"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/121 E., 2022/451 K.
HÜKÜM : Kısmen Kabul
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, Sivas ili, Merkez ilçesi, ... Mahallesi 652 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinde davalı Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, taşınmazın kısmen sahibinin babası olduğunu, kendisine harici senetle satarak zilyetliğini devrettiğini, kendisinin ve babasının 40 yılı aşkın süredir nizasız fasılasız taşınmazı kullandıklarını ileri sürerek kullandıkları kısmın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, aşamada taşınmazın TOKİ Başkanlığına devri üzerine TOKİ Başkanlığını davaya dahil etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı Hazine, zilyetlik şartlarının gerçekleşmediğini, taşınmazın özel mülkiyete konu olamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2.Davalı TOKİ Başkanlığı; dava konusu yerin mülkiyetini kanunla bedelsiz olarak kazandığını, iyi niyetli olunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 24.03.1992 tarihli ve 1988/177 Esas, 1992/105 Karar sayılı kararı ile; zilyetlikle kazanım şartları oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 18.11.2013 tarihli ve 2013/11700 Esas, 2013/16832 Karar sayılı kararı ile; davacının babasının da paydaş olduğu komşu parselin tapu kaydında dava konusu taşınmazın tepe olarak okunduğu, tepenin İç Anadolu Bölgesinde mera olarak da nitelendirildiği, davanın reddi gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiş, davacı vekilinin karar düzeltme başvurusu üzerine kapatılan Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 23.02.2016 tarihli ve 2015/17234 Esas, 2016/1673 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın mera olup olmadığı hususunda yeterli araştırma yapılmadığı ve eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle 8. Hukuk Dairesinin bozma kararının ortadan kaldırılmasına ve Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 30.01.2019 tarihli ve 2016/1199 Esas, 2019/64 Karar sayılı kararı ile; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalı TOKİ Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 20.09.2019 tarihli ve 2019/3398 Esas, 2019/5489 Karar sayılı kararı ile; davanın süresinde açıldığı ve eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
D. Mahkemesince İkinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; fen ve jeodezi bilirkişileri raporları ile mahalli bilirkişi anlatımları birlikte değerlendirilerek kabul edilen taşınmaz kısmı yönünden zilyetlikle edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; 34.500 m2'lik kısım için dava açıldığını, 12.06.1990 tarihli keşif zaptında dava konusu yerin 1943 yılından itibaren kendisi ve babası tarafından kullanıldığının ve eklemeli zilyetlikle davacıya devredildiğinin sabit olduğunu, 5.737,40 m2'lik kısım için davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, 11.10.2021 ve 31.12.2021 tarihli raporlarda 8.238,15 m2'lik alanın kültür arazisi niteliğinde olduğunun, diğer kısımların tarım arazisi vasfında olmadığının belirtildiğini, hatalı çakıştırma yapıldığını, sundukları uzman görüşünde dava konusu yerlerin tarım arazisi olarak kullanıldığının sabit olduğunu, keşif esnasında bir ölçüm yapılmadığını, ziraat bilirkişilerinin raporlarının hava fotoğrafları ile örtüşmediğini, çelişkinin giderilmesi için öğretim görevlisi bilirkişilerden rapor alınması talebinin reddedilmesinin hakkaniyetle bağdaşmadığını ileri sürerek öncelikle kararın düzeltilerek onanmasını, olmazsa bozulmasını istemiştir.
2.Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı sıfatının kaldırılmasının hatalı olduğunu, kararın infaza elverişli olmadığını, (C) harfi ile gösterilen yerin özel mülkiyete konu olamayacağının belirtildiğini, (D) ve (E) harfi ile gösterilen yerlere ilişkin tespitlerin hatalı olduğunu, çok dik meyilli (%12-18) olduğunu, zilyetlikle edinmeye elverişli olmadığını, 2613 sayılı Kanun'un 22/H maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçtiğini, benzer davada hak düşürücü süreden davanın reddine karar verildiğini, yeterli araştırma yapılmadığını, raporların bilimsellikten uzak olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
3.Davalı TOKİ Başkanlığı vekili temyiz dilekçesinde özetle; (C), (D) ve (E) harfi ile gösterilen yerlerin zilyetlikle ediniminin mümkün olmadığını, özel mülkiyete konu olamayacaklarını, aynı yere ilişkin iki iptal kararı kurulduğunu, infazda sorun olacağını, bedelsiz olarak taşınmazın kendilerine kanun hükmü gereğince devredildiğini, tapulu taşınmazların zamanaşımı ile kazanılmasının mümkün olmadığını, imar ihyanın bulunmaduğını, iyiniyetli olarak taşınmazın iktisap edildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü, 16 ncı ve 17 nci maddeleri,
3. Değerlendirme
1.Dosya içeriğinden; Sivas ili, Merkez ilçesi ... Mahallesi 652 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 23.07.1970 tarihinde taşınmazın boz ve hali yerlerden olduğu belirtilerek Hazine adına yapıldığı, tespitin 12.01.1971 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın 20.02.2014 tarihinde TOKİ'ye devredildiği görülmüştür.
2.Hemen belirtilmelidir ki, davalı Hazinenin Mahkemenin 30.01.2019 tarihli kararını temyiz etmediği gözetilerek temyiz isteğinin reddine,
3. Davacının ve davalı TOKİ'nin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Somut olayda, 21.03.2022 tarihli ziraat bilirkişi kurulu raporunda dava konusu yerde davacının zilyetliğinde olduğu belirtilen 652 ada 25 parsel sayılı taşınmaza bitişik ve bütün olarak sürekli ve düzenli kullanılan 8.238,15 m2 alanın toprak yapısının ekonomik tarım yapmaya uygun olduğu ve özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden olduğu, geriye kalan 34.619,22 m2 alana sahip kısmın ise 5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu'nun ilgili hükümlerince tarifi yapılan tarım arazisi sınıflandırmalarına uymayan zilyetlikle edinebilecek kültür arazisi niteliği bulunmayan özel mülkiyete konu olamayacak Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan boz ve hali arazi vasıflı olduğunun bildirildiği, nitekim dava konusu taşınmaza ait dosya arasında yer alan fotoğraflarda olduğu gibi hava fotoğraflarında da aynı durumun görüldüğü, 8.238,15 m2 lik kısım dışındaki yer yönünden imar ihya ile zilyetlikten kazanım şartlarının oluşmadığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar, Mahkeme kararında 21.03.2022 tarihli raporun ikinci sayfasında keşif tarihinden 50-70 yıl öncesi için değerlendirme yapılamayacağının belirtilmesine rağmen raporun üçüncü sayfasında yapılan değerlendirmenin zilyetlikle edinme koşullarının arandığı dönemde de geçerli olduğu belirtildiği ve rapor içerisinde çelişkiye düşüldüğü, ziraat bilirkişilerinin raporları yalnızca keşif tarihi itibariyle geçerli görülerek zilyetlikle edinme koşullarının arandığı dönem için hükme esas alınmadığı belirtilmiş ise de anılan raporun ikinci sayfasında genel olarak 50-70 yıl öncesi kullanıma ilişkin görüş bildirilmesinin mümkün olmadığı, mevcut toprak yapısına göre son 15-20 yıl için kullanım durumları ile ilgili görüşleri olduğu bildirilmiştir. Raporun sonuç kısmında ise boz ve hali arazi olarak belirlenen arazilerin sınıfının belirlenmesinde, arazilerin kullanım durumlarından ziyade arazinin toprak ve topografik yapılarının tarıma uygun olmadığı kanaati ile karar verildiğinden arazilerin toprak ve topografik yapılarının kısa sürelerde değişmeyeceğinden bu yapıların yüzlerce hatta binlerce yılda oluşabileceği belirtilerek dava konusu yerlerin zilyetliğe konu 1950-1970 yılları arasında da toprak ve topografik yapılarının bugünkü gibi olduğu ve 1950-1970 yılları arasında bu durumun değişmeyeceği bildirildiğinden raporda herhangi bir çelişki olmadığı, kullanım durumundan değil taşınmazın toprak ve topografik yapılarından yola çıkılarak değerlendirme yapıldığı açıktır.
4.Hal böyle olunca; 21.03.2022 tarihli ziraat bilirkişisi kurulu raporunda belirtilen 8.238,12 m2'lik kısım yönünden (fen bilirkişisine kroki hazırlattırmak suretiyle) davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
Davalı TOKİ vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulüyle hükmün, açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Temyiz eden davalı Hazine harçtan muaf olduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
Peşin harcın istek halinde yatıranlara iadesine,
Dosyanın kararı veren Sivas 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,26.03.2024 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
- KARŞI OY -
Dava, tapu iptali ve tescil davasıdır. İlk Derece Mahkemesince (İDM) dava konusu edilen ve bilirkişi raporunda C ve D harfleri ile belirtilen kısımların tamamiyle E harfiyle gösterilen kısmın bir bölümünü içine alacak şekilde 28762,60 m2 yüzölçümlük bölümün kabulüne karar verilmiştir. Dairemizin Sayın Çoğunluğunca ise ziraat bilirkişisi raporunda dava konusu yerin sadece 8.238,15 m2 lik kısmının tarım arazisi niteliği taşıdığı, kalan kısmının ise zilyetlikle kazanımının mümkün olmadığının belirtildiğinden bahisle anılan miktarı aşan kısım yönünden davanın kabul edilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle İDM kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Sayın Çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık, jeodezi bilirkişisi raporuyla çelişen ziraat kurulu raporuna itibar edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu yerde 1970 yılında kadastro tespiti yapılmış olup davada 1970 yılından önceki 20 yıllık sürede zilyetliğin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Bu hususta en objektif ve güvenilir delil hava fotoğrafları olup bu husustaki jeodezi kurulu raporunda 1949, 1965, 1973 ve 1986 tarihli hava fotoğraflarından yararlanarak yapılan inceleme neticesinde mahkemenin kabul ettiği 28.762,62 m2 alanın 1949 tarihinden itibaren tarımsal faaliyet yapılan yer olduğu tespit edilmiştir. Ziraat kurulu raporunda ise 2. sayfada "Ziraat bilirkişileri olarak 50-70 yıl önce taşınmazların kullanılıp kullanılmadığı ile ilgili bir görüş ileri sürmemiz mümkün değildir. Raporumuzda belirtilen kullanım durumlarıyla ilgili kanaatlerimiz ve görüşlerimiz mevcut toprak yapısına göre son 15-20 yılı içeren kullanım durumları ile ilgilidir." denilmesine rağmen, raporun son sayfasında dava konusu yerin 1950-1970 yılları arasında da toprak ve topografik yapılarının bugünki gibi olduğu kanaatine varılarak, bugün olduğu gibi düzenli olarak kullanılmadığı, 1950 ve 1970 yılları arasında da zilyetliğin oluşmadığına kanaat edilmiştir, biçiminde değerlendirmede bulunulmuştur. Mahali bilirkişiler de davacının ve bayilerinin dava konusu yerde kadastro tespitinden önce kanunun aradığı süreden çok daha uzun süre zilyetliklerinin bulunduğunu beyan etmişlerdir.
Ziraat kurulu raporunun başında 50-70 yıl önceye ait bir tespitin yapılmasının mümkün olmadığı belirtilmişken aynı raporun son sayfasında aksi yönde tespit yapılmış olması, İDM kararında da belirtildiği üzere kendi içinde çelişkili bilirkişi raporuna güven duymayı zorlaştırmaktadır. Öte yandan jeodezi kurulu raporunda, bu tespitin aksine 1949 ve 1965 yıllarına ait hava fotoğrafları üzerinde yapılan incelemede dava konusu nizalı yerde tarımsal faaliyetin yapılmış olduğunun bildirilmesi, sadece ziraat bilirkişisi raporunun kendi içinde değil bilirkişi raporları arasında da çelişkinin doğmasına neden olmuştur. Mahali bilirkişilerin de dava konusu nizalı yerde davacı tarafın zilyetliğinin bulunduğunu belirtmiş olması karşısında söz konusu şüpheyi ve çelişkiyi ortadan kaldıracak yeni bir ziraat bilirkişisi raporu aldırılmadan anılan ziraat kurulu raporuna itibar edilmesi mümkün görünmemektedir.
Açıklanan nedenlerle ziraat kurulu raporunun kendi içindeki, jeodezi kurulu raporu ve mahali bilirkişi beyanlarıyla olan çelişkisinin giderilmesi amacıyla bir araştırma bozması yapılması gerekirken, Sayın Çoğunlukça anılan ziraat kurulu raporuna itibar edilerek raporda belirtilen 8.238,15 m2 dışında kalan kısım yönünden davanın reddedilmesi gerektiğine ilişkin bozma kararına iştirak edilememiştir.