Logo

1. Hukuk Dairesi2024/362 E. 2025/556 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı vakfın, davalı belediye adına kayıtlı taşınmazın vakfa ait olduğunu ve yolsuz tescille davalı adına kaydedildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ve kendi adına tescilini talep etmesi üzerine, taşınmazın mülkiyetinin tespiti.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, taşınmazın davacı vakfa ait olup olmadığı hususunda yeterli araştırma yapılmadan, taşınmaz üzerindeki şerh, 1936 beyannamesindeki bilgiler ve davacı vakfın isim değişikliği gibi hususlar gözetilerek, HMK'nın 353/1-b.1. maddesi uyarınca, davacı lehine verilen tapu iptali ve tescil kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/559 E., 2023/2286 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/304 E., 2021/266 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; kadastro çalışmalarında eski 1771 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davacı vakıf adına tespit ve tescil edilmesi gerekirken malik hanesinin açık bırakıldığını, 1964 yılında davalının hasımsız olarak açtığı dava neticesinde hukuka aykırı olarak alınan karar doğrultusunda yolsuz şekilde davalı adına tescil edildiğini, söz konusu "Maşatlık" vasıflı parselin kısmen 2891 ada 1, 2892 ada 2 ve dava konusu spor sahası ve park vasıflı 2892 ada l parsel sayılı taşınmaz olarak ifraz edildiğini, kalan kısmın da yola kaydedildiğini, Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisinin 27.05.2013 tarihli ve 233/278 sayılı kararı ile 2891 ada 1 parsel ve 2892 ada 2 parsel sayılı taşınmazın davacı vakıf adına tescil edildiğini, dava konusu taşınmaza ilişkin talebin reddedildiğini, taşınmazın Eşhas-ı Hükmiyenin Emvali Gayrimenkuleye Tasarruflarına Mahsus Kanunu Muvakkat uyarınca oluşturulan listede, temessük kayıt örneğinde 1936 beyannamesinde yer aldığını, davacı vakfın unvanının Beyoğlu Musevi Hahamhanesi Vakfı iken Vakıflar Meclisinin kararıyla ... olarak tashih edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davacı vakıf adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacı vakfın başvurusunun taşınmazın 5737 sayılı Kanun'un geçici 11. maddesi kapsamına girmediği gerekçesiyle reddedildiğini, bu kararın iptali için dava açılmadığını, taşınmaz kaydında ... ... Vakfından mukataa şerhi bulunmakta olduğunu, davanın vakıflar idaresine ihbarı gerektiğini, Kadastro Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin dolduğunu, Vakıflar Kanunu'nun geçici 7. ve 11. maddelerinin idari düzenleme niteliğinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İhbar olunan İdare vekili; taşınmazın 1771 ada 1 parsel sayılı malik hanesi açık taşınmaz ile, yine malik hanesi açık 1923 ada 10 parsel ve İstanbul Belediyesi adına kayıtlı 1766 ada 4 parselden oluştuğunu, dava konusu edilen 2982 ada 1 parselin de 1766 ada 4 parselin ifrazından meydana geldiğini, tescil işleminin hukuka uygun olduğunu, 221 sayılı Kanun uyarınca davalı adına tescil edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEME KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 1936 yılına ilişkin beyannamede taşınmazın evveliyatı olan 1771 ada 1 parselin mevcut olduğu, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nda cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinemeyecekleri yönünden bir hüküm bulunmadığı, Vakıflar Kanunu'na eklenen geçici 7 ve 11. maddelerinde mal edinmeme nedeniyle cemaat vakıfları adına tescil edilmeyen taşınmazların bu vakıflar adına tescili için düzenlemeler getirdiği, taşınmazın davacı vakfa ait olduğu, buna rağmen yolsuz tescille davacı adına tapuya mahkeme kararı ile tescil edildiği, davanın süreye tabi olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; iddianın ispat edildiği, Vakıflar Kanunu'na eklenen ve davada dayanılan geçici maddeler 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 ve geçici 4. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen bir yıllık ek süreye istisna getirir nitelikte olmayıp idari bir düzenleme niteliğinde bulunduğu, davacı vakfın 5737 sayılı Kanun uyarınca geçici maddeye dayalı isteklerinin madde metninde belirtildiği üzere idareye başvuru ile talep edilmesi mümkün bulunduğu gibi, dava yoluyla öne sürülmesi halinde mahkemece de incelenebileceği hususunda tereddüt bulunmadığı gerekçesiyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun(HMK) 353/1-b.1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesine, hak düşürücü süre itirazlarının dinlenmediğini, idari başvurunun reddedildiğini, cetvelde bulunan taşınmazların beyana göre hazırlandığını, tescile esas olmayacağını, hükmen tescil edildiğinden yolsuz tecil bulunmadığını, o tarihteki kanuna göre işlem yapıldığını, mezarlık vasfı olmadığını, mezarlık olanların davacı adına tescil edildiğini, alınan bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu, 1936 beyannamesinde yer almasının vakfa aidiyetini göstermeyeceğini, mezarlıkların, içinde bulunduğu Belediyeye ait olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Dosya içeriğinden; İstanbul ili, Beyoğlu ilçesi, ... Mahallesi 1771 ada 1 parsel 117.509,10m2 mezarlık vasıflı taşınmazın nevi hanesinde ... ... Vakfından mukataalı olduğu belirtilerek 24.11.1953 tarihinde yapılan kadastro tespitinde 24.07.1952 tarihli beyanname, 205/85 Hahambaşılık tezkeresi, 25/CA/1252 tarih defter 97 sayfa 1 nolu temessük suretine istinaden 382,5 dönüm olarak yazılıyken kısmen 1923 ada 10, 1766 ada 4 ve bu parselde kaldığı, temessük sınırlarının aynen tatbik olunamamakla birlikte bir kısım hudutların yollar açılırken gaip olduğu, her üç parselin tamamının ölü ile medfun bulunduğundan mahalli durumun kabulü zaruri ve uygun bulunduğundan mezarlıklar hakkında kanun göz önünde tutularak “Yahudi Maşatlığı” olarak komisyona sunulduğu, komisyonun 03.08.1954 tarihli kararıyla, Musevi Cemaatine ait olduğu anlaşılan her üç taşınmazın da cemaatin hükmi şahsiyetinin tanınması hakkında vekiller heyetince alınacak karara göre mülkiyet tablosu doldurulmak üzere malik hanesinin ve evsafının boş bırakılmasına karar verildiği, Musevi Cemaati Merkez Mütevelli Heyetinin 16.07.1954 tarihinde heyet başkanlığına ilişkin mütevelli heyeti isimlerin yer aldığı belgeyi ekleyerek tescil talep ettiği, İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi(Kadastro Mahkemesi sıfatıyla) 17.01.1972 tarihli 1965/22 Esas, 1972/2 Karar sayılı kararı ile mütevelli heyeti tarafından Hazine adına tescile ilişkin taleple açılan davada cemaat namına mütevelli heyetinin dava açamayacağı, belli bir vakfı temsil etmediğinden dava açma ve takip yetkisi olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.06.1964 tarihli 1964/227 Esas, 1964/432 Karar sayılı kararı ile de İstanbul Belediyesi tarafından hasımsız olarak açılan davada 1771 ada 1 parsel mezarlık olarak kullanıldığından 221 sayılı Kanun'un 1. ve 7. maddeleri gereğince adına tescile karar verildiği, kararın 13.09.1964 kesinleştiği, taşınmazın 11.07.1988 tarihli imar işlemi ile 2891 ada 1, 2892 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlara gittiği, dava dışı 2891 ada 1(94.185m2 miktarlı mezarlık ve park) ve 2892 ada 2(9.575m2 miktarlı mezarlık) parsel sayılı taşınmazların İstanbul Belediyesi adına kayıtlı iken Vakıflar Kanunu geçici 11. maddesi gereğince 08.09.2011 tarihinde ... Vakfı adına tescil edildiği, vakfın unvan değişikliği ile 12.08.2015 tarihinde davacı vakıf adına tescil edildiği, dava konusu 2892 ada 1 parsel sayılı 5.259m2 miktarlı spor sahası ve park nitelikli taşınmazın davalı ... adına kayıtlı olduğu, davacı vakfın Vakıflar Kanunu geçici 11. maddesi kapsamında yaptığı 25.05.2012 tarihli başvurunun 27.05.2013 tarihli karar ile 2892 ada 2 ve 2891 ada 1 parseller ile 1923 ada 10 parsel yönünden kabul edildiği, dava konusu taşınmaz yönünden reddedildiği, dosya arasındaki 1936 beyannamesinde Hahambaşı tarafından idare edildiği belirtilen taşınmazlar arasında “Hasköy Musevi Kabristanı” şeklinde bildirildiği, Millet-i Mûseviye Hahambaşılığı Dersa’âdet tarafından Eşhas-ı Hükmiyenin Emvali Gayrimenkuleye Tasarruflarına Mahsus Kanun uyarınca verilen 19 Ağustos 1920 tarihli listede de “Hasköy’de Kabristan” şeklinde belirtildiği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlık Müdürlüğü listesinde Beyoğlu Hasköy Yahudi mezarlığının 2891 ada 1 parsel olarak yer aldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; vakıf, çok eski devirlerde bir din kurumu olarak ortaya çıkmış, geliştirilmiştir. İnsanların vakıf yoluyla sonraki nesillere iyi bir ad bırakmaları her devirde takdirle karşılanmıştır. Toplum yararına kullanıldığı sürece vakıf insanlığa büyük yararlar sağlamıştır. Hristiyanlıkta da vakıf yoluyla hizmetlerin kamu yararına yerine getirilmesi benimsenmiştir.(Dr. ... Bertan,Ayni Haklar Cilt 1,Sayfa 75) Esasen müslüman kişilerin müslüman olmayan ihtiyaç sahiplerine, müslüman olmayan kişilerin de muhtaç durumdaki müslüman kişilere mallarını vakfetmeleri geçerli sayılmıştır.(... ..., Ahkamül Evkaf,Mesele 57)

Davaya konu ve benzeri cemaat vakıfların padişah fermanı (buyruğu) olarak emri mahsusa ile kuruldukları, vakfiyelerinin bulunmadığı bir gerçektir. Anılan vakıf türlerinin iki yoldan geliştiği, ilk olarak bağımsız bir vakıf kurulduğu, sonra da kurulu vakfa mal özgülendiği, böylece ana vakfın mal varlığının çoğaltıldığı bilinen bir olgudur. Genellikle İstanbul’un belli semtlerinde ana vakıf niteliğinde büyük bir hayrî ya da dini vakıf kurulmuş, aynı cemaat hizmetinin görülmesine tahsis edilen diğer kurumlar da ana vakfın tüzel kişiliğine bağlanmışlardır. Ana vakfı emri mahsusa olarak ortaya çıkaran padişah fermanları genel içerik taşımamış, belli ve muayyen yer ya da yerlere hasredilmiştir. Söz konusu irade cemaatlerin kuruluş zamanları itibariyle dini ve hayri işlevlerini özgürce yerine getirmelerine olanak tanımak şeklinde anlaşılmalı ve bu sınırlar içerisinde düşünülmelidir. “irade-i mahsusanın” genişletilmesi günümüz mer-i hukukuna göre mümkün değildir. 1924 tarihli Lozan Sözleşmesi'nin 42. maddesinde öngörülen vakıflar ile dini ve hayri kurumların işlevlerinin değinilen sınırlar gözetilerek güvence altına alındığı da kabul edilmelidir.

Söz konusu vakıflara tüzel kişilik tanınması üzerine cemaat ve hayır kurumlarına ait malların adlarına kayıt edilmesi için yasayla bir süre tayin edilmiştir. Bu süre, 11.9.1329 (1913) tarihli kanunla 6 ay uzatılmış; takiben 25.2.1329 (1913) tarihli kanun ile tekrar 6 ay süre tanınmış, en son Emval-i Gayri Menkulenin Tasarrufu Hakkındaki 30.3.1329 (1913) tarihli Kanun'un 4. maddesi ile iki yıl süre verilmiştir.

05.06.1935 tarihinde yürürlüğe giren Vakıflar Kanunu'nun hükümet gerekçesinde ve Yasa'nın 1. maddesinde cemaatlerce idare olunan vakıfların “mülhak vakıf” olduğu açıklanmıştır. Yasa'nın geçici (muvakkat) maddesiyle mevcut cemaat vakıfları için onları idare edenlere Vakıf Genel Müdürlüğünce beyanname verme yükümlülüğü getirilmiştir. Vakfiyesi olmayan cemaat vakıflarının 1936 yılında verilmiş beyannamelerinin taşınmaz mal varlıklarını belli etme ve sonradan mal edinme bakımından “vakıfname” niteliğinde kabul edilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Bu itibarla bu tür vakıfların 1936 tarihinden sonra, nedeni ne olursa olsun taşınmaz mal edinemeyeceklerine ilişkin görüşler günümüze kadar uygulamaya yön vermiştir.

Ne var ki, Avrupa Birliğine uyum çalışmaları nedeniyle kabul edilen 4771 ve 4478 sayılı Yasalar, 1936 tarihli beyannamede yer almayan malların da edinilebilmesi yolunu açmış, ancak bu imkanı kurallara ve koşullara bağlamıştır. 4778 sayılı Yasa'nın 3. maddesi “cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler” hükmünü getirmiş, ikinci fıkrasında “bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceğini” açıklamıştır. 4928 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ise “cemaat vakıflarının bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten (15.7.2003) itibaren onsekiz ay içerisinde 2762 sayılı Yasa'nın birinci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca tescil isteğinde bulunabileceğini” bildirmiştir.

Yasa hükmünde sözü edilen ve 24.1.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan “ cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmeleri, bunlar üzerinde tasarrufta bulunmaları ve tasarrufları altında bulunan taşınmaz malların bu vakıflar adına tescil edilmesi hakkındaki yönetmelik” yukarıda izah edilen amaç ve kapsamı belirlemiş, 2762 sayılı Yasa'nın 1. maddesine dayanılarak hazırlanan 4. maddesinde edinilebilecek taşınmaz malların kapsamının “.... satın alma, vasiyet, hibe ve sair yollar...” biçiminde olacağı; 5. maddesinde “başvurunun Vakıflar Genel Müdürlüğüne yapılacağı belirtilmiş; a,b,c,d,e bentlerinde istenecek belgeler sayıldıktan sonra 6. maddesinde “başvurunun gerektiğinde ilgili bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarının görüşü alınarak yetkili Daire Başkanlığının görüşü ile birlikte, Vakıflar Genel Meclisince inceleneceği ve koşulların oluşması halinde vakfa yetki belgesi verileceği” öngörülmüştür.

20.02.2008 tarihinde 5737 sayılı Vakıflar Kanunu yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Anılan Yasa'nın 2. maddesi ile cemaat vakıfları ayrı bir vakıf türü olarak sayılmış; mülhak vakıf statüsünden çıkarılmıştır. Keza, aynı Yasa'nın 12. maddesinin 1. fıkrasında "vakıflar, mal edinebilirler, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilirler...", Geçici 7. maddesinde ise “Cemaat vakıflarının;

a) 1936 Beyannamelerinde kayıtlı olup halen tasarruflarında bulunan nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar,

b) 1936 Beyannamesinden sonra cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle halen; Hazine veya Genel Müdürlük ya da vasiyet edenler veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar, tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onsekiz ay içinde müracaat edilmesi halinde, Meclisin olumlu kararından sonra, ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescilleri yapılır. ” ,Aynı Kanun'un geçici 11. maddesi “Cemaat vakıflarının;

a) 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup malik hanesi açık olan taşınmazları,

b) 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup kamulaştırma, satış ve trampa dışındaki nedenlerle Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, belediye ve il özel idaresi adına kayıtlı taşınmazları,

c) 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup kamu kurumları adına tescilli olan mezarlıkları ve çeşmeleri, tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren oniki ay içinde müracaat edilmesi halinde, Meclisin olumlu kararından sonra, ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescil edilir.

Cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle Hazine veya Genel Müdürlük adına tapuda kayıt edilen taşınmazlardan üçüncü şahıslar adına kayıtlı olanların Maliye Bakanlığınca tespit edilen rayiç değeri Hazine veya Genel Müdürlük tarafından ödenir.” hükümlerini içermektedir.

Somut olayda ise Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.

Şöyle ki; dava konusu taşınmazda “... ... vakfından mukataalı” olduğuna ilişkin şerh bulunduğu, dava konusu taşınmaz ile beyannamede belirtilen taşınmazın aynı yer olduğu, dava konusu taşınmazı kapsayıp kapsamadığına ilişkin alınan bilirkişi raporunda yeterli açıklama yapılmadığı, aynı taşınmaz olduğunun nasıl tespit edildiğinin denetime elverişli bir şekilde açıklanmadığı gibi 1936 beyannamesinde taşınmazın Hahambaşı tarafından idare edildiğinden bahsedildiği, davacı vakfın isminin ... Vakfı iken değiştirildiği de gözetilerek taşınmazın davacı vakfa ait olduğuna ilişkin araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, taşınmazın ... ... Vakfı ile olan ilişkisinin tespiti, taşınmazın davacı vakfa ait olup olmadığının belirlenmesi, mahallinde alanında uzman bilirkişilerce tekrar keşif yapılıp kadastro işlemlerine dayanak temessük kaydı da uygulanarak dava konusu taşınmazın sunulan 1936 Beyannamesinde belirtilen taşınmazla aynı olup olmadığının, mezarlık vasfı bulunup bulunmadığının ve ne zaman sona erdiğinin tereddütten uzak bir şekilde tespit edilmesi suretiyle toplanan ve toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.