"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/2270 E., 2023/228 K.
HÜKÜM/KARAR : Kabul/Esastan Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/587 E., 2021/617 K.
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Şirket vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 22.10.2024 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde, temyiz eden davalı Şirket vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı Şirket vekili Avukat .... geldiler. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı ... vekili; davacı Şirket adına kayıtlı dava konusu 102 ada 12 parsel sayılı taşınmazın, Osmaniye 1. İcra Müdürlüğünün 2012/5946 sayılı dosyası nedeni ile ihaleyle satıldığını, ancak yapılan tescilin yolsuz olduğunu, Osmaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/27 Esas, 2019/181 Karar sayılı kararı ile davacının dava dışı alacaklıya borçlu olmadığının tespitine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, şirkete ait taşınmazın piyasa değerinin çok altında bir bedelle borçlu olmadığı bir dosya nedeni ile ihale edilerek davalıya satıldığını, bu hususta davalı Şirkete şifahi ve yazılı olarak bildirimleri olduğunu, buna rağmen tapuda tescil işleminin ihaleden uzun zaman geçtikten sonra yapıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davacı Şirket adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ... vekili; dava konusu taşınmazın ihale ile satın alındığını, iyiniyetli üçüncü kişi olunduğunu, yapılan işlemlerin usulüne uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu taşınmazın davalıya tescilinin dayanağı icra takibi nedeniyle davacı şirketin borçlu olmadığının kesinleşmiş mahkeme kararı ile tespit edildiği, davalı Şirket adına yapılan tescil işleminin yolsuz ve dayanaksız hale geldiği, davalı Şirket tarafından taşınmazın yolsuz tescil ile ilk elden devralındığından 3. kişi sıfatının bulunmadığı, bu nedenle Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinde öngörülen iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Şirket vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B.İstinaf Sebepleri
Davalı Şirket vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın hukuka aykırı olduğunu, ihale alıcısının iyiniyetinin aslolduğunu, davacının kötüniyeti ispatlamak zorunda olduğunu, eksik ve hatalı hukuki değerlendirme yapıldığını, yasalara uygun ihale yapıldığını ve davalıya bir hak doğduğunu bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı Şirketin usulsuz hale dönüşen ihale işleminin bizzat tarafı olduğu ve 3. kişi sıfatını taşımadığı, kararda usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Şirket vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Şirket vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki itiraz nedenlerini yineleyip kararın hukuka aykırı olduğunu, Osmaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/79 Esas sayılı dosyası ile yargılama yapıldığını ve davacının taleplerinin reddolunduğunu, bu davanın da incelenmesi gerektiğini, Osmaniye İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/241 Esas, 2017/284 Karar sayılı derdest dosya varken yeniden dava açıldığını, öte yandan ihalenin feshi davasının da reddedildiğini bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava; yolsuz tescil hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 705., 1022/1., 1023. ve 1024. maddeleri.
3. Değerlendirme
1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 102 ada 12 parsel sayılı taşınmazın davacı Şirket adına kayıtlı iken, dava dışı Osmaniye Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü tarafından Osmaniye 1. İcra Müdürlüğünün 2012/5946 sayılı dosyası ile davacı aleyhine başlatılan takip neticesinde, 03.04.2015 tarihli ihale ile davalı Şirkete satıldığı, ihalenin kesinleşmesi ile de 23.10.2020 tarihinde davalı Şirket adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
2. Öte yandan, eldeki davada davacı aynı zamanda Osmaniye 1. İcra Müdürlüğünün 2012/5946 sayılı dosyasında borçlu olan şirket tarafından ihalenin feshi davası açılmış, davanın kabulüne dair verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay 12. Hukuk Dairesince kararın bozulması üzerine yapılan yargılama neticesinde, Osmaniye İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/403 Esas, 2016/94 Karar sayılı kararı ile, ihalenin feshi davasının usulden reddine karar verilmiş, verilen karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinlemiştir. Davacı Şirket tarafından açılan menfi tespit davasında ise, Osmaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/27 Esas, 2019/181 Karar sayılı kararı ile, davanın kabulüne ve davacı Şirketin Osmaniye 1. İcra Müdürlüğünün 2012/5946 sayılı dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, verilen bu karar da 10.07.2019 tarihinde kesinleşmiştir. Yine davacı tarafça Osmaniye İcra Hukuk Mahkemesinde şikayet; takibin taliki veya iptali; ihalenin feshine ilişkin dava yönünden yargılamanın iadesi davalarının açıldığı, söz konusu taleplerin de reddedildiği görülmektedir.
3. Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nın 1023. maddesinde "Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re'sen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih l990/4 Esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
4. Somut olaya gelince; davacı Şirket tarafından açılan menfi tespit davasında, çekişme konusu taşınmazın davalı Şirkete devrini sağlayan ihalenin dayanağı olan söz konusu takibe ilişkin davacı Şirketin borçlu olmadığının tespitine karar verildiği ve anılan kararın kesinleştiği anlaşılmakla birlikte; İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemesince, davacı Şirketin borçlu olmadığının mahkeme kararı ile tespit edilmesi sonucu davalı Şirket adına yapılan tescil işleminin yolsuz hale geldiği, davalı Şirketin ise yolsuz tescil işleminin tarafı olduğu, 3. kişi sıfatını taşımadığı ve TMK'nın 1023. maddesinde öngörülen iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceği kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Şöyle ki; davalı Şirketin iktisabının iyiniyetli olup olmadığının, başka bir ifade ile Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağının belirlenmesi gerektiğin de kuşku yoktur. Nitekim; TMK'nın 2. maddesi anlamında iyiniyetli olunduğunun anlaşılması halinde, yine aynı Kanun'un 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanılacağı ve edinimin korunacağı, aksi halde ise TMK'nın 1024. maddesi gereğince davalı Şirket adına olan tescilin yolsuz hale geleceği açıktır. Ne var ki, mahkemece bu konuda yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
5. Hal böyle olunca; davalı Şirketin iktisabının iyiniyetli olup olmadığının araştırılması, tarafların dayandığı tüm delillerin eksiksiz toplanması, toplanan ve toplanacak tüm deliller ile birlikte yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmektedir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davalı vekili için 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz eden davalıya iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
22.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.