Logo

1. Hukuk Dairesi2023/1709 E. 2024/2463 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İnançlı işleme konu taşınmazın üçüncü kişiye devri halinde, sonradan tapuyu alan kişinin iyiniyetli olup olmadığı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Son kayıt malikinin iyiniyetli olup olmadığının tespiti için yeterli araştırma ve inceleme yapılmadığı, tanıkların dinlenmesi ve tüm delillerin değerlendirilerek TMK m. 1023’ün koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağının belirlenmesi gerektiği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/805 E., 2022/1598 K.

HÜKÜM/KARAR : Ret / Esastan Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/95 E., 2021/175 K.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı; ekonomik sıkıntı içerisinde olduğu dönemde aile dostu olan davalı ...'in bankadan kullanacağı krediye teminat olarak adına kayıtlı 1166 ada 38 parsel sayılı taşınmazını geri verilmek şartıyla davalıya devrettiğini, bu konuda davalı ...'le aralarında 04.02.2016 tarihli "protokol" başlıklı inanç sözleşmesi de düzenlediklerini, ancak kredi taksitlerini kendisinin ödeyip borcu kapattığı halde davalı ...'in taşınmazı iadeye yanaşmadığı gibi taşınmazı tanıdığı olan diğer davalı ...'a çok düşük bir bedelle muvazaalı olarak devrettiğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde olduklarını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı ...; bankadan çekilen kredi taksitlerini davacının değil kendisinin ödediğini, davacıya çekilen kredi haricinde kambiyo senetleriyle de ayrıca borç verdiğini, davacının ise sözleşmeye aykırı davrandığını, borca batık olan davacının borcunu ödememesi üzerine taşınmazın satılarak borcun ödenmesine karar verildiğini, taşınmazın rayiç değerinden diğer davalı ...'a satıldığını, davalı ... tarafından satış bedelinin ödendiğine dair 100.000,00 TL'lik ve 750.000,00 TL'lik dekont sunulduğunu, taşınmazın değerinin en fazla 1.100.000,00 TL olacağını, dolayısıyla fahiş farkın bulunmadığını, diğer davalıyla arasında bir bağ bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ...; taşınmazı iyiniyetle 1.750.000,00 TL bedelle satın aldığını, davacı ve diğer davalı arasındaki inanç ilişkisini bilmediğini, satış bedelinin 100.000,00 TL'lik kısmını banka havalesiyle ve 750.000,00 TL'lik kısmını çekle, kalan 900.000,00 TL'sini ise aynı gün hesabından çektiği paranın davalının sahibi olduğu şirket hesabına yatırılarak ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı ile davalı ... arasında düzenlenen 04.02.2016 tarihli sözleşmenin inançlı işlemin yazılı delili olduğu, dava konusu taşınmazın inanç sözleşmesi kapsamında davalı ...'e devredildiği, ancak taşınmazı davalı ...'ten devralan kayıt maliki davalı ...'ın ediniminde kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, taşınmazın inanç sözleşmesiyle davalı ...'e devredildiğini, inanç sözleşmesi gereğince edimini ifa ettiğini, ancak davalı ...'in taşınmazı iade etmeyerek muvazaalı olarak diğer davalı ...'a devrettiğini, davalı ...'ın ediniminde iyiniyetli olmadığını, İstanbul/Ulus'ta bulunan taşınmazı çok düşük bedelle satın aldığını, davalıların el ve işbirliği içinde olduklarını belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davacı ile davalı ... arasında düzenlenen 04.02.2016 tarihli adi yazılı sözleşme ile dava konusu taşınmazın inanç sözleşmesi kapsamında teminat amaçlı ve geri verilmek şartıyla davalı ...'e devredildiğinin sabit olduğu, ancak taşınmazı davalı ...'ten edinen diğer davalı ...'ın iktisabında kötüniyetli olduğunun kanıtlanamadığı, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu taşınmazın 04.02.2016 tarihli inanç sözleşmesine dayalı olarak teminat amaçlı davalı ...'e devredildiğini, sözleşme gereğince kredi borcunu ödediği halde davalı ...'in taşınmazı iade etmeyip muvazaalı olarak diğer davalı ...'a devrettiğini, avukat olan davalı ...'ın eldeki davada davalı ...'in avukatının arkadaşı olduğunu, diğer yandan İstanbul/Ulus'ta bulunan çok değerli dava konusu taşınmazın davalı ... tarafından görülüp gezilmeden alınmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, taşınmazın gerçek değerinden yarı fiyatına satıldığını, dava konusu taşınmazda oturan tüm kiracıların taşınmazın gerçekte davacının olduğunu bildiklerini, davalı ... taşınmazı gezip görseydi kiracıların hala kira bedellerini davacıya ödediğini ve gerçek sahibinin davacı olduğunu öğreneceğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde taşınmazın iadesini engellemek amacıyla muvazaalı devir yaptıklarını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı,

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023 üncü ve1024 üncü maddeleri.

3. Değerlendirme

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının 1166 ada 38 parsel sayılı taşınmazını 03.02.2016 tarihinde satış suretiyle davalı ...'a temlik ettiği, ...'in de 20.12.2017 tarihinde 1994 doğumlu diğer davalı ...'a devrettiği, davacı ile davalı ... arasında düzenlenen 04.02.2016 tarihli "PROTOKOL" başlıklı belge ile dava konusu taşınmazın davalı ...'in bankadan çektiği krediye teminat olarak, borç ödendiğinde davacıya iade edilmek şartıyla devredildiğinin kararlaştırıldığı, diğer yandan davalı ...'in dava konusu taşınmaz elinden çıktıktan sonra taşınmaz hakkında açılan tapu iptal-tescil davasını geri çekmesi yönünde davacıyı tehdit ettiği, 10.04.2018 tarihinde yaşanan bu olay üzerine İstanbul 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/602 E. 2020/938 K. sayılı dosyası üzerinden görülen ceza davası sonucunda davalı ... hakkında tehdit suçundan mahkumiyet kararı verildiği, kararın istinaf kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.

Hemen belirtilmelidir ki, hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2 nci maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 inci ve 989 uncu maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023 üncü maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.

Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı'' ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.

Öte yandan, vakıa ve karinelerden, halin icaplarından kendisinden beklenen özeni sarfetmemiş olması itibariyle kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacağı belirmiş olan kimsenin TMK’nın 1023 üncü maddesinden yararlanamayacağında bir tereddüt bulunmamaktadır.

Somut olaya gelince, davacı ve davalı ... arasında düzenlenen 04.02.2016 tarihli "PROTOKOL" başlıklı belge, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inançlı işlemin yazılı delili olup taşınmazın davalı ...'e inançlı işleme dayalı olarak temlik edildiği sabittir.

Ne var ki, davalı ...’den çekişmeli taşınmazı temellük eden diğer davalı ...'ın ediniminde iyiniyetli olup olmadığı hususunda yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.

Hâl böyle olunca; son kayıt maliki davalı ...'ın iktisabında iyiniyetli olup olmadığı hususunda dinlenen taraf tanıklarının ayrıntılı olarak yeniden dinlenmesi, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek davalı ...'ın durumu bilen veya bilmesi gereken konumunda olup olmadığı, TMK'nın 1023 üncü maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağı hususunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin değinilen yönlere ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 26.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

.