Logo

1. Hukuk Dairesi2024/1601 E. 2025/1867 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hazine adına kayıtlı taşınmazın davacı tarafından kadastro öncesi zilyetliğe dayalı olarak tapu iptali ve tescil davası.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı tarafından ileri sürülen zilyetliğin, hava fotoğrafları, keşif raporları ve bilirkişi incelemeleriyle çelişen tanık beyanlarına dayandığı, taşınmazın meradan açma yapılarak kullanıldığı ve meralar üzerindeki zilyetliğin hukuken geçerli olmadığı gözetilerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/1233 E., 2023/1564 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ürgüp 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/390 E., 2023/204 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı ... vekili dava dilekçesinde; Nevşehir ili, Ürgüp ilçesi, ... köyü çalışma alanında bulunan 127 ada 63 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tescil edildiğini, taşınmazın esasen davacının annesi ...'e aitken 1980'li yıllarda davacıya bağışlanarak zilyetliğinin devredildiğini, davacı ve ailesi tarafından taşınmazın buğday, arpa, yulaf gibi tahıllar ekilerek kullanıldığını ve davacının tek başına zilyetliğinin 30-35 yıldır devam ettiğini ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine temsilcisi cevap dilekçesinde; davacının zilyetliğinin iktisaba elverişli olmadığını, davaya konu taşınmaza ilişkin olarak davacının eşi Ahmet Yorulmaz'a 09.09.2015 tarihli ecrimisil ihbarnamesi gönderildiğini ve ecrimisil ödemesi yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli ve 2017/36 Esas, 2019/339 Karar sayılı kararıyla; çekişmeli taşınmazın 1980'li yıllar ve öncesinde davacının ataları tarafından kullanıldığı, taşınmazın uzun süredir sürülü olduğu, ziraat bilirkişi raporunda taşınmazın en az 15 yıldır tarla olarak kullanıldığının bildirildiği, hava fotoğraflarında 1992, 1995 ve 2005 yıllarında sınırlarının mevcut olduğunun tespit edildiği, davacının taşınmazı kadastrodan evvel 20 yıl boyunca kullandığını ispat ettiği, ecrimisil ödemesinden önce davacı lehine zilyetlik şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü ile çekişmeli 127 ada 63 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile 36.447,89 m2’lik kısmının davacı adına tesciline, Hazine adına kayıtlı olan tapunun yüz ölçümünün düzeltilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine temsilcisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 16.06.2020 tarihli ve 2020/130 Esas, 2020/271 Karar sayılı kararıyla; fen bilirkişi raporunda tespit edilen yüz ölçümünden daha azı hakkında kabul kararı verilmesine rağmen kalan kısımla ilgili herhangi bir hüküm kurulmamasının isabetsiz olduğu, çekişmeli parselin tapu kaydının tümden iptali ile neresine tekabül ettiği belli olmayan alanın tesciline dair verilen kararın infaza elverişli olmadığı, kabule konu yerin ifraz krokisinde gösterilmesi gerektiği, yargılama giderlerinde hataların bulunduğu, ayrıca eksik inceleme ile karar verildiği, 3 kişilik ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi kurulundan rapor alınmadığı, komşu taşınmazların dayanaklarının uygulanmadığı, taşınmazın niteliğinin tartışılmadığı, yöntemince mera araştırması yapılmadığı, davacının babası ve kardeşi yönünden senetsiz araştırması yapılmadığı gerekçesiyle tarafların istinaf başvurusunun kabulüne, hükmün kaldırılmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin 10.06.2021 tarihli ve 2020/164 Esas, 2021/286 Karar sayılı kararı ile; dinlenen beyanlara göre taşınmazın kadastrodan öncesini de kapsayan kırk yıldan fazla zamandır davacı ve ailesi tarafından kullanıldığı, davacının dedesi ...'dan babası ...'a ondan da davacıya intikal ettiği, mera olarak kullanılan bir alan olmadığı, mera alanından katılan 1000 m2’lik alanla birlikte hükme konu alanın tarımsal üretim farklarının ziraat bilirkişi heyet raporu ile sabit olduğu, hava fotoğraflarına göre davaya konu alanın parselin geri kalanından ayrıştığı, taşınmazın 2008 yılından evvel 20 yıl boyunca kullanıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 27.11.2020 havale tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 38.139,56 m2’lik kısmın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine temsilcisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 27.10.2021 tarihli ve 2021/1025 Esas, 2021/1068 Karar sayılı kararıyla; kaldırma ilanında komşu taşınmazların kayıtlarının uygulanması ve mera araştırması yönünden komşu köylerden seçilecek yerel bilir kişilerin dinlenilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen gereğinin yapılmadığı, keşif tutanağında dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların imzalarının bulunmadığı, teknik bilirkişi raporu ekinde herhangi bir krokinin bulunmadığı, ziraat bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen 1000 m2’lik alanın sonradan ilave edildiğinin bildirilmesine rağmen bu kısmın krokide işaretlenmediği, jeodezi raporunda farklı tespitlere yer verilmesine rağmen gerekçeli kararında hangi rapora göre karar verildiğinin anlaşılmadığı, mera tahsisi yapılıp yapılmadığının araştırılması gerektiği, yargılama giderlerinin hatalı hesaplandığı gerekçesiyle tarafların İstinaf başvurusunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dinlenen tanık beyanlarına göre davaya konu taşınmazın 1970-1980 yıllarında davacının anne ve babası olan ... ve ... isimli şahıslar tarafından buğday, yulaf, çavdar ekilerek kullanıldığı, taşınmazın daha sonra ...'den kızı davacı ...'ye intikal ettiği, daha sonra da davacı tarafça ekilip biçildiği ve mera olarak kullanılmadığı, Kadastro Genel Müdürlüğünün 1985 yılında aero fotogrametri usulü ile yapılan kadastro paftası ile birlikte değerlendirildiğinde zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının çekişmeli taşınmazın 33.124,25 m2’lik kısmında mevcut olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, çekişmeli 127 ada 63 parsel sayılı taşınmazın 01.11.2022 havale tarihli fen bilirkişi raporunda yer alan 1985 yılına ait aero fotogrametri usulü ile yapılan krokide sarı çizgi ile gösterilen 33.124,25 m2’lik kısmının tapu kaydının iptali ile davacı adına ayrı bir parsel numarası verilmek suretiyle tesciline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 3 farklı keşifte dinlenilen aynı ve komşu köy yerel bilirkişi ve tanık anlatımları ile alınan raporlardan dava konusu taşınmazın dava edilen kısmının öncesinde davacının annesi ...'in babası ... ...'e ait olduğu, ...'dan kızı ...'e intikal ettiği, ... tarafından kızı olan davacı ...'ye verildiği, taşınmazın 1970'li yıllardan beri günümüze kadar tarım arazisi olarak kullanıldığı, kadimden beri veya tahsisli mera olmadığı, ancak yıllara dayalı kullanımın günden güne genişlediği, bu nedenle kadastro tespit tarihinden sonra genişletilen kullanımın dikkate alınmaması gerektiği, Mahkemece de 1985 yılına ait paftada sınırları oluşan kısım yönüyle tespit tarihine kadar kesintisiz zilyetliğin oluştuğuna yönelik kabulde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde; eksik araştırma ile karar verildiğini, davacının zilyetliğinin şekil, süre ve esas bakımından iktisaba elverişli olmadığını, taşınmazın öncesinin ne olduğu, zilyetliğin ne zaman başladığının ve sürdürülüş biçiminin olaylara dayalı olarak belirlenmediğini, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerden olup olmadığının içtihatlara uygun olarak denetlenmediğini, senetsiz araştırması yapılmadığını, teknik bilgiden yoksun ve hatalı bilirkişi raporuna itibar edildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava, kadastrodan önceki hukuki nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Dosyanın incelenmesinden; davaya konu 127 ada 3 parsel sayılı 1.171.372,14 m2 yüz ölçümündeki taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve tarım alanına dönüştürülmesi mümkün olan yerlerden olduğu belirtilerek 06.03.2008 tarihinde ham toprak vasfıyla davalı Hazine adına tespit edildiği, tespitin itirazsız olarak 10.10.2008 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 09.02.2017 tarihinde bağış ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açıldığı anlaşılmıştır.

Mahkemece 22.03.2018 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklardan bir kısmı taşınmazın 70 yıldır davacı ve ataları tarafından kullanıldığı, davacıya annesi İsmahan'dan geçtiği ve kendilerine intikal tarihinden beri davacı ve eşi tarafından kullanıldığı yönünde soyut ve genel beyanlarda bulunmuş, bir kısmı ise davacının en az 20 yıldır kullandığı, 5-10 yıldır kullandığı, 10-15 yıldır kullandığı,15-20 yıldır kullandığı yönünde beyanda bulunmuş olup keşif üzerine alınan ziraat bilirkişi raporunda da taşınmazın en az 15 yıldır tarla olarak kullanıldığı bildirilmiştir. Davaya konu taşınmaz üzerinde davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluşup oluşmadığı yönünden incelenmesi gereken dönem kadastro tespit tarihi olan 2008 tarihinden önceki 20 yılı kapsamakta olup 2018 yılında yapılan keşifte toplanan yukarıdaki delillerin zilyetlik süresi ve davacının atalarından kaldığı iddia edilen taşınmaz üzerindeki zilyetliğin kesintiye uğrayıp uğramadığı hususunda duraksama yarattığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, Mahkemece 10.11.2020 tarihinde yapılan keşifte davaya konu taşınmazın batısının uçurum olup eteklerindeki parselin mera olduğu, kuzeyinin bir bölümünün uçurum olup bir bölümünün mera otlarından olan yabani otları havi olduğu, güneyinde ve doğusunda hozan bırakılmış tarlalar olduğu, birkaç dönümlük kısmının sonradan sürülmüş olduğu, 1600-2000 rakım arasında yüksek bir konumda olduğu yönündeki hakim gözlemine yer verilmiş; düzenlenen üç kişilik ziraat heyeti raporunda kuzeyinin bir bölümünün mera olduğu, güneyinin hozan bırakılmış tarla, doğusunun hozan bırakılmış ve tırmanla ayrılmış tarla, batısının uçurum olduğu, kuzey tarafındaki 1.000 m2 alanın sınırındaki mera alanından yeni sürülerek taşınmaza katıldığı bildirilmiş, yine taşınmazın en az 30 yıldır tarımsal amaçla kullanıldığı kanaatine yer verilmiştir.

Mahkemece yapılan 3 farklı keşif üzerine düzenlenen jeodezi bilirkişi raporlarında taşınmazın 1976 ve sonraki hava fotoğraflarında zirai amaçla kullanılan kısımlarının değişkenlik gösterdiği, geçmiş tarihlerde kullanılan alanların yüz ölçümleri ile keşif sırasında kullanıldığı tespit edilen alanın büyük ölçüde farklılık gösterdiği, öte yandan jeodezi raporlarında tarımsal kullanım olmadığı bildirilen (B) ve (D) harfleriyle gösterilen alanların da tarımsal amaçla kullanıldığına dair dinlenen yerel bilirkişi beyanlarının düzenlenen raporlarla desteklenmediği, öte yandan 1957 tarihli hava fotoğrafında tarımsal kullanımın bulunmadığı anlaşılmakla ilk keşifte taşınmazın 70 yıldır kullanıldığına dair beyanın da doğru olmadığının anlaşıldığı tespit edilmiştir.

Toplanan tüm deliller değerlendirildiğinde; 1957 tarihli hava fotoğrafında taşınmazda zirai kullanım olmadığının belirlendiği, 2008 yılında yapılan kadastro çalışmasında ham toprak vasfıyla tespit edilen taşınmazın batı sınırında bulunan 270/66 parsel sayılı taşınmazın mera niteliğinde olduğu, 1976 yılından itibaren incelenen hava fotoğraflarında tarımsal kullanım tespit edilmiş ise de tarımsal amaçla kullanılan alanların yüz ölçümlerinin farklılık gösterdiği, Mahkemece yapılan keşifte taşınmazın sınırlarında mera bitkilerinin bulunduğu ve bir kısmının taşınmaza sonradan katıldığının tespit edildiği, yerel bilirkişi beyanlarının bir kısmının bilirkişi raporlarıyla doğrulanamadığı, Mahkemece davaya konu taşınmaz hakkında Kadastro Genel Müdürlüğünün 1985 yılında aero fotogrametri usulü ile yapılan kadastro paftası dikkate alınarak zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu kanaatine varılmış ise de kadastro çalışmalarından önceki bir tarihe ilişkin bu paftaya değer verilemeyeceği, son olarak 02.09.2022 tarihinde yapılan keşif üzerine düzenlenen ziraat heyeti raporuna göre taşınmazın kuzey, batı ve güney sınırlarının meraya özgü çok yıllık bitki örtüsü ile kaplı olduğu ve bu kısımlarla davaya konu alan arasında herhangi bir doğal ya da yapay sınırın bulunmadığı, keşfen saptanan hususlara ve taşınmazın dosya arasında bulunan fotoğraflarına göre taşınmazın meradan açma yapılarak kullanıldığının anlaşıldığı, meralar üzerinde sürdürülen zilyetliğin hukuken değer taşımayacağı göz önünde bulundurularak davanın reddi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Temyiz eden davalı Hazine harçtan muaf bulunduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

10.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.