etmiş ise de bu kadar borcu alabilmesinin ve geri ödemesinin ispat edilemediği, bu taşınmazların keşfen belirlenen değerleri ile akitte gösterilen değer arasında fahiş fark bulunduğu, davalının taşınmazları alabilecek ekonomik gücünün bulunmadığı, tanık beyanlarına göre murisin temlike rağmen taşınmazda oturmaya devam ettiği, temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı temyiz dilekçesinde özetle, davacıların dosyaya sundukları tüm delillerin kendi delilleri ile çürütüldüğünü, murisin oğlu ...'ın borçlarını kapatmak için dava konu taşınmazları kendisine sattığını, tanık beyanları, ödeme protokolleri, murise ait ödenmiş senet asılları ile savunmalarını ispatladığını, murisin adına takip yapıldığının dosya kapsamında sabit olduğunu, bunun da murisin ekonomik durumunun kötü olduğunu gösterdiğini, davacıların muvafakat veren olarak imzaladığı protokolle murisin başka bir çocuğuna daha satış işlemi yaptığını, murisin ödediği hayli yüksek meblağlı on adet senet örneklerini sunduklarını, 1998 yılından itibaren SGK’lı olarak öncesinde ise kayıt dışı çalıştığını, ekonomik gücünün yerinde olduğunu, ayrıca hem yanında çalıştığı kişiden hem de yurt dışında yaşayan kardeşinden borç aldığını, satış tarihine yakın bankalardan kredi çektiğini, davacılar dışındaki mirasçıların satın almanın gerçek olduğuna ilişkin imzalı vazgeçme beyannamesi olduğunu, taşınmazların öncesinde değersiz olduğunu, üzerindeki su kuyusunun kendisi tarafından yapıldığını, taşınmazı 2.000.000 TL'ye ipotekli olarak aldığını, taşınmazın temlik tarihindeki değeri tespit edilirken bu hususların dikkate alınmadığını, ihtiyar heyetinden tanıkların dinlenilmesini istemelerine rağmen dinlenilmediğini, murisin pasif kaydı celp edilmeden karar verildiğini, murisin bakımı ile kendisinin ilgilendiğini, murisin birçok hastalığı olduğunu, murise bakmak için evlenmediğini, bu nedenle bedel ödenmediği kabul edilse dahi bunların göz önüne alınarak bedelin para olması gerekmediğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
3.2.2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190. maddesinin birinci fıkrası ise “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükmünü düzenlemiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğinden; mirasbırakan...’un 223 ve 935 parsel sayılı taşınmazlarını 13/11/2000 tarihinde davalı kızı...’e satış suretiyle temlik ettiği, ...’un 03.03.2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları ..., ..., ... ve...’in kaldığı anlaşılmıştır.
3.3.2. Somut olayda, tanık olarak dinlenen ve davanın kabulü halinde hak sahibi olabilecek dava dışı mirasçı...’in, mirasbırakan babasının ...’a kefil olması sebebiyle borç içerisinde olduğu, üçüncü kişilere de bu borçlar nedeniyle taşınmaz satışı yaptığı, kendisinin de bir parça taşınmaz aldığı ve davalının taşınmazı alım gücü olduğu yönündeki beyanları, mirasçı ...’ın, kendi borçları için babasının taşınmazlarını davalı kardeşine sattığı yönündeki beyanları karşısında mirasbırakanın davalıyı gözetmesini, davacıları ise yermesini ve onlardan mal kaçırmasını gerektirecek haklı sebebin varlığının davacılar tarafından usulünce ispat edilemediği gözetilerek, davanın reddine karar verilmemesi doğru değildir.
3.3.3. Hal böyle olunca, davacılar tarafından ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
VI. SONUÇ:
Davalı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İskenderun 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.02.2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.