Logo

1. Hukuk Dairesi2023/665 E. 2024/1955 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz bölümünün davacı adına tescili davasında, davalı Hazine aleyhine yargılama giderine hükmedilmesinin doğru olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı Hazinenin, davada yasal hasım konumunda bulunması nedeniyle hiçbir yargılama giderinden sorumlu tutulamayacağı gözetilerek, mahkeme kararının yargılama giderleri yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2020/391 E., 2022/257 K.

HÜKÜM/KARAR : Kısmen Kabul

Taraflar arasındaki kadastro sırasında tespit harici bırakılan çekişmeli taşınmaz bölümünün davacı adına tescili talepli davanın bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Mahkemenin 03.11.2022 tarihli ek kararı ile temyiz başvurusunun miktar yönünden reddine karar verilmiştir.

Ek kararın davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ...; ... ilçesi ... köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz bölümleri hakkında satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak iddiasına konu taşınmaz bölümlerinin adına tescili istemiyle dava açmıştır.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili; davacının iddiasına konu taşınmaz bölümlerinin kadim köy yolları olduğunu, eldeki davanın makul süre içerisinde açılmadığını, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olan çekişmeli taşınmaz bölümlerinin zilyetlik yoluyla kazanılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Tire 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.02.2016 tarih, 2014/448 Esas -2016/98 Karar sayılı kararı ile, kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

B. Bozma Kararı

Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 19.11.2019 tarih, 2016/13657 Esas- 2019/7485 Karar sayılı kararıyla: " Mahkemenin eldeki dava yönünden kesin hüküm olduğunu kabul ettiği Tire Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/957 Esas, 2011/57 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; eldeki dosya davacısı ... tarafından, 144 ada 5 parsel sayılı taşınmaz hakkında, taşınmazın kayıt maliki Hazine aleyhine, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak dava açıldığı, yargılama sonucunda davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verildiği ve kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği, eldeki dosyada ise davacı ... tarafından Hazine aleyhine, 144 ada 5 parsel sayılı taşınmaza komşu durumda bulunan tescil harici taşınmaz bölümlerine yönelik olarak satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak taşınmaz bölümlerinin adına tescili istemiyle dava açıldığı, şu halde her iki dava dosyasının tarafları ve hukuki sebepleri aynı olmakla birlikte talep sonuçlarının (konularının) birbirinden farklı olduğu, hal böyle olunca Sulh Hukuk Mahkemesinin anılan dosyasının somut dava bakımından kesin hüküm niteliğinde bulunmadığı, bu nedenle işin esasına girilerek taraf teşkilinin tamamlanması suretiyle toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

C. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen karar

1.Tire 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen temyiz incelemesine esas kararı ile; davacı yararına zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 06.05.2022 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen 20,15 metrekarelik kısmın davacıların murisi ... adına kayıtlı olan 144 ada 5 parsel sayılı taşınmaza eklenerek bu haliyle tapuya kayıt ve tesciline, aynı bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen 8,25 metrekarelik alan yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

2. Mahkemenin 03.11.2022 tarihli ek kararı ile davalı Hazine vekilinin temyiz başvurusunun miktar yönünden reddine hükmedilmiştir.

D. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen asıl ve ek kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

E. Temyiz Sebepleri

Davalı Hazine vekili temyiz dilekçelerinde; davanın, taşınmazın aynına ilişkin olduğunu ve temyize tabi olduğunu belirterek öncelikle ek kararın kaldırılmasını, işin esası yönünden ise eldeki davanın makul süre içerisinde açılmadığını, çekişmeli taşınmaz bölümlerinin Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup yol vasfında olduklarından zilyetlik yoluyla kazanılamayacağını, davacı yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığını, yapılan keşfin, alınan beyanların ve bilirkişi raporlarının yetersiz olduğunu, davalı Hazine yasal hasım olduğu halde aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

F. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü ve 17 nci maddeleri.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1 inci maddesi.

3. Değerlendirme

1.Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK'nın geçici 3 üncü madde 1 inci fıkrasında; “Bölge Adliye Mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” , 2 nci fıkrasında; Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun'un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur." , yine geçici 1 inci madde 2 nci fıkrasında da; “Bu Kanunun, senetle ispat, istinaf ve temyiz ile temyizde duruşma yapılmasına ilişkin parasal sınırlarla ilgili hükümleri Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan dava ve işlerde uygulanmaz.” hükümlerine yer verilmiştir. Mahkemelerce verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği 1086 sayılı HUMK’un 427 nci maddesinde hüküm altına alınmıştır. Anılan madde hükmünde, miktar ve değeri yasada belirlenen taşınır mal ve alacak davaları yönünden temyiz sınırı belirlenmiş, taşınmazlara ilişkin kurulan hükümlere yönelik düzenleme yer almamıştır. Hal böyle olunca; gayrimenkulün aynına ilişkin davalar 427 nci maddede öngörülen kesinlik sınırı kapsamında değildir. Somut olayda; dava, tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkin olup taşınmaz malın aynına yönelik bulunduğundan ve dava dosyasının geçirmiş olduğu safahat göz önüne alındığında, Mahkemece ek karar ile yukarıda yazılı nedenle davacının temyiz isteminin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Belirtilen nedenle Mahkemenin 03.11.2022 tarihli ek kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

2. Asıl karar yönünden davalı Hazinenin temyiz itirazlarına gelince; temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı HMK’nın geçici 3/2 nci maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun(HUMK) uygulanacağı davalar yönünden HUMK’un 428 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

3. Temyizen incelenen kararın bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla davalı Hazine vekilinin aşağıda yazılan sebepler dışında sunduğu temyiz itirazları kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

4. Ne var ki, eldeki davanın tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkin olduğu, davalı Hazinenin davada yasal hasım konumunda bulunması nedeniyle hiç bir yargılama giderinden sorumlu tutulamayacağı gözetilmeden davalı aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmiş olması isabetsizdir.

5. Anılan hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, HMK'nın geçici 3/2 nci maddesinin yollamasıyla HUMK'nın 438 inci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekmiştir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Mahkemenin temyiz talebinin reddine dair 03.11.2022 tarihli Ek Kararının KALDIRILMASINA,

2. Davalı Hazine vekilinin işin esasına yönelik yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddine,

3. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönden kabulü ile hüküm fıkrasının yargılama gideri ve harca ilişkin 3 ve 5 numaralı bentlerinin hükümden çıkarılmasına, hükmün 3. bendi olarak "Yargılama giderleri ve harcın, lehine tescil hükmü kurulan davacı üzerinde bırakılmasına" cümlesinin yazılmasına, hükmün 5. bendi olarak ise ''Davalı Hazine tarafından yapılan yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalı Hazineye ödenmesine'' cümlesinin yazılmasına, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3 üncü maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nın 438/7 nci maddesi gereğince hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Davalı Hazine harçtan muaf bulunduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

1086 sayılı HUMK'nın 440/III-1 inci maddesi uyarınca değer itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

07.03.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

- KARŞI OY -

1. Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.

2. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının kabul ve ret oranına göre taraflardan alınmasına karar verilmiştir.

3. Yargılama giderleri davacı tarafça temyize getirilmemiştir. Sayın Çoğunluk kısmen kabul edilen davanın tescil olması nedeniyle davalı tarafın yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle kararın bu yönden düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.

4. Sayın Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; yargılama giderlerinin kısmen kabul edilen dava yönünden davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur.

5. Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.

6. Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.

7. Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.

8. Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.

9. Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:

“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”

10. Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.

11. Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.

12. Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediyeler ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

13. Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.

14. Sayın Çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir. ¹

15. Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın Çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.

_____________________________

¹Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz. Kuru, Baki (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 6. Baskı, Ankara, s. 5339.

16. Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın Çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.

17. 4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.

18. Açıklanan nedenlerle davanın kısmen kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyelerin ise harçlardan muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin kabul edilen kısım yönünden davayı kazanan davacı üzerinde bırakılmamasının doğru olması karşında İlk Derece Mahkemesinin kararının onanması düşüncesinde olduğumdan Sayın Çoğunluğun düzeltilerek onama görüşüne katılmıyorum.