"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/368 E., 2022/194 K.
DAVA TARİHİ : 30.06.2005
HÜKÜM : Ret
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 30.12.2019 tarihli, 2016/14513 Esas, 2019/9191 Karar sayılı kararı ile onanmış; davacılar vekili tarafından bu defa karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 01.10.2020 tarihli, 2020/1210 Esas, 2020/3920 Karar sayılı kararıyla, onama ilamının ortadan kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar ... ve müşterekleri vekili dava dilekçesinde; kadastro çalışmaları sonucunda dava konusu 6717, 7709, 8232, 10545, 10563, 10781, 10830 ve 11352 parsel sayılı taşınmazların hatalı şekilde davalı Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, oysa taşınmazların müvekkillerine atalarından kaldığını ve eklemeli şekilde 40-50 yıldır zilyet edildiğini ileri sürerek taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazlar tapulu olup tapulu taşınmazların zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, Mahkemece taşınmazların tespitine esas tapu kayıtlarının dosya arasına alınmasını, yapılacak araştırma ve inceleme sonunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 15.10.2015 tarihli, 2005/488 Esas, 2015/463 Karar sayılı kararıyla; yargılama sırasında 15.09.2011 tarihli celsede dava konusu 6717, 7709, 8232 ve 11352 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin davanın eldeki davadan tefrikine karar verildiği ve yargılamaya 10545, 10563, 10781 ve 10830 parsel sayılı taşınmazlar yönüyle devam olunduğu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişilerce, taşınmazların davacıların murisleri tarafından 1952 yılından itibaren kullanıldığının beyan edildiği, o halde taşınmazların tespitine esas 1963 tarihli tapu kayıtlarının oluşumuna kadar 20 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Kararın, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 30.12.2019 tarihli, 2016/14513 Esas, 2019/9191 Karar sayılı kararıyla onanması üzerine, davacılar vekili tarafından bu defa karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
2. Karar, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 01.10.2020 tarihli, 2020/1210 Esas, 2020/3920 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazların toprak tevzii sonucu Hazine adına oluşan tapu kayıtları kapsamında kaldığı gerekçesiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiği, yapılan keşif sonucunda fen bilirkişi tarafından toprak tevzii paftası ile kadastro paftasının çakıştırılması suretiyle düzenlenen raporlara göre de taşınmazların Hazine adına olan tapu kayıtlarının kapsamında kaldığı hususunda bir ihtilaf bulunmadığı, çözümlenmesi gereken hususun, Hazine tapularının oluştuğu 1963 tarihine kadar davacılar lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü ve 46/1 inci maddesinde öngörülen zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplandığı, davacılar vekili tarafından dava dilekçesinde müvekkillerinin taşınmazlarda 40-50 yıldır zilyetliklerinin bulunduğu belirtilmekte ise de bu tarihlerin genel beyan niteliğinde olduğu ve davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 46/1 inci maddesine dayalı olarak açıldığı anlaşılmakta olup keşifte dinlenen 1930 doğumlu yerel bilirkişi Abdullah Çelebi, aklının yettiğinden beri taşınmaza davacıların mirasbırakanı Ali Bülbül ve onun da ölümü ile davacıların zilyet ve tasarruf ettiklerini bildirdiği, 1937 ve 1938 doğumlu tanıkların da benzer beyanlarda bulundukları, dosyada bulunan belirtmelik tutanağına göre davacıların mirasbırakana ait 1336 tarih 3276 tahrir nolu vergi kaydının miktarı kadarının 1011 nolu komisyon parseli olarak davacıların mirasbırakanı adına, vergi kaydı miktar fazlasının 7555 nolu komisyon parseli olarak Hazine adına belirtmesinin yapıldığı, 7555 nolu komisyon parselinin de kadastro tespiti sırasında dava konusu 10545 ve 10563 parseller olarak tutanağının düzenlendiği anlaşıldığı halde Mahkemece, toplanan bu delillerin tartışılmadığı, daha önce aynı köye ait başkaca taşınmazlarla ilgili temyiz incelemeleri sırasında bölgeye ait 1954 tarihli hava fotoğrafının da bulunduğu anlaşılmış olup Hazine adına tapu kaydının oluştuğu 1963 tarihinden önceki yıllara ait hava fotoğrafları incelenmeksizin karar verildiği gerekçesiyle, Mahkemece belirtilen hususlarda araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması yönüyle hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekirken belirtilen hususlar gözden kaçırılarak onandığı anlaşılmakla, Dairenin onama ilamının ortadan kaldırılmasına ve hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Temyize Konu Karar
Mahkemenin 20.04.2022 tarihli, 2021/368 Esas, 2022/194 Karar sayılı kararıyla; hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca araştırma ve inceleme yapıldığı, dava konusu 8332 parsel sayılı taşınmazın ilk defa 31.07.1963 tarihinde tapulanarak Hazine adına tescil edildiği, dava tarihi itibariyle Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği düşünülebilecekse de Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin bu yönde bir değerlendirme yapmamış olması sebebiyle bu hususta Mahkemece de değerlendirme yapılmadığı, bölgede 1992 yılında tekrar kadastro çalışması yapıldığı ve dava konusu taşınmazların Hazine adına tescil edildiği, 10 yıl sonra açılan eldeki davada, davacıların dava dilekçesinde 40-50 yıldır taşınmazlarda zilyetliklerinin bulunduğunu iddia ettikleri, bu durumda davacıların zilyet olduğu tarihin 1962 yılına tekabül ettiği, kaldı ki keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların yaşları itibariyle 1963 yılından geriye doğru 20 yıllık süreyi bilme ihtimallerinin bulunmadığı, her ne kadar jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi tarafından incelenen 1954 tarihli hava fotoğraflarında dava konusu taşınmazların sürülü olduğu belirtilmiş ise de bu fotoğrafların 1963 yılından geriye doğru 20 yılı kapsamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
B. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; Mahkemece yapılan yargılama sonunda verilen kararın eksik araştırma ve incelemeye dayalı olduğunu, dava konusu taşınmazların uzun yıllardır müvekkilleri tarafından kullanıldığını, dosya kapsamına göre 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 46 ıncı maddelerinde öngörülen koşulların müvekkilleri lehine gerçekleştiğini ileri sürerek re’sen gözetilecek sebeplerle kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 46 ıncı maddeleri
3. Değerlendirme
1. Kadastro çalışmaları sonucunda Kayseri ili, Kocasinan ilçesi, Yemliha Mahallesi çalışma alanında bulunan dava konusu 10545 parsel sayılı 2.572,00 metrekare, 10563 parsel sayılı 11.614,00 metrekare, 10781 parsel sayılı 18.306,00 metrekare ve 10830 parsel sayılı 2.703,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, toprak tevzi çalışmaları sonucunda oluşturulan tapu kayıtları nedeniyle ayrı ayrı davalı Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.
2. Dava konusu 10830 parsel sayılı taşınmaza ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin temyiz itirazı yerinde görülmemiştir.
3. Dava konusu 10545, 10563 ve 10781 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Mahkemece dava konusu taşınmazlarda davacılar lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 46 ıncı maddelerinde öngörülen zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığı kabul edilmek suretiyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş ise de yapılan değerlendirme ve varılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır.
Hükmüne uyulan bozma ilamında da belirtildiği üzere, dava konusu taşınmazlar, toprak tevzii sonucu Hazine adına oluşan tapu kayıtları kapsamında kaldığı gerekçesiyle Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Mahallinde yapılan keşif sonrası fen bilirkişi tarafından toprak tevzii paftası ile kadastro paftasının çakıştırılması suretiyle düzenlenen raporlara göre de taşınmazların Hazine adına kayıtlı tapu kayıtlarının kapsamında kaldığı anlaşılmıştır. İhtilaf, Hazine tapularının oluştuğu 1963 tarihine kadar davacılar lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 46/1 inci maddesinde öngörülen zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dosya arasında bulunan belirtmelik tutanaklarına göre, davacıların mirasbırakana ait 1336 tarih 3276 tahrir nolu vergi kaydının miktarı kadarı 1011 nolu komisyon parseli olarak davacıların mirasbırakan adına, vergi kaydı miktar fazlası ise 7555 nolu komisyon parseli olarak Hazine adına belirtilmiş, 7555 nolu komisyon parseli de kadastro tespiti sırasında 10545 ve 10563 parsel numarasıyla olarak Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.
Davacılar vekili tarafından dava dilekçesinde, müvekkillerinin taşınmazlarda 40-50 yıldır zilyetliklerinin bulunduğu belirtilmekte ise de bu tarihler genel beyan niteliğindedir. 14.08.2014 tarihli keşifte dinlenen 1930 doğumlu yerel bilirkişi Abdullah Çelebi, aklının yettiğinden beri taşınmazlara davacıların mirasbırakanı Ali Bülbül ve onun da ölümü ile de davacıların zilyet ve tasarruf ettiğini bildirmiş, 1937 ve 1938 doğumlu tanıklar da benzer beyanlarda bulunmuşlardır. Bozma sonrası harita mühendisi bilirkişi kurulundan aldırılan rapordan, bilirkişilerce incelenen 1954 yılına ait hava fotoğraflarına göre dava konusu taşınmazların tarımsal amaçlı olarak kullanıldığının bildirildiği görülmüştür.
Hal böyle olunca; dava konusu 10545, 10563 ve 10781 parsel sayılı taşınmazlarda davacılar lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 46/1 inci maddesinde öngörülen zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu anlaşıldığına göre bu taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Öte yandan, bozma kararı öncesi dava konusu 6717, 7709, 8232 ve 11352 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin dava eldeki davadan tefrik edildiği halde Mahkemece 8332 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak hükmün gerekçesinde değerlendirme yapılması ve dava konusu taşınmazların kadastro tespiti 03.05.1996 tarihinde kesinleştiği ve eldeki dava 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı halde, Mahkemece taşınmazların tespitine esas tapu kayıtlarının oluşum tarihinin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra eldeki davanın açıldığına yönelik değerlendirme de isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacılar vekilinin dava konusu 10830 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın HMK'nın geçici 3 üncü maddesi yollamasıyla HUMK'un 438 inci maddesi uyarınca ONANMASINA,
2. Davacılar vekilinin 10545, 10563 ve 10781 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin hükme yönelik yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz edenlere iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
09.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.