Logo

1. Hukuk Dairesi2024/3479 E. 2024/6729 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalıya ait taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddiasıyla tapu kaydının iptali ve üzerindeki yapıların yıkımı istemine ilişkindir.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece kıyı kenar çizgisinin tespitinde usul ve yasaya aykırı davranılarak eksik inceleme ile hüküm kurulduğu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi heyeti oluşturulmadığı, idarece belirlenen kıyı kenar çizgisi ile keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisinin çakışıp çakışmadığı hususunun incelenmediği, taşınmazın 3. derece arkeolojik sit alanı sınırları içinde kaldığı hususunun araştırılmadığı ve bu konuda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan görüş alınmadığı gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2023/40 E., 2023/300 K.

Taraflar arasında görülen tapu iptali-terkin ve kal davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı, taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı Hazine vekili; kadastro çalışmaları sırasında ... adına tespit ve tapuya tescil edilen Bartın ili, .... ilçesi, .... Mahallesi 2492 parsel sayılı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek tapu kaydının iptaline ve üzerindeki yapıların yıkımına karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI, BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

1. Mahkemece ilk kararda; davanın kısmen kabulü ile bilirkişi raporu ve krokisinde (a) harfi ile işaretli 13.796,99 m2 miktarlı kısmın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptaline, krokide (A), (B), (C), (F), (G), (I), (J), (K) harfi ile gösterilen binaların kal'ine dair verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Dairece; 5841 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümle ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesi gereği tescilin dayanağı olan ilamın kesinleştiği ve davanın açıldığı tarihler arasında 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle ve yargılama giderleri yönünden Mahkeme kararı bozulmuş, Mahkemece ikinci kararda; bozmaya uyularak hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, kararın davacı Hazine vekili tarafından temyizi üzerine bu kez Dairece; 5841 sayılı Yasa'nın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmesinin doğru olduğu, ne var ki anılan Yasa'nın Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği, iptal kararından sonra davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin verilen kararın doğruluğundan söz edilemeyeceğine değinilerek işin esası hakkında 28.11.1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmak ve yargılama masrafları yönünden de 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak dava konusu taşınmazın 295 ada 1 parsele gittiği ve bir kısmının kıyı-kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile 22.07.2013 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda (e), (j), (m) ve (p) harfi ile gösterilen toplam 13.034,71 m²'lik kısmın tapu kaydının iptali ile tescil dışı bırakılmasına, taşınmaz üzerindeki yapıların kaldırılmasına karar verilmiş, kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince; dava konusu taşınmazın geldi kaydı olan parsele tapulama çalışmaları sırasında uygulanan tapu kaydının hükmen tesciline esas 1952/398 Esas ve 1952/399 Esas sayılı dava dosyalarındaki keşif zabıtları ve krokiler uygulanmak sureti ile dava konusu taşınmazın yerinin belirlenmesi, temyize konu dosya yönünden kesin hüküm ya da dava konusu taşınmazın niteliği bakımından güçlü delil olup olmadığının belirlenmesi, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuş, Mahkemece bozma kararına uyularak hükmen tescile esas dosyanın eldeki dosya açısından kuvvetli delil niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, kararın davacı Hazine vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince; ilgili kararlar incelendiğinde taşınmazın zilyetliği ile ilgili araştırma ve inceleme yapıldığı, kıyı-kenar çizgisi ile ilgili bir araştırma yapılmadığı, hükmen tescil davasının eldeki dosyada kuvvetli delil teşkil edeceğinin düşünülmesinin hatalı olduğundan bahsedilerek keşif sonrası alınan 22.07.2013 tarihli fen bilirkişisi raporu da dikkate alınarak toplanmış ve toplanacak deliller çerçevesinde davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; 22.07.2013 tarihli fen bilirkişi raporu ve ekindeki krokide gösterilen 13.034,71 m²'lik alanın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile krokide (e), (j), (m) ve (p) harfi ile gösterilen toplam 13.034,71 m²'lik kısmın tapu kaydının iptaline ve dava konusu parselden ifrazı ile kıyı-kenar çizgisi olarak terkinine karar verilmiş, ek karar ile 295 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 13.034,71 m²'lik kısmı hakkında hüküm kurulmadığı gerekçesi ile HMK'nın 305/A maddesi uyarınca 24.07.2013 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda belirtilen krokide (e), (j), (m) ve (p) harfleri ile gösterilen kısımlar ile 295 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 13.034,71 m²lik kısmı olmak üzere toplam 13.491.72 m²'lik kısmının tapu kaydının iptaline, dava konusu parselden ifrazı ile kıyı-kenar çizgisi olarak terkinine karar verilmiştir. Karara karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 14.09.2022 tarihli ve 2022/1956 Esas, 2022/5763 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali isteğinin yanında, taşınmaz üzerindeki yapıların yıkımına da karar verilmesi talep edilmiş olup davacının yıkım isteği yönünden HMK’nın 297/2. maddesine aykırı olacak şekilde olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden hüküm tesis edildiğine değinilerek HMK'nın 297. maddesi uyarınca, davacının dava dilekçesindeki tüm talepleri dikkate alınarak her bir talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

3. Mahkemenin 03.10.2023 tarihli ve 2023/40 Esas, 2023/300 Karar sayılı kararıyla; bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, 22.07.2013 tarihli fen bilirkişisinin raporunda (e), (j), (m), (p) harfi ile gösterilen 457,01m²'lik kısım ve bu kısma ilaveten 13.034,71 m² olarak tespit edilen kısım olmak üzere toplam 13.491,72 m²'lik kısmın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle anılan kısmın iptaline ve tescil harici bırakılmasına; dava konusu taşınmaz üzerinde dalga kıran, çekek alanı ve büfenin yer aldığı, bu yapıların kamu hizmetine yönelik oldukları, kullanımlarının kamusal oluşu gözetildiğinde kanuna aykırılık içermedikleri gerekçesiyle yapıların kaldırılması talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1.Davacı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; yenileme çalışmaları ile taşınmazın yüz ölçümünde artış meydana gelirken kıyı-kenar çizgisi içerisinde kalan alanın hangi sebeple küçüldüğünün bilinmediğini, bu hususta çelişki giderilmeden hüküm kurulduğunu, taşınmaz üzerindeki yapıların yıkılması talebinin reddinin de hatalı olduğunu, Hazine zararı doğmaması adına teminatsız olarak taşınmazın tapu kaydına ihtiyati tedbir şerhi konulması gerektiği halde bu talebin de reddedildiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

2.Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; kararın kabul yönünden hukuka aykırı olduğunu, kesin hüküm nedeni ile tüm taleplerin reddi gerektiğini, raporun hükme esas alınamayacağını, somut ve teknik verilere dayanılmadan hazırlandığını, eksik ve hatalı değerlendirmeler ile tesis edilen rapora dayanılarak hüküm verildiğini, rapora karşı itirazların gerekçesiz şekilde reddedilmesinin de savunma hakkının kısıtlanması mahiyetinde olduğunu bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava; çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali-terkin ve kal istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

Anayasa’nın "Kıyılardan yararlanma" başlıklı 43. maddesi,

3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4, 5 ve 9. maddeleri,

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 715 ve 999. maddeleri,

13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı,

28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı.

3. Değerlendirme

1.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Bartın ili, .... ilçesi, Kum Mahallesinde bulunan dava konusu 295 ada 1 parsel (eski 2492 parsel) sayılı, 14.616,22 metrekare yüz ölçümlü taşınmazın davalı ... adına kayıtlı olduğu, tapu kaydında çeşitli beyan ve şerhler ile "Bir kısmı 3. derecede arkeolojik sit alanı sınırları içerisinde kalmaktadır." şeklinde 28.11.2013 tarihli beyan tesis edildiği anlaşılmaktadır.

2.Hemen belirtilmelidir ki, uyuşmazlığın niteliğine göre öncelikle yöntemince kıyı-kenar çizgisinin belirlenmesi ve zemine uygulanması gerekir. Bu doğrultuda, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde idarece oluşturulmuş kıyı-kenar çizgisinin bulunup bulunmadığı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden sorularak belirlenmelidir. İdarece oluşturulmuş ve kesinleşmiş kıyı-kenar çizgisi var ise buna ilişkin karar ve dayanağı olan belgeleri ile kroki ve haritasının birlikte getirtilip mahallinde yerel ve teknik bilirkişi ile harita mühendisi aracılığıyla yapılacak keşifte araziye uygulanması, çekişme konusu taşınmazın yeri belirlenip harita üzerine işaretletilmesi gerekir.

3.İdarece oluşturulmuş kıyı-kenar çizgisinin bulunmaması yahut idari yargı yerinde iptal edilmiş veya oluşturulan harita 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilen ilkeye göre ilgililerine tebliğ edilerek kesinleştirilmemiş ve davalının itirazına uğramışsa adli yargı mahkemesince, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesindeki tanımlamalar dikkate alınarak aynı Kanun'un 5. ve 9. maddeleri ile 13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı, 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları gözönünde tutularak Kanun'un 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi kurulu aracılığıyla keşif yapılarak açıklanan kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı-kenar çizgisi oluşturulmalıdır. Mahkeme aracılığıyla bu çalışma yapılırken varsa idarenin önceden kıyı-kenar çizgisi oluşturmak için yaptığı saptamalar ve bu konuda kurulan komisyonun çalışmalarının ortaya çıkardığı bilimsel değerlerin bulunduğu da göz ardı edilmemelidir.

4.İdarenin kıyı-kenar çizgisi çalışmalarında o yere ilişkin kamu görevlilerince önceden oluşturulmuş komisyon çalışmalarını içerir kayıt ve belgeler getirtilmeli, bunlardaki verilerle Mahkemece kıyı-kenar çizgisi oluşturmak için bilirkişilerce yapılan çalışmalarda elde edilen veri ve bulguların örtüşmemesi durumunda, bunun nedenleri hakkında bilirkişilerden bilimsel gerekçelere ve maddi bulgulara dayalı, doyurucu ve denetime açık ek rapor alınmalıdır. Başka bir anlatımla, eldeki uyuşmazlıkta idari saptamalardan takdiri delil olarak yararlanılması zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.06.2003 tarihli ve 97/110 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Yapılacak bu araştırmalarla dava konusu taşınmazın kıyı-kenar çizgisinin hangi tarafında kaldığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlendikten sonra dosya içeriği, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan diğer tüm deliller birlikte tartışılıp değerlendirilerek uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir.

5.Somut olaya gelince; Mahkemece dava konusu taşınmazın toplam 13.491,72 m2'lik kısmının kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmak için yeterli bulunmamaktadır. Şöyle ki, yalnızca jeoloji mühendisleri ve fen bilirkişilerinden oluşan heyet ile keşif yapılmış, 3 kişilik jeoloji mühendisi bilirkişiler tarafından hazırlanan heyet raporunda kıyı-kenar çizgisinin belirlenmesinde takip edilen yöntemin sahada jeolojik çalışma, topoğrafik haritaların, hava fotoğraflarının, çevre imar planının incelenmesi olduğu, geçmişten günümüze kadar süren kentleşmenin mevcut kıyı-kenar çizgisinin belirlenmesinde etkin bulunduğu, etkin dalga ve su etkinliği bulunmadığı, çalışılan alan için mevcut kıyı-kenar çizgisine ait temel kriterlerin kumsal oluşumu, kentleşme karakteri, arazi varlığı, yörenin turizm değeri gibi hususlar olup çalışmada dikkate alındığı, taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kalan kısmının fen bilirkişi raporunda gösterildiğinden bahsedilmiş, fen bilirkişileri tarafından hazırlanan raporda ise Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün yazı ve ekindeki kıyı-kenar çizgisinin uygulandığına yer verilmiştir. Buna göre; Mahkemece 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi heyeti oluşturulmadığı, yapılan keşif sırasında araştırma çukurları açılmadığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eki olan krokide keşfen tespit edilen kıyı-kenar çizgisi ile idare tarafından onaylanan kıyı-kenar çizgisinin kroki üzerinde ayrı ayrı gösterilmediği, hazırlanan raporların ayrıntılı ve gerekçeli, maddi bulgulara dayalı, denetime açık ve hükme elverişli olmadığı, kıyı-kenar çizgisinin tespiti bakımından yapılan incelemenin yetersiz olduğu anlaşılmakla yukarıda belirtilen ilke ve uygulamalar doğrultusunda kıyı-kenar çizgisinin belirlendiğini söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Öte yandan, dava konusu taşınmazda tesis edilen taşınmazın bir kısmının 3. derecede arkeolojik sit alanı sınırları içerisinde kaldığına ilişkin beyan hususu da araştırılmamıştır.

6.Hal böyle olunca; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan taşınmaz üzerindeki yapıların yıkımına karar verilmesi halinde söz konusu yapıların yıkılmasının kültürel ve arkeolojik olarak bir önem arz edip etmediğinin sorulması, bundan sonra 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilmek suretiyle 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesindeki tanımlamalar, aynı Kanun'un 5. ve 9. maddeleri ile 13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı göz önünde tutularak 3621 sayılı Kanun'un 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi heyeti oluşturulup dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılması, gözlem çukurları açılarak bu çukurlardan alınan verilerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topoğrafik memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı-kenar çizgisinin tespit edilmesi, keşfen tespit edilen kıyı-kenar çizgisi ile idarece belirlenen kıyı-kenar çizgisinin fen bilirkişisi tarafından kroki üzerinde ayrı ayrı gösterilmesi, her ikisinin çakışmaması halinde çelişkinin nedenlerinin bilimsel verilere dayalı olarak bilirkişilere açıklattırılması, çevre parseller hakkında kesinleşmiş kıyı-kenar çizgisi bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa kesinleşen kıyı-kenar çizgisinin eldeki davada belirlenen kıyı-kenar çizgisi ile çelişip çelişmediğinin göz önünde bulundurulması, gerektiği takdirde bilirkişi kurulundan bu hususları da karşılayacak şekilde rapor alınması, raporda kıyı-kenar çizgisi içerisinde kalan kısmın renkli olarak belirtilmesi, dava konusu taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığının, kıyı-kenar çizgisi içerisinde ise ne kadarlık kısmının kıyı-kenar çizgisi içinde olduğunun duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, önceki bilirkişi raporları da dikkate alınarak çelişkiler olduğu takdirde bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin nedenlerinin de denetime açık, bilimsel verilere dayalı olarak bilirkişilere açıklattırılması, ondan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmektedir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Taraf vekillerinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Temyiz eden davacı Hazine harçtan muaf bulunduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,

Peşin alınan harcın istek hâlinde temyiz eden davalı ... Başkanlığına iadesine,

Dosyanın Amasra Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

09.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.