"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, beyin damarlarının tıkalı olması sebebiyle birçok kez tıbbi operasyon geçirdiğini, aynı zamanda epilepsi hastası olduğunu ve unutkanlık problemleri yaşadığını, sağlık sorunlarıyla ilgilenirken 2007 yılında babasının vefatı üzerine mirasçılardan ...’in kayıp olması sebebiyle kendisi ve dava dışı diğer kardeşlerinin gaiplik davası açması için davalı kardeşi ...’ya vekaletneme verdiğini, aradan beş yıl geçtikten sonra davalının olayın çözülmediği ve bir kez daha vekaletname vermesi gerektiği telkini ile kendisini notere götürerek yakın arkadaşı olan dava dışı ...'a satış yetkisi de içeren vekaletname verdirdiğini, gaiplik kararının alınacağı ve intikal işlemlerinin tamamlanacağı inancıyla vekaletname verdiğini, ancak davalının hile ile aldığı vekaletname kullanılarak dava konusu 581, 612 ve 1431 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının davalıya satış suretiyle devredildiğini, kendisine herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, davacının taşınmazlardaki paylarını 35.000 Euro karşılığında satın aldığını, aynı zamanda dava dışı diğer kardeşlerinin paylarını da satın aldığını, kendisinin yurt dışında yaşaması, diğer kardeşlerinin de başka şehirlerde olmaları sebebiyle bir araya gelemedikleri için davacının ve diğer kardeşlerinin dava dışı ...'a vekaletname verdiğini, davacının gaip olan kardeşleri ... intikal eden hissesi için de ayrı bir vekaletname verdiğini ancak dava dilekçesinde bu husustan bahsetmediğini, kötüniyetli olarak dava açtığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı tanıklarının davacının fiil ehliyetinin bulunmadığı yönünde varsayıma dayalı beyanda bulundukları, tarafların kardeşi olan davalı tanıklarının ise davacının devir iradesiyle vekaletname verdiği, esasen dava konusu taşınmazların davalının ... gönderdiği paralarla babaları adına satın alındığı, davacının zorunda olmamasına rağmen davacı da dahil olmak üzere diğer kardeşlerine 35.000 Euro verdiği yönünde beyanda bulundukları, ATK raporuyla davacının fiil ehliyetinin bulunduğunun ortaya çıktığı, davacının emekli öğretmen olması nedeniyle noter huzurunda verdiği vekaletnamenin anlam ve sonuçlarını tartmadan imzalamasının hayatın olağan akışına ters düştüğü, tarafların kardeş olması nedeniyle davalının yapmış olduğu ödemenin ispatı için tanık dinletebileceği, dinlenen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından davalının savunmasına üstünlük tanındığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkemece yanlış değerlendirme yapılarak davacıyı Adli Tıp Kurumu’na sevk edip fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığının araştırmaya başladığını ve fiil ehliyetinin bulunduğu gerekçesiyle davayı reddettiğini, oysa davacının fiil ehliyetinin bulunmadığı yönünde hiçbir iddialarının olmadığını, mahkemenin gerekçesinde davanın kabul edilmesi gerektiği yönünde bir gerekçe oluşturduğunu, davalı tanıklarının davalının üç ayrı hissedarın her birisine ayrı ayrı 35.000 Euro ödeme yaptığını beyan ettiğini, bu da toplamda 105.000 Euro yaptığını, davalının o dönemdeki ekonomik durumu, 105.000 Euro parasının olup olamayacağı hususlarının araştırılmadığını, davalı lehine tanıklık yapanların tüm ifadelerinin doğru kabul edildiğini, tanıkların bir çoğunun davacının davalıdan para almadığını beyan ederken, davacıyla küs olan ve uzun yıllardır görüşmeyen bir tanığın beyanıyla taşınmazın satış bedellerinin ödendiğini kabul etmenin hukukla bağdaşmadığını, davacıya satış bedelinin ödenmediğini, alınan bilirkişi raporu ile gösterilen satış bedellerinin davada haklılıklarını ispatlamaya yeterli olduğunu ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığı, davacının bedel talebinde bulunmadığı, vekaletnamelerin hile ile alınmadığı, davacının öğretmen emeklisi olup okuma yazmasının bulunduğu, muvazaalı satış yapıldığının davacı tarafından ispatlanamadığı, davalı tanıklarının beyanlarına göre davacıya satış bedelinin ödendiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle, İlk derece mahkemesince yanlış değerlendirme yapılarak davacıyı Adli Tıp Kurumu’na sevk edip fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığını araştırmaya başlandığını ve vekalet tarihinden 10 yıl sonra fiil ehliyeti bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, oysa davacının fiil ehliyetinin olmadığı ile ilgili hiçbir iddialarının olmadığını, yerel mahkemenin “gerekçe” kısmının dahi davanın kabul edilmesi gerektiği yönünde olduğunu, davacının hiç tanımadığı, ismini dahi bilmediği davalının arkadaşına neden vekaletname verdiğini, davalı tanıklarının beyanlarıyla davalının ödediği toplam 105.000 Euro olduğunu, davalının o dönemdeki ekonomik durumu, parasının olup olamayacağı, başka malının bulunup bulunmadığı, bu parayı nerede sakladığı gibi konuların araştırılmadığını, davalı lehine tanıklık yapanların tüm ifadelerinin doğru kabul edildiğini, tanıkların bir çoğu davacının para almadığını söylerken, davacıyla küs olan ve uzun yıllardır görüşmeyen tanığın beyanı ile taşınmazın satış bedellerinin ödendiğinin kabul edildiğini, taşınmazlar çok düşük bedellerle satış gösterilerek devredildiğini ve davacıya hiçbir bedel ödenmediğini, alınan bilirkişi raporu ile gösterilen satış bedellerinin dahi davanın haklılığını gösterdiğini, taşınmazların 17.500 TL gibi komik bir rakamla satıldığını, gerçekte yapılmak istenen hukuki işlemin taşınmazı satmak değil, davacıdan hile ile vekalet alarak hisselerini davalıya bedelsiz devri olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nun (TBK) temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
TBK'da sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği ... ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda ... ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda ... ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. ... Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 ... maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 ... maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 99,20 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
30.05.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.