"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2717 E., 2023/1586 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 27. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/753 E., 2022/533 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda duruşma isteği değerden reddedilerek temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar dava dilekçelerinde; muris dedeleri ...’nun oğlu ...i vekil tayin ettiği, ...in de anılan vekaletname ile murisin maliki olduğu 716 ada 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazları murisin oğlu olan davalı ...’ye temlik ettiğini, Karadenizli olan murisin kızlara mal vermemek için muvazaalı olarak devri yaptırdığını, murisin zengin olduğunu ve taşınmaz satışına ihtiyacı olmadığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemişler; aşamada, 29.09.2017 tarihli dilekçe ile davacılar vekili taleplerini davacıların miras paylarına hasretmiş ve mirasçı ...’ın da müdahil olarak yanlarında davaya dahil edilmesini istemiş, mirasçı ...’a ilişkin talep Mahkemece reddedilmiştir.
II. CEVAP
Davalı; murisin, kızı ile diğer çocuklarından daha fazla ilgilendiğini, damadına maddi olarak yardım ettiğini, dükkan alıp sermaye verdiğini, kızından mal kaçırmasını gerektirecek bir durum olmadığını, babalarının ölümünden sonra kendisinin ve diğer kardeşlerinin kız kardeşlerine maddi-manevi desteğini esirgemediklerini, murisin geriye kalan mal varlığının 1985 yılında 23 milyon lira olduğunu, Bağdat Caddesinde miras kalan dükkan ve dairenin ½ paylarını davacıların murisi ve diğer mirasçıların yüksek bedelle sattıklarını, Kadıköy’de iş hanının yarı payının mirasçılara kaldığını ve halen adlarına kayıtlı olduğunu, murisin mal kaçırma kastının olmadığını, murisin 1985 yılında öldüğünü, davacıların annelerinin de gerçekleri bildiği için dava açmadığını, anneleri ölünce hemen eldeki davanın açıldığını, TMK’nın 2. maddesine aykırı davranıldığını, taşınmazı 4.750.000 TL'ye aldığını, babasının her işine koştuğunu, uzun süren hastalığında maddi ve manevi yardımda bulunduğunu, murisin kendisine minnet duyduğunu, kanser hastası olan murisin ameliyatlarını ve tedavisini özel hastanede yaptırdığını, 2 ay özel hastanede yattığını, 1975 yılında taşınmazların toplam değerinin 348.000,00 TL olduğu düşünüldüğünde kendi aldığı bedelin rayiçten düşük olmadığını, bedeller arasındaki farkın muvazaanın delili olmadığını, taşınmazı alım gücünün olduğunu, babası ile birlikte yıllardır müteahhitlik yaptığını, annesi doktor olan eşinin de maddi durumunun iyi olduğunu, babasına diğer kardeşlerinden daha fazla emek verdiğini, murisin, tedavisi için kayınvalidesinden borç alındığını, borcun ödemesinin de kardeşleri ... vasıtasıyla yapıldığını, murise hastalığı süresinde 9 milyon masraf yapıldığını, bunun üzerine murisin, diğer oğlu ...e talimat vererek taşınmazı kendisine devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 09.07.2020 tarihli ve 2017/214 Esas, 2020/102 Karar sayılı kararı ile; davalının babasına uzun yıllar baktığı, yaşı ilerlemiş olan murisin yaşadığı ağır sağlık sorunları ile en iyi şekilde ilgilendiği, bunun ahlaki yükümlülüğü aşan şekilde hizmet olduğunun kabulü ile semen olarak değerlendirilmesi gerektiği, murisin mirasçısından mal kaçırma kastı ile değil davalının kendisine sunduğu bakım hizmetine karşı temliki gerçekleştirdiği, satış işleminin ivazlı olması nedeniyle olayda muris muvazaasının uygulama yerinin bulunmadığı, davacılar tarafından muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 05.11.2021 tarihli ve 2020/1018 Esas, 2021/1521 Karar sayılı kararı ile; muris tarafından davalıya temlik edilen 716 ada 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazların tevhiden 45 parsel olduğu, 45 parselin de 42 parsel ile tevhit edilerek 716 ada 47 parsel olduğu ve 42 parselin murisle ilgisi olmadığı, muris tarafından temlik edilen 29 ve 30 parsellerin tevhidi sonucu oluşan 47 parsel sayılı taşınmaz yüzölçümüne oranlanarak muristen davalıya intikal eden payın belirlenmesi, davalı adına olan güncel tapu kaydına göre bağımsız bölümlerinin değerinin tespiti ile davacıların miras payına göre dava değerinin belirlenip harcın ikmali sağlandıktan sonra olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği ve davalı tanığı ...'ın beyanına göre muris tarafından ... ... adına alındığı belirtilen dükkan nitelikli taşınmazın da tapu kaydının araştırılarak dosya kapsamına alınmadığı, 47 parselin ilk tesis ve tedavülleriyle birlikte tapu kaydının celp edilmediği gerekçeleriyle istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına ve yeniden inceleme yapılmak üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; 716 ada 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazların 27.12.1984 tarihinde davalı ...'ye satış sureti ile devir edildiği, kök murisin 06.02.1985, davacıların murisi ...'ın 18.04.2017 tarihinde öldüğü, davacıların murisinin ölümü ile kök murisin ölümü arasında yaklaşık 33 yıl bulunduğu, davacılar murisinin belirlenen sürede muvazaa iddiasında bulunmadığı, her ne kadar muris muvazaası dosyalarında hak düşürücü süre ve zaman aşımı def'inin ileri sürülmesi mümkün değil ise de uzun süre sonra hakkın kullanılmasının hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirileceği, murisin ölümünden önce ciddi sağlık problemleri nedeniyle sağlık harcamalarının olduğu, özel hastanede tedavi ettirildiği, bakıma muhtaç hale geldiği, davalının bu süreçte murisin her türlü ihtiyacı ile ilgilendiği davalının babasına uzun yıllar baktığı, yaşı ilerlemiş olan murisin yaşadığı ağır sağlık sorunları ile ilgilendiği, bunun ahlaki yükümlülüğü aşan şekilde hizmet olduğunun kabulü ile semen olarak değerlendirilmesi gerektiği, murisin mirasçısından mal kaçırma kastı ile değil davalının kendisine sunduğu bakım hizmetine karşı temliki gerçekleştirdiği, satış işleminin ivazlı olması nedeniyle olayda yukarıda ilkeleri açıklanan muris muvazaasının uygulama yerinin bulunmadığı ve davacılar tarafından muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacıların muris ...'nun kızı ...'tan torunları, davalı ...'nin de murisin oğlu olduğu, maddi durumu iyi olan ve tedavi masraflarını karşılayabilecek durumda olan murisin davaya konu 716 ada 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazlarını ölümünden kısa süre önce vekili ... aracılığıyla oğlu....'ye devretmesinin haklı ve makul bir nedeni bulunmadığı, tarafların ortak murisinin dava konusu taşınmazları davalı oğluna mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik ettiği, miras bırakanın, sağlığında mirasçılar arasında her hangi bir şekilde malvarlığına yönelik paylaştırmada bulunmadığı, murisin, davacıların annesi olan kızı ...'a bedelini ödemek suretiyle taşınmaz satın aldığı savunulmuşsa da murisin kızına maddi destekte bulunmasının denkleştirmenin varlığına delalet etmeyeceği, tarafların ortak murisinin dava konusu taşınmazı davalı oğluna mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik ettiği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf başvurunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle:
a. Davacıların davalarını ispat edemediklerini, davacı tanıklarının duyuma dayalı beyanda bulunduklarını, bilgiye ve görgüye dayalı beyanları olmadığını, tanık olarak dinlenilen davacıların eşlerinin temlik tarihinde ailede dahi olmadıklarını, davacıların murisin kızından mal kaçırdığını iddia ettiklerini, oysa murisin müvekkili dışında iki oğlu daha olduğunu,
b. Murisin mal kaçırma kastı olmadığını, ölüm tarihi itibariyle 23 milyonluk mal bıraktığını, müvekkilinin müteahhitlik yaptığını ve taşınmazı alacak ekonomik gücü olduğunu, bedeller arası aşarı fark olmadığını, alım bedeli ile tespit edilen bedel arasında % 8'lik bir fark olduğunu, baba oğul arasında bu farkın normal olduğunu,
c. Müvekkilinin babasına çok hizmet ettiğini, murisin zengin olduğunu ancak mallarının satılması ile bunun mümkün olacağını, murisin kanser tedavisini İstanbul’un en lüks hastanesinde gördüğünü, taşınmazları olan murisin nakde ihtiyacı olduğunu, murisin ölümünden sonra oğullarının murisin ortağı ile borcu için anlaşma yaptıklarını ve borcun oğulları tarafından ödendiğini, hastaneye yapılan ödemelerin ispatlandığını,
d. Tanık beyanları ile haklılıklarının da sabit olduğunu, mirasçıların da lehe beyanda bulunduklarını, hatta davacıların kardeşlerinin dahi savunmalarını doğruladığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Dosya içeriğinden; mirasbırakan ....’nin kayden maliki 716 ada 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazları murise vekaleten oğlu ...in 27.12.1984 tarihinde murisin oğlu davalı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği, murisin 06.02.1985 tarihinde, eşinin 2000 yılında öldüğü, geriye mirasçı olarak 2017 yılında ölen kızı ....’in davacı çocukları ... ve ..., dava dışı çocukları ... ve ..... ile murisin oğulları...,... ve davalı ...’nin kaldıkları, dava konusu taşınmazlar dışında murisin adına kayıtlı başkaca taşınmazları da olduğu, 29 ve 30 parsel sayılı taşınmazların tevhidi ile 45 parsel sayılı taşınmazın, 45 ve 42 parsel sayılı taşınmazların tevhidi ile de 47 parsel sayılı taşınmazın oluştuğu ve 01.03.2017 tarihinde taşınmazda kat irtifakı tesis edildiği görülmüştür.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Muris muvazaasında 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, TMK’nın 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190/1 hükmü ise “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” düzenlemelerini içermektedir.
Somut olayda; davanın kazanılması halinde hak sahibi olacak davacıların kardeşi olan davalı tanığı ...’un davalının taşınmazı aldığı sırada müteahhitlik yaptığı, o sırada murisin hastanede yattığı, hastane masrafları çok olacağı için taşınmazın satılmasına karar verildiği, dışarıya satılmaması için de davalının taşınmazı aldığı, hastane masraflarının yüksek olduğunu bildiği, dedesinin annesini çok sevdiği, babasının maddi durumuyla ilgili sıkıntılarında dedesinin kendilerine yardım ettiği, iş kursun diye bakkal dükkan aldığı ve tapusunu annesinin üzerine yaptığı, her zaman yanlarında olduğu, muris öldükten sonra da annesi rahatsızlandığında dayılarının her zaman annesinin yanında oldukları ve maddi destek sağladıkları, mal kaçırmaya ilişkin duyduğu herhangi bir şey olmadığı yönünde beyanda bulunduğu, davalı tanığı olarak dinlenilen murisin oğlu ...in de murisin hastane masrafları olduğu, ağabeyinin maddi durumu kendilerinden daha iyi olduğundan babasının talimatı ile taşınmazı onun satın aldığı, herkesin bundan haberi olduğu, hastane masraflarını ağabeyinin ödediği, davacıların annesi ile aralarında hiçbir problem olmadığı, ablasının eşi iki sefer iflas ettiğinde babasının kendilerine maddi destek sağladığı ve eniştesine dükkan aldığı, tapusunu da ablasının adına yaptığı yönünde beyanda bulunduğu, murisin 1985 yılında öldüğü, davacı tanıklarının aile ile ilişkilerinin murisin ölümünden sonra başladığı ve beyanlarının duyuma dayalı olduğu, murisin temlik edilen taşınmazlar dışında başka taşınmazları da olduğu, murisin kızı ile arasının iyi olduğu hususları dikkate alındığında temliklerin mal kaçırma amacıyla yapıldığının davacı tarafça ispatlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davacıların iddialarını ispat edemedikleri gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yön itibariyle kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz eden davalıya iadesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
16.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.