Logo

10. Hukuk Dairesi2024/8583 E. 2024/9048 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, ortağı olduğu limited şirkette 4/a sigortalısı gibi çalıştığı dönemde ödenen primlerin geçerliliği ve bu primlere istinaden emekliliğe hak kazanıp kazanmadığı hususunda Sosyal Güvenlik Kurumu işleminin iptali talebi.

Gerekçe ve Sonuç: Limited şirket ortaklarının 4/b (Bağ-Kur) kapsamında sigortalı sayılması gerektiği, davacının kendi işyerinden 4/a sigortalısı olarak bildirilmesinin yasal olmadığı ve 4/a kapsamında yeterli hizmet gününün bulunmadığı gözetilerek, davacının emeklilik talebinin reddine ilişkin Kurum işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf mahkemesinin ret kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/2243 E., 2023/2235 K.

KARAR : Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 20. İş Mahkemesi

SAYISI : 2020/115 E., 2021/285 K.

Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı Kurum vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi ... tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının ... Ofis ve Haberleşme Ürünleri Pazarlama Ticaret Limited Şirketinin eski ortaklarından olduğunu, 16.04.2019 tarih ve 5882887 sayılı dilekçe ile emeklilik için Sosyal Güvenlik Kurumu'na müracaat etmiş olduğunu, davacının emeklilik talebinin davalı Kurum tarafından 03.05.2019 tarih ve 63878141-205.02.01-E.6723454 sayılı cevabi yazı ile reddedildiğini, davacının ... Ofis ve Haberleşme Ürünleri Pazarlama Ticaret Ltd. Şti.'de sigortalı çalışan konumunda olduğunu, ancak davalı Kurumca 4/b statüsüne geçirildiğini ve dolayısıyla emeklilik şartlarından olan, son 1261 gününün 4/a kapsamındaki primlerden oluşması şartını sağlamadığı hususu gerekçe gösterilerek emeklilik talebinin reddildiğini, sehven 4/b'li gibi muamele gördüğünü, bu durumun da hak kaybına sebep olduğunu beyanla davacının 4/a üzerinden emeklilik şartlarını sağladığının tespiti ile davacıya ilk başvuru tarihinden itibaren emekliliğine karar verilmesini, mahrum kaldığı hak ve alacaklarının yasal faiziyle beraber davacıya ödenmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde; kanun hükmü gereğince iş yerlerinde kişinin kendisi ile hizmet akdi kuramayacağını, limited şirket ortaklarının 4/b (Bağ-Kur) kapsamında zorunlu sigortalı sayılmakta olduğunu, 5510 sayılı Kanun'un 53 üncü maddesi gereğince davacı kendi iş yerinden sigortalı gösterilemeyeceğinden Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı vekili tarafından Kurum aleyhine açılan Kurum işlemin ilişkin davanın esastan reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. İstinaf Sebepleri

1.Davacı vekili istinaf dilekçesinde, davacının 16.04.2019 tarihli Kuruma emeklilik talebiyle başvurusunun 03.05.2019 tarihli kararı ile reddedildiği, davacının dava dışı şirketteki ortaklığını yıllar önce devir ettiğini, şirkette 4/1-a sigortalısı olarak çalıştığını, Kurumca sehven 4/1-b kapsamına alındığı, tanık beyanının çalışmayı doğruladığı, bilirkişi raporunun hatalı değerlendirmeler içerdiğini, davacının çalışmasının 4/1-a kapsamında olduğunu ileri sürmüştür.

2.Davalı Kurum vekili istinaf dilekçesinde, hükümde yargılama giderleri konusunda maddi hata ve yazım hatası olduğunu, öncelikle 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesi şeklinde geçen ibarenin "davacıdan alınarak davalıya" verilmesi şeklinde tashih talebinin değerlendirilmesini olmadığı takdirde istinaf dilekçesi olarak kabul edilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının istinaf başvurusunun reddine, davalı Kurumun istinaf başvurusunun ise kabulü ile davanın reddi ile vekalet ücreti yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT düzenlemesine bağlı olarak belirlenen 4.080,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili, istinaf dilekçesi ile benzer nedenlerle eksik incelemeye dayalı kararın bozulmasını istemişlerdir.

2. Davalı vekili, Bölge Adliye Mahkemesince; Mahkeme kararı kaldırılarak yeni hüküm kurulduğunu, bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararıyla verilen hüküm tarihindeki asgari ücret tarifesine göre vekalet ücretinin belirlenmesi gerektiğini, İlk Derece Mahkemesi karar tarihine göre belirlenmesinin usul ve yasalara aykırı olduğunu beyanla kararın düzeltilerek onanmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davacının ortağı olduğu şirketten 4/1-a kapsamındaki sigortalılığının geçerliliği ile yaşlılık aylığı talebinin reddine dair Kurum işleminin iptali ve yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 506 sayılı Kanun'un ve 5510 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri.

3. Değerlendirme

1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, dosyada yer alan tüm bilgi ve belgelerin incelenmesinde taraf vekillerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

Üye ...'ın muhalefetine karşı, Başkan ... ile Üyeler ..., ... ve ...'nın oyları ve oy çokluğuyla,

25.09.2024 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY GEREKÇESİ

1. Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık “öncesinden 01.12.2004 tarihine kadar 4/a kapsamında sigortalılığı bulunan ve bu tarihte ortağı olduğu şirkette önceden gelen 4/a sigortalılığı nedeni ile ortağı olduğu şirkette 08.12.2004-16.04.2019 tarihleri arasında 4/a kapsamında sigortalı olarak Kurum tarafından primleri kabul edilen, sigortalı davacının 4/a kapsamında yılında yaşlılık aylığı tahsis isteminde bulunması üzerine, Kurumca 4/a kapsamında sigortalı olunamayacağı, primlerin 4/b kapsamında kabul edildiği ve buna göre yaşlılık aylığına hak kazanmayacağı yönündeki Kurum işleminin yerinde olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.

2. İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda davanın reddine dair karar verilmiş, tarafların istinaf etmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından "davacının 1479 sayılı Kanun/5510 sayılı Kanun 4/b ye tabi zorunlu sigortalı sayılması gerektiği, Kurum tarafından davacının kendi iş yerinden sigortalı olduğundan dolayı 4/a çalışmalarının iptal edilerek hizmetlerinin 4/b Bağ-Kur'a devredilmesi sonucu, davacının 4/a kapsamında yeterli hizmet günü olmadığı" gerekçesi ile davacının istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.

3. Kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile kararın onanmasına karar verilmiştir.

4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2 nci maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M./Sarı, S.: Türk Özel Hukuku, 6. Baskı, İstanbul 2011, s. 226-227). Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder.

5. Bunun yanında aynı Kanun’un “İyiniyet” başlıklı 3 üncü maddesinde de: “Kanunun iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre iyi niyet, bir hakkın kazanılması veya bir hukuki sonucun doğması yönünden mevcut bir engeli, bir eksikliği veya benzeri bir olguyu bilmemek ve hâlin gerektirdiği özen gösterilse dahi bilecek durumda olmamaktır. Ancak TMK’nın 2 nci maddesinde yer alan dürüstlük kuralı, aynı Kanun'un 3 üncü maddesinde düzenlenen iyi niyet ile birebir aynı niteliği de taşımamaktadır. TMK'nın 3 üncü maddesinde düzenlenen iyi niyet “hakların kazanılması” ile ilgili olduğu hâlde, Kanun'un 2 nci maddesinde yer alan dürüst davranma “hakların kullanılması” ve “borçların yerine getirilmesinde” söz konusu olur.

6. Güven teorisi, her iki tarafın menfaatleri arasında denge kurmayı amaçlar ve kaynağını dürüstlük kuralından alır. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu bir kişinin veya kuruluşun davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Temeli Alman Borçlar Kanunu’nda yer alan, borçlar hukuku mevzuatımızda düzenlemesi bulunmamakla birlikte gerek Türk hukukunda gerekse İsviçre hukukunda kendisine uygulama yeri bulan bu teori bir kimsenin kendi yarattığı dış görünüşün meydana getirdiği sonuçlara kendisinin katlanmasının gerekliliği, aksi yönde bir düşüncenin iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği kabulüne dayanır. Bu kapsamda yorum sırasında güven teorisinin uygulanması TMK'nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük ilkesinin gereğidir. Kanunun getirdiği güvenin korunmasına ilişkin hükümler yanında, tarafların sözlü veya yazılı davranışları bu güven ortamını sağlayabilir. Sağlanan güvenin, güven sorumluluğu kapsamında, hukuken korunması gerekir. Güven sorumluluğunda taraflar birbirlerinden bekledikleri güveni boşa çıkarmamalıdır. Bu itibarla güven teorisi hukuki güven, istikrar ve hakkaniyet düşüncesini esas alır. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Yasaya aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiyi de yararlandırmak zorundadır.

7. Devletin, iyi niyetli vatandaşın sosyal güvenlik hakkını koruması önemli bir güvencedir. Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkı olup aynı zamanda sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Bu nedenle de sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan davalarda Kurum tarafından icra edilen işlemlerin anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkını zedelememesine dikkat edilmelidir. Nitekim aynı esaslar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2020 tarih ve 2016/10-1602 Esas, 2020/711 Karar sayılı ilamında kabul edilmiştir.

8. Genel olarak idarenin, özel olarak da somut uyuşmazlıkta Sosyal Güvenlik Kurumun hukuki sorumluluğu idare işlevinden kaynaklanmaktadır. Varlık nedeni hizmet ve edim sunmak olan idare(Kurum), hizmetten yararlanan, hizmete katılan veya hizmetten etkilenen birey ile ilişkisini hukukun genel ilkeleri doğrultusunda hakkaniyet ve dürüstlüğü gözeterek hukuk çerçevesinde yürütmekle ve ortaya çıkan hak ihlallerini de mümkün olduğunca dava yoluna gidilmeden gidermekle yükümlüdür.

9. Yargıtay'ın 27.01.1973 gün ve E.1972/6, K.1973/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 gün ve A.1968/8, K.1973/14 sayılı kararında belirtildiği gibi, çok ciddi ve ağır ölçüde hukuka aykırı olmaları nedeniyle hiçbir hukuki değere sahip olmayan ve hukuken yok hükmündeki idari işlemler, yönetilenlerin gerçek olmayan beyan ve bilgilerle idareyi aldatarak yaptırdıkları işlemler, hile ile elde edilmiş işlemlerle idare edilenlerin kolayca anlayabileceği açık hataya dayalı işlemler hukuka aykırı olacakları için bir hak doğurmazlar ve idarece her zaman geri alınabilir.

10. Sosyal Güvenlik Kurumunun 28.09.2008 tarih ve 27011 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 5510 Sayılı Kanun Gereğince Sigortalı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi ve Sona Ermesi Hakkındaki Tebliğinin “V. Sigortalılık Hallerinin Çakışması Başlıklı” bölümünün 9. maddesinde “01/10/2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı oldukları halde, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden bu Kanun'un 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi prim ödemesi olanların sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar devam ettirilir.” şeklinde düzenleme ile 5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce başlayan sigortalılığın kesintiye uğrayıncaya kadar devam edeceği belirtilmiştir.

11. Somut uyuşmazlıkta davacının limited şirketin kurucu ortağı olduğu ve limited şirkette aynı zamanda 4/a kapsamında çalıştığı Kurumun 2004 yılında dahi bilgisi dahilindedir. Davacının şirket ortağı olduğu başlangıçta 4/b kapsamında sigortalılığının başlatılması gerekirken Kurum tarafından bu olgu bilindiği halde primler 4/a kapsamında tahsil edilmiş ve yaklaşık 15 yıl sonra yaşlılık aylığı tahsis isteminde bulunması üzerine Kurum tarafından hizmet akti ile çalışmadığı, şirket ortağı ve temsilcisi olduğu, bu nedenle 4/a kapsamında sigortalı olamayacağı, 4/b kapsamında sigortalı olması gerektiği, primlerin 4/b kapsamında değerlendirilerek buna göre yaşlılık aylığı şartlarını taşımadığı gerekçesi ile davacı sigortalının istemi reddedilmiş, alınan primler 4/b kapsamında işveren payı düşüldükten sonra değerlendirilerek aktarılmış ve borç çıkarılmıştır.

12. Davacının başlangıçta şirket ortağı ortak olduğu Kurumun kabulündedir. Davacının başlangıçta 4/a kapsamında değil, 4/a kapsamında sigortalı olacağı kabul edilse idi davacı sigortalı buna göre tutum alır ve 4/b kapsamında emeklilik şartlarını sonradan gerçekleştirebilirdi. Kurumun 506 sayılı yasa döneminde kabul ettiği 4/a sigortalılığı, genelgesi ile ara verilmediği için genelge ile 5510 sayılı yasa döneminde de kabul ettiği ve sigortalıda güven oluşturduğu sabittir. Kurumun güven oluşturup, kazanılmış bir durum yaratıktan yaklaşık 15 yıl sonra 4/a kapsamından çıkararak 4/b li kabul etmesi ve işveren payını çıkararak borç çıkarması hukuken korunacak bir davranış olmayacaktır. Zira davacının 4/a kapsamında ödediği primleri Kurum kabul etmiş ve değerlendirmiştir.

13. Diğer taraftan davacının şirket ortağı olması 4/b için yeterli değildir. Davacı iş sözleşmesinin unsurları olan iş görme, düzenli aylık ücret ve en önemlisi hukuki ve kişisel olarak bağımlı çalışan konumunda ise sigortalılığı 4/a kapsamında kabul edilmelidir.

14. Kaldı ki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 53/5 maddesine göre “Birinci fıkra hükmü saklı olmak üzere sigortalının, bu madde hükmüne göre sigortalı sayılması gereken sigortalılık halinden başka bir sigortalılık hali için prim ödemiş olması durumunda, ödenen primler birinci fıkraya göre esas alınan sigortalılık hali için ödenmiş ve esas alınan sigortalılık halinde geçmiş kabul edilir”. Anılan düzenlemede çok açık şekilde “başka sigortalılık hali için ödenen primin, esas alınan sigortalılık hali için ödenmiş ve bu halde geçmiş kabul edileceği” belirtilmiştir. Burada ödenen primin işçi veya işveren payına göre ayrılacağı açıklanmamıştır. Kaldı ki davacı sigorta bildirimleri yapılan şirkette ortaktır. Kişi-organ vasfındadır. Bu durumda bu kişi için primleri ödeyenin işveren olduğundan sözedilemez. 4/a kapsamında ödenen primlerin tamamının ayrım yapılmaksızın 4/b sigortalılığına aktarılması gerekir.

15. Kararın bu nedenle bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluğun onama kararına katılınmamıştır.