"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, davanın reddine ilişkin karar, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Kadastro sonucu Gülnar İlçesi, Saray Mahallesi çalışma alanında bulunan 174 ada 1 parsel sayılı 1.527,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ... adına; 174 ada 27 parsel sayılı 2.545,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Raziye Yüzbaşıoğlu adına; 174 ada 28 parsel sayılı 3.613,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Hüseyin Yüzbaşıoğlu adına; 174 ada 29 parsel sayılı 1.996,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ... adına tespit edildikten sonra Gülnar Kadastro Mahkemesi 1992/318 Esas ve 1992/544 Karar sayılı kararı ile ... ve Hüseyin Yüzbaşıoğlu mirasçıları adına eşit paylarla hükmen tescil edilmiştir.
I. DAVA
Davacı ... ve arkadaşları, çekişmeli taşınmazın evvelinde kök muris ...’na ait olmakla beraber 1930 Eylül tarihli 6 sıra numaralı maliki oldukları tapu kaydının kapsamında kaldığı ve çekişmeli taşınmazlar üzerinde miras payına sahip oldukları iddiasıyla tapu iptali ile miras payı oranında adlarına tescili istemiyle dava açmıştır.
II. CEVAP
1.Bir kısım davalılar vekili ... cevap dilekçesi ile, davacıların tutunduğu tapu kaydının çekişmeli taşınmazlara uymadığı ve çekişmeli taşınmazlar üzerinde davalılar lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın reddini savunmuştur.
2-Davalı ..., 05.03.2003 havale tarihli dilekçesi ile çekişmeli taşınmazlar üzerinde davacıların hak sahibi olmadıkları gerekçesiyle davanın reddini savunmuştur.
3-Davalı ..., 29.01.2013 tarihli celsedeki beyanında açılan davayı kabul ettiğini bildirmiştir.
4-Davalı ..., 09.02.2011 tarihli celsedeki beyanında çekişmeli taşınmazların ...’na ait olduğunu ve bu sebepten açılan davayı kabul ettiğini bildirmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 20.02.2013 tarihli ve 2002/190 Esas, 2013/56 Karar sayılı kararıyla davacıların tutunduğu 1930 Eylül tarih ve 6 sıra numaralı tapu kaydının çekişmeli taşınmazlara uygulanamadığı ve böylece davacıların davasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili, temyiz dilekçesinde özetle, delillerin takdiri ve olaya uygulamasında hataya düşüldüğünü, çekişmeli taşınmazlar üzerinde davacıların da tapudan gelen hakları olduğunu belirterek, Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesi 2002/190 Esas, 2013/56 Karar sayılı kararının bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, dava dilekçesindeki açıklamalar ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, kadastro öncesi tanzim edilmiş tapu kaydına dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1.6100 sayılı HMK`nun “Feragat ve kabulün şekli” başlıklı 309. maddesi hükmüne göre de feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Yukarıda belirtildiği üzere feragatin kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl edeceği hükme bağlanmıştır. Yine belirtmek gerekir ki feragatin geçerliliği karşı tarafın muvafakatine bağlı değildir. Etkisini onu yapanın tek yönlü irade beyanı ile doğurur. Yargıtay`ın yerleşmiş uygulamaları da bu yoldadır.
Somut olayda, davacılar vekili ..., 174 ada 27 parsel sayılı taşınmaz yönünden davasından 07.06.2004 tarihinde yapılan keşif esnasında söz alarak mezkur parsel yönünden davadan feragat etmiş, beyanını imzasıyla tevsik etmiştir. Şu halde; feragat yapıldığı anda kesin hükmün sonuçlarını doğuracağından, Mahkemece feragat beyanı doğrultusunda karar verilmesi isabetlidir.
3.3.2. 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde, kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı belirtilerek, mülkiyete ilişkin talepler yönünden hak düşürücü süre öngörülmüş olup, söz konusu yasa maddesindeki hak düşürücü süre, dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilecektir.
Çekişmeli 174 ada 1 parsel sayılı taşınmaza ait kadastro tespit tutanağı 03.05.1988 tarihinde kesinleşmiştir. Bu durumda tutanağın kesinleştiği 03.05.1988 tarihinden davanın açıldığı 10.11.2002 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın esasına girilerek ret karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Ne var ki, bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması, HMK'nın 370. maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğidir.
3.2.3 Davacıların dayandığı Eylül 1930 tarihli ve 6 sayılı tapu kaydının uygulamasına ilişkin yerel bilirkişi sözleri, komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve dayanakları kayıtlarla denetlenmediğinden soyut nitelikte gerekçesiz sözlerden ibaret olduğu gibi uzman bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ve eki haritada sözü edilen tapu kaydında tarif edilen sınır yerleri yöntemine uygun biçimde gösterilmediğinden keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan vermeyen harita ve eki raporda yetersizdir.
O halde saptanan dava niteliği dikkate alındığında sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle davacıların tutunduğu tapu kaydı ilk oluştuğu günden itibaren tüm tedavülleri ile birlikte Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Tapu Sicil Müdürlüğünden oluşma nedenlerini de gösterilecek biçimde ayrı ayrı getirtilmeli, bundan sonra dayanılan tapu kaydının dava dışı başka taşınmaz yada taşınmazlara revizyon görüp görmediği, Kadastro Müdürlüğünden de sorulup saptanmalı, revizyon görmüş ise dava konusu taşınmaz yada taşınmazlarla birlikte revizyon gördüğü dava dışı taşınmazları ve bu taşınmazlara dıştan komşu taşınmazları da bir arada gösterecek şekilde geniş kapsamlı birleşik harita Kadastro Müdürlüğünden getirtilmeli, bundan sonra dıştan komşu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanakları kayıtlar davalı iseler dava dosyaları da getirtilmeli, dayanılan tapu kaydının dava dışı başka taşınmazlara revizyon gördüğü ve davalı olduğu saptandığı takdirde, usulün 45 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilip, birleştirilmeyeceği yönü üzerinde durulmalı, vurgulanan bu olgunun dava ekonomisi ve tutunulan tapu kaydının kapsamının sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için, zorunlu olduğu özellikle dikkate alınmalı, daha sonra, yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi, tutanak bilirkişilerinin tümü, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde, taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu kaydı ilk oluştuğu günden itibaren tüm tedavülleriyle birlikte yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle ayrı ayrı yerine uygulanmalı, uygulamada tapu kaydının revizyon gördüğü, dava dışı taşınmazlar özellikle gözönünde tutulmalı, kayıtlarda tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişiye dayanılan tapu kaydının ilk oluştuğu günden sonra tüm tedavül kayıtlarında tarif edilen sınır yerleri düzenleyeceği haritada ayrı ayrı işaret ettirilmeli, dayanılan tapu kaydının ilk oluştuğu günden sonra meydana gelen tedavül kayıtlarında kök tapu kaydında tarif edilen sınır yerleri dikkate alınarak haklı hukuksal nedene dayanılarak tedavül kayıtlarında sınır ve yüz ölçüm değişikliği bulunup bulunmadığı incelenmeli varsa nedenleri üzerinde durulmalı, ayrıca dayanılan tapu kaydının ifraz görüp görmediği araştırılmalı, ifraz görmüş ise ifraz yoluyla oluşan müfrez tapu kayıtlarının kapsamının, kök tapu kaydının kapsamı içinde aranmasının gerektiği dikkate alınmalı, gerektiğinde konusunda uzman bir bilirkişi aracılığıyla siciller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmalı, kayıtlarda sınır ve yüzölçümü değişikliği varsa ve kök tapu kaydı ifraz görmüş ise nedenlerinin haklı hukuksal bir nedene dayanıp dayanmadığı konusunda uzman bilirkişiden ayrıntılı gerekçeli rapor alınmalı, uygulamaya ilişkin yerel bilirkişi ve tanık sözleri, dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve dayanakları kayıtlarla denetlenmeli, bu yolla dava konusu taşınmazların dayanılan tapu kaydının kapsamında kalıp, kalmadığı duraksamasız saptanmalı, dava konusu taşınmazların tümü yada bir bölümü dayanılan kaydın kapsamı dışında kaldığı saptandığı takdirde kayıt kapsamı dışında kalan taşınmaz ya da taşınmaz bölümleri yönünden, Yüzbaşı Hüseyin Ağa’nın 1926 yılından önce vefat etmiş olup olmadığı araştırılmalı, ölümü 1926 yılından önce ise eski Türk Medeni Kanunu'nun yürürlük tarihi olan 1926 yılından öncesinde murisin terekesinin müşterek mülkiyet hükümlerine tabi olacağı ve 4722 sayılı Kanunun 17. maddesi gereğince olaya Medeni Kanun hükümlerinin uygulanması gerekeceği, dolayısı ile önceki maliklerin terekesinin elbirliği mülkiyet hükümlerine değil müşterek mülkiyet hükümlerine tabi olacağı, paylı mülkiyette, taşınmaz kim yada kimler tarafından tasarruf ediliyorsa onun mülkiyetinde sayılacağı ve böyle bir mülkiyet tipinde, bir veya birkaç mirasçı tarafından taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğin tüm mirasçılar adına sürdürülmüş sayılacağı . İlkesinin uygulanmayacağı gözetilmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacılar vekilinin 174 ada 27 parsel sayılı taşınmaz yönünden yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
2.Davacılar vekilinin 174 ada 1 parsel sayılı taşınmaz yönünden sair temyiz itirazlarının reddine, çekişmeli taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği 03.05.1988 tarihinden davanın açıldığı 10.11.2002 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğine göre, davanın bu gerekçe ile usulden reddine karar verilmesi gerekirken, esasa girilerek ret kararı verilmesi isabetsiz ise de, ret kararı sonucu itibari ile yerinde olduğundan, hükmün gerekçesi açıklanan şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3-Davacılar vekilinin 174 ada 28 ve 29 parsel sayılı taşınmazlar yönünden, yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.02.2022 gününde oy birliği ile karar verildi.