Logo

1. Hukuk Dairesi2021/6970 E. 2021/7965 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası iddiasıyla açılan tapu iptal ve tescil davasının kabulünün hukuka uygun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Hükmolunan bozma kararında belirtilen hususlara uygun şekilde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve muris muvazaasının gerçekleştiğinin tespit edilmesi ve hükmün infazında tereddüt yaratacak bir ibare içermesinin düzeltilmesi gerektiği gözetilerek, yerel mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, mirasbırakan babaları ...’dan kalan ... parsel sayılı taşınmazın intikal işlemleri için dava dışı dayılarına vekalet verdiklerini, ancak vekalet görevinin kötüye kullanılarak kardeşleri olan davalı ...’ın taşınmazın tamamını adına tescil ettirdiğini, ayrıca aynı taşınmazdaki anneleri ...’nın payını da muvazaalı olarak devraldığını ileri sürerek, babalarından intikal eden paylar ile anneleri ...’dan intikal etmesi gereken paylar yönünden tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, davacıların dava konusu taşınmazın satışı için dayıları olan dava dışı ...'ı vekil tayin ettiklerini, anılan vekaletname uyarınca ...’un davacılardan ... ve ...’in miras paylarını kendisine, diğer davacı ...’in payını da anneleri ...'ya temlik ettiğini, daha sonra ...’nın payını kendisine devrettiğini, satış bedelini davacılara ödediğini, taşınmazın devir tarihinden itibaren kendisinin kullanımında olduğunu, davacıların 16 yıl sonra kötüniyetli olarak dava açtıklarını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen ilk karar Dairece; “...Eldeki davada, davacılar mirasbırakanları ...’den kendilerine intikal eden paylar açısından vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mirasbırakan ...’nın davalı ...’a temlik ettiği paylar yönünden ise muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili talebinde bulunmuşlardır. Somut olayda, ... ve ...’in vermiş olduğu vekaletnamenin genel yetkili vekaletname, ...’inkinin ise özel yetkili vekaletname olduğu anlaşılmakla, Mahkemece yukarıdaki ilkeler doğrultusunda vekalet görevenin kötüye kullanılması hususunda hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı taleplerine gelince; Mahkemece davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı talepleri yönünden herhangi bir araştırma yapılmamıştır...Hal böyle olunca, taraflarca bildirilen delillerin eksiksiz toplanması ile vekalet görevinin kötüye kullanılması hususunda; taşınmaz başında keşif yapılarak temlik tarihindeki rayiç bedelin tespit edilmesi, davalı savunması ile davalı tanıkları beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve yukarıdaki ilkeler birlikte değerlendirilerek vekilin iradesinin saptanması, muris muvazaası hususunda ise mirasbırakan ...’nın gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma amacı taşıyıp taşımadığının tereddüde mahal bırakmayacak şekilde tespit edilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir...” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası yönünden davalının satış bedelini ödendiğini ispatlayamadığı, vekalet ğörevinin kötüye kullanıldığı, muris muvazaası iddiası yönünden ise temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...’ün raporu okundu. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

Hemen belirtilmelidir ki; hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.

Ancak, bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK 297/2. maddesinde düzenlendiği üzere hüküm sonucu kısmında; “istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yasa maddesinin bu açık hükmünün sonucu olarak, mahkemelerce kurulan hükümler infaz sırasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak nitelikte olmalıdır.

Somut olayda, Mahkemece davanın kabulü ile “davalı adına” olan tapu kaydının iptaline karar verilmesi gerekirken, “davacı adına kayıtlı” tapu kaydının iptaline şeklinde infazda tereddüt yaratacak biçimde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Ne var ki, bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün 1. bendinde yer alan “...Davacı adına kayıtlı...” ibaresinin hükümden çıkarılarak yerine; “...Davalı adına kayıtlı...” ibaresinin yazılmasına, davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 438/7. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/12/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuki sebebine bağlı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece davaların kabulüne karar verilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığı, muris Temaşa’nın kastının mal kaçırma olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince; davaya konu taşınmazda davalı ...’un oturduğu, murisin ölümünden sonra da oturmaya devam ettiği, 1997 yılında intikallerin yapıldığı, aynı tarihte davacıların da paylarını temlik ettikleri, bu tarihten davanın açıldığı tarihe kadar yaklaşık 16 yıl boyunca davalının taşınmazı kullanmaya devam ettiği, davacılar tarafından herhangi bir hak talebinde bulunulmadığı, davacıların da bu durumu bildikleri açık olup, hakkı olduğunu düşünen şahsın bu kadar uzun bir süre hakkını istediğine yönelik bir bildirimde bulunmaması hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Bu nedenle vekaletlerin, taşınmazı kullanan kardeşleri olan davalıya intikal amacıyla verildiğinin kabul gerekir. Böyle olmasa dahi en azından aradan geçen zaman nedeniyle vekilin işlemine onay verildiğinin kabulü gerekir. Hal böyle olunca vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı davanın bu gerekçeyle reddi gerekir.

Muris muvazaasına gelince, Davacı ...’in payını diğer davacılarla aynı tarihte kardeşine değil annesine temlik ettiği, Annenin payı ile birlikte yine aynı tarihte davalıya intikal ettiği bütün işlemlerin aynı anda ve aynı amaçla yapıldığı göz önüne alındığında murisin diğer mirasçılardan mal kaçırdığından bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Zira diğer mirasçıların da amacı davalıya oturduğu taşınmazdaki paylarını rızalarıyla temlik etmektir. Rızaya dayalı temliklerden 16 yıl sonra dava açılmasını engelleyen yasal bir düzenleme yoksa da Türk Medeni Kanunu’nun 2.maddesi gereğince herkes haklarını kullanırken dürüstlük kuralına uymak zorundadır.

Açıklanan bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönündeki kararın onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.