"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : FATSA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tenkis istemli dava sonunda Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen 07/06/2022 tarihli, 2022/1372 Esas ve 2022/1353 Karar sayılı karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, çekişme konusu 210 parsel sayılı taşınmazın tapusuz olduğu dönemde menkullere ilişkin satım sözleşmesi kuralına uygun olarak 15/09/1969 tarihinde mirasbırakanı ... tarafından satın alındığını ve kullanılmaya başlandığını, 19/03/1980 tarihinde taşınmazın olduğu bölgede kadastro çalışmaları yapıldığını, ve bu taşınmazın ... adına kaydedildiğini, kadastro tespitinin kesinleştiğini, muris .....’nin taşınmazı fındık ve mısır tarlası olarak ekip biçtiğini, daha sonra murisin 02/02/1991 tarihinde vefat ettiğini, sonrasında taşınmazı annesinin kullanmaya başladığını, annesinin de vefatından sonra taşınmazın zilyetliğinin halihazırda kendisine (davacıya) ait olduğunu, 2017 yılında yaptığı araştırmalar neticesinde taşınmazın kendi adına kayıtlı olmadığını, 28/11/1980 tarihinde kayıtsız şartsız hibe yolu ile murisin kardeşi Süleyman’a devredildiğini öğrendiğini, yine taşınmazın 27/10/2010 tarihinde ise ....... mirasçıları adına intikal ettiğini öğrendiğini, taşınmazın zilyetliğinin kendisinde olduğunu, muris .......’nin kumara düşkün olduğunu, kumar borçlarından dolayı taşınmazı kaybetmemek için inançlı işlem ile kardeşi .......’a temlik ettiğini, öte yandan yapılan işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar ....,...,..., ve ...., zamanaşımı ve hak düşürücü süreler nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, davacı taleplerinin çelişkili ve hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu, yapılan işlemin muvazaalı olmadığını, dava konusu taşınmazın iktisap edildiği 28/11/1980 tarihinden, davacının murisi Fehmi’nin öldüğü ve davanın açıldığı tarihe kadar dava konusu hiçbir başvurunun olmadığını, diğer ileri sürülen sebeplerin yerinde olmadığını ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Fatsa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.11.2021 tarihli ve 2018/691 E, 2021/828 Karar sayılı kararıyla;inançlı işlem iddiasının davacı tarafından ispatlanamadığı, davalıların 25.11.2019 tarihli duruşmada usulüne uygun şekilde yemin ettikleri, bağışlama yoluyla yapılan devirlerde muvazaa olgusunun gerçekleşmeyeceği, tenkis talebi yönünden hak düşürücü sürelerin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin 2017 yılında kredi çekmek için bankaya başvurduğunda ve krediye kefalet ve güvence amacı ile taşınmazın bilgisini verdiğinde dava konusu taşınmazın kendi adına kayıtlı olmadığını ve 28/11/1980 tarihinde “kayıtsız şartız hibe yolu ile” murisin kardeşi (müvekkilin amcası) ...’a devredildiğini öğrendiğini, yine yaptığı araştırmada taşınmazın 27/10/2010 tarihinde ... mirasçılarına intikal ettiğini öğrendiğini, davaya konu taşınmazda davalıların murisi ...’ın, hibe tarihi olan 1980 yılından, müvekkilinin murisinin vefat tarihi olan 1991 yılına kadar hiçbir tasarrufta bulunmadığını, ....mirasçıları olan davalıların da bu taşınmaz üzerinde mülkiyet ve zilyetlik iddialarının olmadığını, bağış işleminde iradenin gerçek olmadığını belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 07.06.2022 tarihli 2022/1372 Esas, 2022/1353 Karar sayılı kararıyla, İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/(1)-b-1.madde ve bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itirazlarını yineleyip, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, muris muvazaası ve inançlı işlem hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Muris muvazaasında; 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. TBK.(Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
3.2.2. Öte yandan; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3.2.3. Bilindiği üzere, mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17). Mirasbırakan 01.01.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı (V.3.2.) no.lu paragrafta açıklanan yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinin yerinde olmasına ve özellikle mirasbırakan Fehmi’nin ölüm tarihinin 2.5.1991 olduğu ve tenkis bakımından murisin ölüm tarihi ve dava tarihi arasında ölüm tarihinde uygulanacak yasa hükmü nedeniyle zamanaşımı süresinin geçtiği gözetilerek (IV.3.) paragrafta belirtilen şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün HMK'nın 370. maddesi gereğince ONANMASINA, temyiz karar harcı peşin yatırıldığından harç alınmasına yer olmadığına, 07.12.2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.