"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına ve kesin hüküm nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle;kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde, ... ve davalı arasında yapılan 15.05.2011 tarihli anlaşmaya göre dava konusu 3103 parsel sayılı taşınmazın kredi temini amacıyla davalıya devredildiğini, alınan kredinin 285.000,00 TL'sinin kredi taksitlerini ödemek üzere davalıya, kalanın da Hakkı'ya bırakılacağı ve Hakkı'nın kendisine düşen kredi taksitlerini ödedikten sonra taşınmazın tekrar Hakkı'ya devredileceğini, ancak ihtilaf üzerine Hakkı'nın davalı aleyhine açtığı ... ... 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/289 Esas sayılı tapu iptal ve tescil dosyasında, anlaşma gereği 285.000,00 TL'nin davalıya ödediğine dair delil bulunmadığı ve davalıya ödenmesi gereken paranın kesin süre içinde de depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, Hakkı’nın 03.04.2015 tarihinde 15.05.2011 tarihli anlaşma ile ilgili haklarını kendisine devrettiğini, ... ... 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/289 Esas sayılı davasının ve ... ... 30. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/136 Esas sayılı davasının kesinleştiğini ödenmesi gereken bedeli depo etmeye hazır olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, ... ... 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/289 Esas sayılı davası ve ... ... 30. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/136 Esas sayılı davası nedeniyle iki adet kesin hüküm bulunduğunu, geçerli bir sözleşme bulunmadığını, davacının edimini yerine getirmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taraflar arasında akdedilen 03.04.2015 tarihli temlikname sözleşmesinin geçerli olduğu, davacı tarafından sözleşme hükmü dikkate alınarak oluşturulan depo kararının yerine getirildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı istinaf dilekçesinde özetle, taşınmazın devrinden üç yıl sonra yapılan sözleşmenin inanç sözleşmesi olmadığını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, devirden üç yıl sonra sözleşmenin yapıldığı hususunun gerekçede yer almadığını, sözleşme geçerli olsa dahi davalının bankadan kredi çekerek taşınmazı aldığını, faiz hesaplanmadan ana para olan 290.000,00 TL' nin depo edildiğini, dava tarihine kadar hesaplanarak faizin de depo edilmesi gerektiğini, Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ... ... 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.04.2012 tarihli ve 2012/289 Esas, 2014/324 Karar sayılı davasında Mahkemece sözleşme bedeli olan 290.000 TL'yi yatırması için davacı tarafa süre verildiği, verilen kesin süre içerisinde bedelin depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmemesi üzerine 12.05.2015 tarihinde kesinleştiği, önceki dava konusu taşınmaz, taraflar ve talebin aynı olduğu, ... yönünden davanın reddine ilişkin kararın esasa yönelik olduğu, davacının devralan kişi olarak aynı hakka dayandığı, böylece kesin hüküm oluştuğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı temyiz dilekçesinde özetle, dava dilekçesini ve aşamadaki beyanlarını tekrarla daha önce karar verilen iki davanın da esastan hükme bağlanmadığını, Dairenin 2011/8203 Esas sayılı kararında benzer durumda kesin hükümden bahsedilemeyeceğinin vurgulandığını, 2000/13233 Esas sayılı kararda da "borcun ödenmesi için bir süre verilip, bu sürede ödenmese dahi sonradan borç ödenmek suretiyle dava açılabileceğinin" belirtildiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (... Borçlar Kanunu'nun (TBK) 97 nci maddesi) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ncı ve 27 nci maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır. TBK’nın 97 nci maddesine göre, karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.
İnançlı işlem inanç sözleşmesine dayandığından, sözleşmelere ilişkin zaman aşımı hükümlerinin inançlı işlemlere de uygulanacağı, bu sürenin inançlı işlemin türüne göre kıyasen tatbik edilecek vekalet ve rehin hükümlerine göre belirleneceği gerek uygulamada gerekse doktrinde baskın görüş olarak benimsenmektedir. Ne var ki, zaman aşımı süresinin başlaması için inanç ilişkisi sona ermeli veya alacak muaccel hale gelmelidir. Bu itibarla inanç sözleşmesi sona ermediği, inanç konusu inanılanda, alınan para inananda kaldığı sürece zaman aşımı süresinin başlamasına olanak yoktur. Açıklanan kuralın doğal sonucu olarak taraflar borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmış ve borç bu süre içerisinde ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi için dava açılabilir. İnanılan, kararlaştırılan sürenin geçtiğinden bahisle inanç konusunu iade etme yükümlülüğünün sona erdiğini savunarak iade borcunu yerine getirmemezlik yapamaz. Keza kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceği, inananın dava açamayacağı yönünde inananın müzayakasından yararlanılarak sözleşmeye konulan böyle bir koşul ... Medeni Kanunu’nun (TMK) 873 üncü ve 863 üncü maddelerinin buyurucu hükümlerine aykırı düşeceğinden geçersiz olup, sözleşme serbestisi kuralına dayanılamaz. Aksinin kabulü halinde borç veren borç alanın darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine böyle bir hüküm koymak suretiyle söz konusu madde hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği kişinin malını veya hakkını çok az bir bedel ile eline geçirme, onu istismar etme olanağını elde etmiş olur ki, bu husus sözleşme hukukunun genel prensiplerine, ahlaka, kanun koyucunun amacına ters bir sonuç doğurur ve tefeciliği teşvik eder. Nitekim böyle sözleşmelerin batıl olduğu TBK’nın 26 ncı ve 27 nci maddelerinde hükme bağlanmıştır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 303 üncü maddesinde "(1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. (2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder. (3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir. (4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, ... Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır. (5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir." hükümleri düzenlenilmiştir.
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması HMK'nin 371 ... maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK'nin 370 ... maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.07.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğu karar verildi.
Alınması gereken Harç; 179,90 TL
Peşin Harç : 80,70 TL
Bakiye Harç : 99,20 TL
18.07.2023 V.Ö. Okundu.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesince; taraflar arasında daha önce görülen ... ... 6. Asliye Mahkemesinin 06.04.2012 tarihli ve 2012/289 E, 2014/324 K. sayılı kararının kesin hüküm oluşturduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
... Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi yönünden ispat yükü ilke olarak davacıya düşer. Davacı davada bilhassa ödemezlik def’nin şartlarını, mevcut olmadığını ispat zorundadır. Davacının ispat edeceği hususlar arasında herşeyden önce davalının borçlandığı edimin mevcut ve muaccel olduğunu, kendisinin borçlandığı edimi gereği gibi ifa ettiğini veya ifasını teklif ettiğini, ifaya hazır olduğunu ispat etmesi gerekir.
Davacı söz konusu hususları ispat edemezse, davalının ileri sürdüğü ödemezlik def’i kabul edilir ve açılmış dava reddedilir. Ancak bu ret sürekli değil geçici niteliktedir. (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 18. baskı 995 s.)
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.10.2011 tarihli 2011/8203 – 11137 E.K. sayılı kararında;
... Medeni Kanunu’nun 873. maddesine göre, borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükmünün geçersiz olduğu, davacının önceki kararlarda borcu ödememiş olmasının taşınmazların mülkiyetinin karşı tarafa aidiyetini gerektirmeyeceği, taşınmaz davalı (inanılan) taraf üzerinde kaldığı sürece borcun varsa sair koşullar bunlarla birlikte ödenmesi halinde taşınmazın mülkiyetinin nakledilmesinin olanaklı hale geleceği, böylesi bir durumda ise kesin hükümden bahsedilmesinin olanaksız olduğunun belirtildiği, yine 1. Hukuk Dairesinin 17.11.2011 tarihli 2011/9759 – 11527 E.K. sayılı kararında; taraflar arasında daha önce görülen davanın kesin hüküm oluşturmayacağının açık olduğu, Borçlar Yasası’nın 81. maddesinin koşulları gerçekleştiğinde her zaman için dava açılmasının mümkün olduğu, önceki kararda verilen önel içinde bedelin yatırılmamış olmasının da mülkiyet hakkının kaybına yol açmayacağının kuşkusuz olduğu belirtilmiştir
Somut uyuşmazlıkta; Bölge Adliye Mahkemesince taraflar arasında daha önce ... 6. Asliye Mahkemesinde görülen davada, Mahkemece sözleşme bedeli olan 290.000 TL’yi yatırması için davacıya kesin süre verildiği, verilen kesin süre içinde bedelin depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine karar verildiği kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiği, böylece kesin hüküm oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, Dairemizin önceki tarihli kararlarında da belirtildiği üzere, TBK’nın 97. maddesinin koşulları gerçekleştiğinde dava açmanın mümkün olduğu, önceki davada verilen süre içinde bedelin yatırılmamış olmasının mülkiyet hakkının kaybına yol açmayacağı, taşınmazın mülkiyetinin davalı tarafa aidiyetini gerektirmediği, taşınmaz davalı taraf üzerinde kaldığı sürece, borcun ödenmesi halinde, taşınmazın mülkiyetinin nakledilmesinin mümkün hale geleceği, TMK’nın 873. maddesindeki düzenleme gözetildiğinde, kesin hükümden bahsedilemeyeceği, bu nedenle Mahkemece, iddia ve savunma doğrultusunda delillerin toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan, çoğunluğun hükmün onanmasına yönelik görüşüne katılmıyorum.