"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen, tapu iptali ve tescil istekli davada bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne dair verilen karar, süresi içinde bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı, 550 parsel sayılı 245 m2 yüzölçümlü taşınmazın 3621 sayılı Kanunu'na göre kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki ve herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olması gereken yerlerden olduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar Nursel, Selçuk ve Nihal mülkiyet hakkının üstün tutulması gerektiğini, taşınmazın edinme tarihinin uzun yıllar öncesi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 23/06/2009 tarihli ve 2008/362 E., 2009/360 K. sayılı kararıyla; hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 22.2.2010 tarihli ve 2010/442 E., 2010/1715 K. sayılı kararıyla; "…3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, Hazinenin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olduğu ve dava tarihi itibarı ile davacı Hazinenin davasında haklı olup olmadığının saptanması, buna bağlı olarak yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulup tutulmamasının araştırılıp, değerlendirilmesi..." gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 31/03/2011 tarihli ve 2010/413 E., 2011/217 K. sayılı kararıyla; davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davanın açılmasına sebep olmadığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Bozma Kararı
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 06.06.2012 tarihli ve 2012/3886 E., 2012/5331 K. sayılı kararıyla; "...hak düşürücü süreye ilişkin Yasa maddesinin Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edildiği ve 23.7.2011 tarihinde de Resmi Gazete'de yayımlanmasıyla iptal hükmünün yürürlüğe girdiği, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin verilen kararın doğruluğundan söz edilemeyeceği; işin esası hakkında 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmak ve yargılama masrafları yönünden de 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği" gerekçesiyle bozulmuştur.
6. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 08/12/2012 tarihli ve 2012/559 E., 2012/729 K. sayılı kararıyla; davanın kısmen kabulüyle 550 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile deniz kıyısı olarak terkinine karar verilmiştir.
7. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde bir kısım davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Bozma Kararı
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 29/05/2017 tarihli ve 2017/12021 E., 2017/7849 K. sayılı son bozma kararıyla; "...Dava konusu parselin geldi kaydı olan 25/04/1974 tarihli ve 800 yevmiye numaralı işlemin Edremit Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.04.1974 tarihli ve 1974/103 K. sayılı ilamı ile oluştuğu Edremit Tapu Müdürlüğünün yazısından ve eksikten gelen karar sureti ve ekli belgelerden anlaşılmaktadır. O halde; hükmen tescile esas 1974/143 Esas ve 1974/103 Esas sayılı dava dosyalarındaki keşif zabıtları ve krokiler uygulanmak sureti ile, dava konusu taşınmazın yerinin yeniden keşif yapılarak belirlenmesi ve revizyon tapu kaydına göre dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde olup olmadığının araştırılması, bundan sonra temyize konu dosya yönünden davacı Hazine açısından kesin hüküm ya da dava konusu taşınmazın niteliği bakımından güçlü delil olup olmadığının belirlenmesi, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması gerekmektedir." gerekçesiyle bozulmuştur.
9. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 02/03/2021 tarihli ve 2017/509 E., 2021/230 K. sayılı kararıyla; 550 parsel sayılı taşınmazın yargılama devam ederken 22/a maddesi gereğince kadastro yenileme çalışmaları sonucunda 919 ada 3 parsel 245,09 m2 olarak tapuya tescil edildiği, dosya kapsamında alınan kadastro fen bilirkişilerinin 04/07/2018 havale tarihli raporu ile 27/06/2019 havale tarihli ek raporları, jeoloji mühendisleri tarafından sunulan 13/07/2018 havale tarihli bilirkişi heyet raporu, kadastro fen bilirkişisinin 27/11/2019 havale tarihli rapor ve krokisi ile inşaat mühendisi ve gayrimenkul değerlendirme uzmanı bilirkişilerinin 16/12/2019 havale tarihli bilirkişi raporlarında dava konusu taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi içerisinde kıyıya terk edilmesi gereken kısım olarak kıyıda kaldığının tespit edildiği, söz konusu bilirkişi raporlarının gerekçeli, denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğunun anlaşıldığı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1996/5 Esas, 1997/3 Karar sayılı ilamında da belirtildiği şekilde yapılan incelemeler sonunda dava konusu yerin niteliği ve denize yakınlığı ile konumu itibariyle de deniz kıyısı olarak kabulü gerektiği, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 5. maddesinde kıyılar ile genel esaslarının belirlendiği, buna göre kıyıların devletin hüküm ve tasarrufunda olan herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık, yararlanmada kamu yararının gözetilmesi gerektiğinin belirtildiği, bu sebeple kıyıların özel mülkiyete konu olamayacağı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
10. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Nursel, Selçuk ve Nihal vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Temyiz Nedenleri
Davalılar Nursel, Selçuk, Nihal vekili, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamında değindiği Edremit Asliye Hukuk Mahkemesinin 1974/143 Esas, 1974/103 Karar sayılı ilamının davaya konu taşınmaz yönünden hükmen tescil kararı niteliğinde olduğunu, bu itibarla kazanılmış hak hükümleri doğurduğunu, zira mesaha tezyidi yönünden sınırları ve büyüklüğünün son defa belirlenerek kesinleştiğini ve dava konusu taşınmazın sınırlarını kapsadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
12. Gerekçe
12.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 3621 sayılı Yasa'dan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteklerine ilişkindir.
12.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere; kıyılara ilişkin olarak, 2709 sayılı T.C. Anayasası'nın, "Kıyılardan yararlanma" başlıklı 43. maddesinde, "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir." düzenlemesi ve bu düzenleme gereğince çıkarılan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun "Genel Esaslar" başlıklı 5. maddesinde "Kıyılar ile ilgili olarak kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğu, yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetildiği, kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespitinin zorunlu olduğu, sahil şeritlerinde yapılacak yapıların kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabileceği, yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebileceği, kıyılarda hiçbir yapı yapılamayacağı, duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamayacağı şeklinde genel esaslar düzenlenmiştir.
12.3. Değerlendirme
Kararın (IV/2.), (IV/5.), (IV/8.) numaralı paragraflarında yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararlarında gösterildiği şekilde işlem yapılarak (IV/9.) numaralı paragraftaki gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; bir kısım davalılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 21,40 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21/02/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif) (Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Davacı Hazine vekili, davalı adına tapuda kayıtlı Edremit, Altınoluk Beldesinde bulunan 550 parsel sayılı taşınmazın tamamının 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını belirterek tapu kaydının iptaline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22.02.2010 tarihli, 2010/442 E. - 2010/1715 K. sayılı kararı ile davanın hak düşürücü süre yönünden ret edilmesinde isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek, Hazine vekilinin hükmün esasına yönelik temyiz itirazları reddedilerek hüküm yargılama masrafları yönünden bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak davanın reddine yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalı lehine 1.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince, 06.06.2012 tarihli, 2012/3886 E. - 2012/5331 K. sayılı karar ile hüküm esas yönünden de bozulmuştur. Bozma ilamında, Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli, 2009/31 E. - 2011/77 K.sayılı kararı ile hak düşürücü süreye ilişkin hükmün iptal edildiği, iptal hükmünün yürürlüğe girdiği, 10.03.1969 tarihli, 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, Mahkemece verilen ret kararının doğru olduğunun söylenemeyeceği, işin esası hakkında 28.11.1997 tarihli, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmak, ayrıca 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilerek uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiğinin belirtildiği, Mahkemece bozma ilamına uyularak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 29.05.2017 tarihli, 2017/12021 E. - 2017/7849 K. sayılı karar ile dava konusu taşınmazın yerinin yeniden keşif yapılarak belirlenmesi revizyon tapu kaydına göre dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde olup olmadığının araştırılması bundan sonra temyize konu dosya yönünden davacı Hazine açısından kesin hüküm ya da dava konusu taşınmazın niteliği bakımından güçlü delil olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ve deniz kıyısı olarak terkinine karar verilmiş hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece verilen ilk karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesince hükmün esası yönünden temyiz itirazları reddedilerek hüküm, yargılama masrafları yönünden bozulmuştur. Hazine vekilinin karar düzeltme talebi de reddedilmiştir. Hükmün esasına ilişkin temyiz itirazları reddedilmek suretiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi kararının kesinleştiğinin kabulü gerekir. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olduğundan, tarafların iradesine tabi değildir.
Hukuki güvenlik ve yargıya güven kesin hüküm ilkesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi; hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup, mevcut emredici hukuk kurallarının herkese eşit ve düzgün bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. T.C. Anayasasının 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti kişilerin hukuki güvenliğini sağlayan bir devlettir.
Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır.
T.C. Anayasası 36. maddesi; “Herkes ….. adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmünü içerir. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. maddesinde; “Herkes …. davasının ….. hakkaniyete uygun …… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” denilmektedir.
Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, silahların eşitliği ilkesidir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir.
Anayasa’nın 2. maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir.
Hukuk devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlet de bu güveni vatandaşa verebilmelidir.
Kesin hükme saygı uluslar arası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
Somut olayda, Mahkemece verilen ilk karar esas yönünden, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince temyiz itirazları reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, bozmaya konu edilmesi, kamu düzenini bozacak bir sonuç yaratır. Mahkemece verilen ilk karar esas yönünden kesinleştiğine göre, bozma ilamına konu edilip, Mahkemece de esas yönünden hüküm kurulup davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Bu durum, uluslar arası hukuk düzeninde kabul görmüş ilkelere, T.C. Anayasası’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine, hukuki güvenlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil eder. Devlete ve yargıya güveni ciddi bir şekilde sarsar. Açıkladığımız nedenlerden dolayı Mahkemece verilen hükmün esası ile ilgili davanın kabulüne ilişkin kararın bozulması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun, onamaya yönelik görüşlerine katılmıyoruz.