Logo

1. Hukuk Dairesi2022/6469 E. 2023/2879 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptali ve tescil davasının reddine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının inançlı işlem iddiasını ispatlayacak yazılı belge sunamaması ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince inançlı işlemin yazılı delille ispatlanması gerektiği gözetilerek, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle;kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde, ekonomik olarak zor duruma düştüğünü, arkadaşından düşük faizle borç verebilecek birilerini bilip bilmediğini sorduğunu, arkadaşının yanında olan kendisinin tanımadığı kişilerin ... ve ... ... ...’ın isimlerini verdiğini, bu kişiler ile telefonda görüştüğünü, birkaç gün sonra da arkadaşlarının "rent a car" bürosunda ..., ... ... ve davalı ... ile buluştuklarını, 200.000,00 TL borcu 2 ay sonra %10 faiz ile ödenmek şartıyla vermeyi kabul ettiklerini, teminat olarak dava konusu 687 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 11 numaralı bağımsız bölümü istediklerini, borcu ödemesi üzerine tapunun kendisine devredileceği konusunda anlaştıklarını, taşınmazı davalı ...’ın diğer davalı ... adına kendisinden satın aldığını, tapuda 55.000,00 TL ödendiğini, aynı gün 85.000,00 TL de banka hesabına ödeme yapıldığını, kalan parayı ertesi gün göndereceklerini söylemelerine rağmen göndermediklerini, birkaç gün sonra iki kişinin gelip evin kendilerinin olduğunu ve satacaklarını söyleyerek taşınmazdan çıkmasını istediklerini, para eksik ödenip bu kişiler gelince dolandırıldığını anladığını, ... ve ... ...’ye ulaşmaya çalıştığını ancak başarılı olamadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

1.Davalı ..., satışın gerçek bir satış olduğunu, davanın yazılı delille kanıtlanması gerektiğini, taşınmazın bedeli olan 200.000,00 TL’nin ödendiğini, belirterek davanın reddini savunmuştur.

2.Davalı ..., temlik işlemini davalı ...’a vekaleten yaptığını, ...’ın satış bedeli olarak 205.000,00 TL verdiğini, tapuda gösterilen rayiç bedelin banka aracılığıyla ödendiğini, kalan 115.000,00 TL’nin de davacıya elden verildiğini, davacının bir itirazı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının iddiasını 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı bir belge ile kanıtlayabileceği ancak, davacı tarafın dava dilekçesinde ve deliller kısmında herhangi bir belgenin ibraz edilmediği, inançlı işleme ilişkin yazılı delil sunulmadığı, davacı taraf dava dilekçesinin deliller kısmında açıkca yemin deliline de dayanmadığı gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı istinaf dilekçesinde özetle, bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, dava konusu taşınmazın değerinin düşük belirlendiğini, verilen bir kısım paranın teminatı olmak üzere tapunun devir ve temlik edildiğini, davalıların birlikte hareketle kötü niyetli olarak inancını kötüye kullandıklarını, ortada gerçek bir satış olmadığını, davalılardan ...’in sosya/ekonomik durumunun araştırılması ve bir muhasebe elemanı olarak çalışan bu kişinin bu miktarda bir parayı nasıl ve nerden getirdiğinin sorgulanması gerektiğini, bu durumunun davalıların birlikte hareketle davacıyı dolandırdıklarını gösterdiğini, davalı ...’ın "tapudan 115.000,00 TL ödedim" beyanının doğru olmadığını, toplamda 140.000,00 TL ödeme yapıldığını, inançlı işlem gereği ödenmesi gereken kalan miktarın ödenmediğini, dava konusu yerin değerinin de 200.000,00TL’den çok daha fazla olduğunu, davanın kabulü yerine reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile Mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı temyiz dilekçesinde özetle, bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, yeni bir rapor alınması gerektiğini, itirazının dikkate alınmadığını, kararın hukuka aykırı olduğunu, verilen bir kısım paranın teminatı olmak üzere tapunun devredildiğini, davalıların birlikte hareketle kötü niyetli olarak inancını kötüye kullandıklarını, 05/02/1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına yapılan atfın eksik ve hatalı olduğunu, kötü niyetin her türlü şekilde ispat edilebileceğini, davalının satış bedeli olarak bahsettiği miktarın satış bedeli olmadığını ve bu beyanı kabul etmediğini defaatle tekrarladığını, ortada bir satış olmadığını, inançlı işlem olduğunu, davalı ...'ın beyanlarının doğru olmadığını, davalılar ile dava dışı olan ve suç duyurusunda soruşturmaya konu edilen diğer kişilerin birlikte bir tezgah kurup kendisini dolandırdıklarını, davalı ...'ın taşınmazı alacak ekonomik gücü olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (... Borçlar Kanunu'nun (TBK) 97 nci maddesi) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nin 26 ncı ve 27 nci maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır. TBK’nin 97 nci maddesine göre, karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.

İnançlı işlem inanç sözleşmesine dayandığından, sözleşmelere ilişkin zaman aşımı hükümlerinin inançlı işlemlere de uygulanacağı, bu sürenin inançlı işlemin türüne göre kıyasen tatbik edilecek vekalet ve rehin hükümlerine göre belirleneceği gerek uygulamada gerekse doktrinde baskın görüş olarak benimsenmektedir. Ne var ki, zaman aşımı süresinin başlaması için inanç ilişkisi sona ermeli veya alacak muaccel hale gelmelidir. Bu itibarla inanç sözleşmesi sona ermediği, inanç konusu inanılanda, alınan para inananda kaldığı sürece zaman aşımı süresinin başlamasına olanak yoktur. Açıklanan kuralın doğal sonucu olarak taraflar borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmış ve borç bu süre içerisinde ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi için dava açılabilir. İnanılan, kararlaştırılan sürenin geçtiğinden bahisle inanç konusunu iade etme yükümlülüğünün sona erdiğini savunarak iade borcunu yerine getirmemezlik yapamaz. Keza kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceği, inananın dava açamayacağı yönünde inananın müzayakasından yararlanılarak sözleşmeye konulan böyle bir koşul ... Medeni Kanunu’nun (TMK) 873 üncü ve 863 üncü maddelerinin buyurucu hükümlerine aykırı düşeceğinden geçersiz olup, sözleşme serbestisi kuralına dayanılamaz. Aksinin kabulü halinde borç veren borç alanın darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine böyle bir hüküm koymak suretiyle söz konusu madde hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği kişinin malını veya hakkını çok az bir bedel ile eline geçirme, onu istismar etme olanağını elde etmiş olur ki, bu husus sözleşme hukukunun genel prensiplerine, ahlaka, kanun koyucunun amacına ters bir sonuç doğurur ve tefeciliği teşvik eder. Nitekim böyle sözleşmelerin batıl olduğu TBK’nin 26 ncı ve 27 nci maddelerinde hükme bağlanmıştır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 ... maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK'nin 370 ... maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 99,20 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

24.05.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.