"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : ÇORLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istemli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 16.12.2021 tarihli ve 2020/35 Esas, 2021/1767 Karar sayılı kararı yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Asıl davada davacı, işi nedeniyle bir süre yurt dışında yaşadığını bu süreçte ailesi ile sık görüşemediğini, murislerinin Silivri’deki taşınmazlarını satıp Çorlu'dan taşınmazlar aldığını, murislerin ölümü ile tapuya gittiğinde adlarına kayıtlı taşınmaza rastlanamadığını öğrenmesi üzerine yaptığı araştırmada 26 parça tarla ile 4 dairenin davalı adına tescil edildiğini öğrendiğini, davalının bu kadar taşınmaz alacak ekonomik gücü olmadığını, 2002 yılından sonra alınan taşınmazlarda da anneleri lehine intifa hakkı tesis edildiğini, bunların muris ...’in kızına gizli bağış yaptığını gösterdiğini ileri sürerek, 24 parça taşınmazın tapu kayıtlarının iptaline, mümkün olmazsa tenkisine karar verilmesini istemiş, aşamada “tapu iptali” isteğini tapu iptali ve ½ payın adına tescili şeklinde ıslah etmiştir.
2. Birleştirilen 2013/445 Esas sayılı davada davacı, asıl davadaki iddialarını tekrarla mirasbırakan Nejla tarafından temlik edilen 553 ada 323 parsel sayılı taşınmazdaki 6 numaralı bağımsız bölümün, aynı yer 4 numaralı bağımsız bölümün 553 ada 313 parsel sayılı taşınmazdaki 12 numaralı bağımsız bölümün, 1927 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün ve 522 ada 131 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline, mümkün olmazsa tenkisine karar verilmesini istemiştir.
3. Birleştirilen 2017/145 Esas sayılı davada davacı, asıl davadaki iddialarını tekrarla 3306 parsel sayılı taşınmazdaki yazlığın davalıya temlik edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptaline, olmazsa tenkisine karar verilmesini istemiş, aşamada tapu iptali ve payı oranında adına kaydına karar verilmesini istediğini bildirmiş, mahkemece davanın kabulüne ilişkin kararın temyizi üzerine Dairece karar bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın eldeki asıl dava ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
II. CEVAP
Asıl ve birleştirilen davalarda davalı cevap dilekçesinde, muris babasının çocukları arasında ayırım yapmadığını, dava dilekçesinde belirtilen taşınmazların bir kısmının murise babasından kaldığını, Silivri’de murise ve eşine ait olan taşınmazın da satılarak Çorlu’da daha iyi bir ev alındığını, anne ve babasının kalan parasını da dört farklı banka hesabına koyduklarını, ölümleri üzerine 726.000,00 TL civarında bir paranın davacı ile paylaşıldığını, murislerin bir kısım birikimlerinin de İmar Bankasında kaybedildiğini, 2006 yılında anneleri adına Çorlu’da dört daire alındığını ve davacı ile rızai taksimle paylaştıklarını, kendisinin uluslar arası firmalarda yönetici pozisyonlarında çalıştığını, birikimleri ile tarlalar aldığını, dava dilekçesinde mükerrer taşınmazların yer aldığını aslında 22 parça taşınmazın dava konusu olduğunu, taşınmazların hepsinin aynı zamanda alınmadığını, birikimleri ve alınan taşınmazların gelirleri ile diğer taşınmazların zaman içerisinde alındığını, 2006 yılında bir kısım taşınmazlarına kendi isteği ve ısrarı üzerine intifa hakkı tesis edildiğini, o taşınmazların icar gelirlerini annesinin aldığını, murislerin bunu da 496 parsel sayılı taşınmazdan daire almak istediklerini, murislerin 3206 parsel sayılı taşınmazdaki yazlıklarını ve 323 parsel sayılı taşınmazdaki dairelerini satmak istemeleri üzerine yabancıya gitmesin diye kendisinin satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesince, asıl davada tapu iptali ve tescili talebinin reddine, tenkis talebinin kabulüne, birleştirilen 2013/445 Esas sayılı davada 323 parsel sayılı taşınmazdaki 2 ve 4 numaralı bağımsız bölümler yönünden tapu iptali ve tescili talebinin kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine, tenkis talebi hakkında asıl dava dosyası ile hüküm kurulduğu ve hükümde bu dava dosyasındaki tenkise tabi değerlerde dikkate alındığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, birleştirilen 2017/145 Esas sayılı davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Asıl ve birleştirilen davada davalı istinaf dilekçesinde özetle, tenkis hesaplamasının hatalı yapıldığını, taşınmazları bedelini ödeyerek kendisinin satın aldığını, davacının iddialarını ispat edemediğini, tanıklarının dinlenilmeden karar verildiğini, listede ismi bulunmayan ....’nın davacı tanığı olarak dinlenildiğini, muris muvazaası olmadığını, tenkis şartlarının oluşmadığını, bir kısım tanıkların taşınmazların bedelinin kendisini ödediğini beyan ettiklerini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 16.12.2021 tarihli ve 2020/35 Esas, 2021/1767 Karar sayılı kararı ile; 2013/423 Esas sayılı asıl davaya konu taşınmazların bedelinin mirasbırakanlar tarafından ödenerek üçüncü kişilerden satın alındığı halde, tapuda davalı adına tescilinin sağlandığı, birleştirilen 2013/445 Esas sayılı davaya konu taşınmazlardan Reşadiye Mahallesinde mevcut taşınmazların muris tarafından mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik edildiği, diğer taşınmazların ise üçüncü kişiden satın alınmak suretiyle doğrudan davalı adına tescil edildiği, birleştirilen Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/145 Esasa sayılı dosyasına konu taşınmazın ise muris tarafından davalıya mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik edildiği gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Asıl ve birleştirilen davada davalı temyiz dilekçesinde özetle, davacı tanıklarının dahi bedelin kendisi tarafından ödendiğini beyan ettiklerini, kendi tanıklarının da bu doğrultuda beyanda bulunduklarını, kişisel birikimi ile aldığı taşınmazların tamamının tenkise tabi tutulmasının hatalı olduğunu, taşınmazların bir kısmının evlilik birliği içerisinde alınmasına rağmen eşinin katılım alacağının da göz ardı edildiğini, tenkis hesabının usulen de hatalı ve eksik olduğunu, HGK'nin 2005/5-581 Esas sayılı kararında da gizli bağış iddiasına dayalı tenkis davalarında mahkemece yapılacak işin mirasbırakanın taşınmazlar alınırken verdiği iddia edilen bedelin paranın satın alma gücündeki değişimleri usulünce ve belirli kriterler dikkate alınarak mirasın açıldığı tarihte ulaştığı değerlerinin belirlenerek tenkis hesabının buna göre yapılması olduğunun belirtildiğini, davacının açıkça tenkis talebi olmadığını beyan ettiğini, 20.03.2015 tarihli dilekçesinden de anlaşılacağı üzere davacı taraf esasen tapu iptali ve tescil istediğini tenkis talebinin bulunmadığını bildirdiğini, murisin mal kaçırma kastıyla hareket etmediğini, muris muvazaası nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesinin de hatalı olduğunu, murisin yüklü miktarda nakit parası ile 6 adet dairesinin geriye kaldığını, tanıkları dinlenilmeden karar verildiğini, bildirdiği 8 tanığın sadece 4 tanesinin dinlenildiğini ancak davacının bildirdiği 13 tanıktan 10 tanesinin dinlenildiğini, adil yargılanma ilkesine aykırı davranıldığını, tanık listesinde olmayan ...'nın tanık olarak dinlenilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Muris muvazaasında 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706 ncı, Türk Borçlar Kanunu'nun 237 nci ve Tapu Kanunu'nun 26 ncı maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
3.2.2. Tenkis (indirim) davası, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (TMK madde 564). Miras bırakanın TMK'nin 506 ncı maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK'nin 565 inci maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK'nin 570 inci maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561 inci maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563 üncü maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK madde 564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564 üncü maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak nakdin ödetilmesine karar verilmelidir.
3.2.3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) hukuki dinlenilme hakkı başlıklı 27 inci maddesinde “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmü düzenlenilmiştir.
3.2.4. HMK’nın 241 inci maddesinde ise “Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir.” hükmü düzenlenilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğinden, asıl davanın dava dilekçesinde yer alan ve asıl davaya konu çizelgede toplam 24 parça taşınmaz olduğu, bu taşınmazlardan 1820 ve 1882 parsel sayılı olanların iki kez yazıldıkları, bu 22 parça taşınmazın da dava dışı üçüncü kişilerden 1997 ila 2005 yılları arasında davalı tarafından satış suretiyle temlik alındığı, birleştirilen 2017/145 Esas sayılı davanın konusunun 3306 parsel sayılı taşınmazdaki 1 numaralı yazlık olduğu, birleştirilen 2013/445 Esas sayılı davanın konusunun da 553 ada 323 parsel sayılı taşınmazdaki 4 ve 6 numaralı bağımsız bölümler, 553 ada 313 parsel sayılı taşınmazdaki 12 numaralı bağımsız bölüm, 1927 ada 1 parseldeki A blok 3 numaralı bağımsız bölüm ile 522 ada 131 parsel sayılı taşınmaz olduğu, mirasbırakan Nejla’nın 13.04.2011 tarihinde, ...’in ise 27.01.2013 tarihinde öldükleri, geriye mirasçı olarak çocukları olan davacı ve davalının kaldıkları, tarafların asıl ve birleştirilen davalarda farklı tanık listeleri sundukları, davacının asıl davada sunmuş olduğu listede Mehmet Kuyucu isminin yer aldığı anlaşılmaktadır.
3.3.2. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince tarafların usulünce bildirdikleri tüm tanıkları dinlenilmeden ve davacı tanığı olarak dinlenilen ...'nın davacının bildirmiş olduğu tanık listesinde yer alıp olmadığı denetlenmeden karar verilmesi adil yargılanma hakkını etkileyen bir usul hatasıdır.
3.3.3. Hal böyle olunca, davacının tanık listesinde adı geçen Mehmet Kuyucu ile davacı tanığı olarak dinlenilen ...’nın aynı kişi olup olmadığının tespit edilmesi, aynı kişi olmadığının saptanması halinde dinlenilen bu tanığın beyanlarının dikkate alınmaması, İlk Derece Mahkemesince tarafların usulünce bildirdiği tüm tanıkların dinlenilmesi, özellikle; tenkise konu taşınmazların kimin tarafından satın alındığı hususunun tanıklardan etraflıca sorularak saptanması ve hasıl olacak sonuca göre asıl ve birleştirilen davalar yönünden bir karar verilmesi, tenkis şartlarının oluştuğuna kanaat getirilmesi durumda ise tenkise konu taşınmazlar alınırken mirasbırakanların verdiği bedellerin mirasın açıldığı tarihte ulaştığı değerlerinin; paranın satın alma gücündeki değişimlerin usulünce belirli kriterler dikkate alınmak suretiyle hesaplanması, gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan denetime elverişli rapor alınması ile bu yolla belirlenen değerin tenkise konu edilmesi (HGK’nin 30.11.2005 tarihli ve 2005/2-581 Esas, 2005/672 Karar) gerekirken taşınmazların değerleri dikkate alınarak tenkis hesaplaması yapılması doğru değildir.
V. SONUÇ:
Davalı vekilinin, (V/3.3.) numaralı paragrafta açıklanan gerekçelerle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 HMK'nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren Çorlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.11.2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.