"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1546 Esas, 2023/1437 Karar
HÜKÜM : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/473 E., 2021/88 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
KARAR
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 2006/04729 sayılı tescilli tasarımın sahibi olduğunu, delil tespit dosyasında alınan bilirkişi raporunda, davalının internet sitesinde satışa sunduğu ürün ile müvekkilinin tasarımının benzer olduğunun ve davalı ürünün müvekkilinin tescilli tasarımına tecavüz oluşturduğunun belirtildiğini, bu rapor doğrultusunda delil tespiti dosyasında ihtiyati tedbir taleplerinin kabul edildiğini, davalının dava konusu ürünlerinin davacının tescilli tasarımına tecavüz oluşturduğu gibi haksız rekabet de teşkil ettiğini, müvekkilinin tasarımlarının birçok ödüle layık görüldüğünü, ürünlerin bu sektördekiler tarafından bilindiğini, davalı yanın bu ürünlerden haberdar olmadığının düşünülemeyeceğini ileri sürerek tasarıma tecavüzün tespitine durdurulmasına, önlenmesine ve tasarımdan doğan haklara tecavüz sureti ile üretilen, ithal veya ihraç edilen ürünlere, bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan araçlara el konulmasına, davalı yanın ihlal fiillerinin devamını önlemek üzere el konulan ürünlerin ve araçların imhasına, haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 500,00 TL maddi tazminat ve 50.000,00 TL manevi tazminatın, ihlalin tespit edildiği tarihten itibaren reeskont faizi ile tahsiline, mahkemece tespit edilecek zarara 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nun (6769 sayılı Kanun) 151 inci maddesi uyarınca makul bir payın daha eklenmesine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin dava konusu ürünü ile davacının 2006/04729 sayılı tasarıma konu olan "Me Too" isimli ürün arasında benzerlik bulunmadığını, taraf ürünlerinin çalışan koltuğu olduğu gözetildiğinde ortak olarak tespit edilen özelliklerin ürünün doğasından kaynaklandığını, tasarımların karşılaştırılması yapılırken bilgilenmiş kullanıcı kriterinin dikkate alınması gerektiğini, diğer yandan davacının üzerinde hak iddia ettiği fileli ofis koltuğu tasarımının piyasada birçok firma tarafından üretildiğini ve harcıalem hale geldiğini, dava konusu ürünün, müvekkili şirkete tebliğ edilen bilirkişi raporunun hemen ardından web sitelerinden, iyiniyet çerçevesinde kaldırıldığını, dava konusu ürünün satışının hiç olmadığı gibi satışa hazır halde bekleyen herhangi bir stoğunun da bulunmadığını, davacının tasarıma tecavüz ve haksız rekabet iddialarının yerinde olmadığını, bir zararının da bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalıya ait internet sitesinde satışa sunulan dava konusu ürün ile davacının tescilli tasarımı arasında bir benzerlik bulunmadığı, ancak dava konusu ürünün, davacıya ait internet sitesinde de yer alan "Me Too" adlı ürünle benzer olduğu, bu durumun haksız rekabet oluşturduğu, davacının davalının haksız rekabeti nedeniyle uğradığı zararının talep edilen 500,00 TL üzerinde olacağı, her iki tarafın aynı sektörde yer almaları, davacının bu ürünlerden dolayı uğrayabileceği ve müşteri azalmasının kendisinde yaratabileceği olumsuz etkileri gibi unsurlar dikkate alınarak 15.000,00 TL manevi tazminatın uygun görüldüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalı taraf eyleminin haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile bu eylemlerinin önlenmesine, 500,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren, 15.000,00 TL manevi tazminatın, delil tespitine konu olan raporun sunulduğu 13.09.2018 tarihinden itibaren yürütülecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, tasarım hakkına yönelik tecavüz açısından açılan dava ile manevi tazminat yönünden fazlaya ilişkin talebin reddine, hüküm özetinin Türkiye genelinde yayınlanan bir gazetede bir kez ilanına, masrafın davalı taraftan tahsiline karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince istinaf edilmiştir.
IV. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş, karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
V. TEMYİZ İNCELEMESİ
A. Dava ve Hukuki Nitelendirme
Dava, tasarıma tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ile önlenmesi, tecavüz oluşturan ürünlere el konulması, imhası, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, tasarıma tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ile önlenmesi, tasarıma tecavüz oluşturan ürünlere el konulması, imhası ile maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olup, mahkemece davalıya ait internet sitesinde satışa sunulan ürün ile davacının tescilli tasarımı arasında benzerlik bulunmadığı, ancak davacıya ait internet sitesinde yer alan "Mee Too" adlı ürün ile benzerlik bulunması nedeni ile davalının eyleminin haksız rekabet oluşturduğunun tespitine ve bu eylemlerin önlenmesine, 500,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, tasarım hakkına tecavüz ile buna ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince de taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir. Karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
SMK'nın “Tasarım ve ürün” kenar başlıklı 55 inci maddesinin dördüncü fıkrasında, tasarımın, bu kanun hükümleri uyarınca tescil edilmiş olması hâlinde tescilli tasarım, ilk kez Türkiye’de kamuya sunulmuş olması hâlinde ise tescilsiz tasarım olarak korunacağı hükme bağlanmıştır. Görüldüğü üzere tescilsiz tasarımlar daha önce belirli şartlar doğrultusunda Türk Ticaret Kanunu'ndaki haksız rekabet hükümleri ile korunmakta iken SMK'nın yürürlüğe girmesi ile birlikte tescilli tasarımların yanı sıra tescilsiz tasarımlar da bu kanun kapsamında koruma altına alınmıştır.
SMK'nın “Yenilik ve ayırt edicilik” kenar başlıklı 56 ncı maddesinin dördüncü fıkrasında tasarımın hangi hallerde yenilik unsuruna sahip olacağı düzenlenmiştir; bu hükme göre “Bir tasarımın aynısı; tescilli tasarım için başvuru veya rüçhan tarihinden önce, tescilsiz tasarım için ise tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten önce, dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış ise o tasarım yeni kabul edilir. Tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda farklılık gösteriyorsa aynı kabul edilir”. Madde kapsamında bir inceleme yapıldığında tasarımın geçerliliğinin mutlak yenilik şartının varlığına bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere tasarımın mutlak yenilik şartının varlığına ilişkin bu husus kamu düzeninden olduğundan bilirkişi resen araştırma yapmakla yükümlüdür.
Aynı Kanun'un 69 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre ise tescilli tasarımların koruma süreleri beş yıl olup, bu süre beşer yıllık dönemler hâlinde yenilenmek suretiyle toplam yirmi beş yıla kadar uzatılabilir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre tescilsiz tasarımların koruma süresi ise koruma talep edilen tasarımın kamuya sunulduğu tarihten itibaren üç yıldır.
SMK'nın 59 uncu maddesi ile korumanın sınırları çizilmiş olup, birinci fıkrasında "Tasarımdan doğan haklar münhasıran tasarım sahibine aittir. Üçüncü kişiler tasarım sahibinin izni olmadan koruma kapsamındaki tasarım veya tasarımın uygulandığı ürünü üretemez, piyasaya sunamaz, satamaz, ithal edemez, ticari amaçlı kullanamaz veya bu amaçlarla elde bulunduramaz ya da bu tasarım veya tasarımın uygulandığı ürünle ilgili sözleşme yapmak için öneride bulunamaz" şeklinde hüküm altına alınırken, ikinci fıkrasında "Tescilsiz tasarım, sahibine birinci fıkrada belirtilen fiilleri engelleme hakkını sadece korunan tasarımın aynısının veya genel izlenim itibarıyla ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kopyalanarak alınması hâlinde verir. Korunan tasarımın kendi tasarımından önce kamuya sunulduğunu makul yollarla bilmesi mümkün olmayan bir tasarımcı tarafından bağımsız olarak yapılan tasarımın koruma kapsamındaki tasarımdan kopyalanmış olduğu kabul edilmez" denilmiştir. Bu kapsamda tescilsiz tasarım sahibi, maddenin birinci fıkrasında sayılan fiillerin engellenmesini, sadece kendi tasarımının aynısının veya ayırt edilemeyecek seviyede benzerinin kopyalanması halinde isteyebilecektir. Ayrıca ilgili madde uyarınca tescilli tasarımın aksine tescilsiz tasarım hakkının kullanılabilmesi için ihlal edenin kötüniyetli olması gerekir.
Anılan Kanun'un "Koruma kapsamı ve koruma dışı hâller" kenar başlıklı 58 inci maddesinin birinci fıkrasında, tasarım sahibinin, kendi tasarımına kıyasla ayırt edici niteliğe sahip olmayan tasarımlara karşı bu Kanun'dan doğan haklarını kullanabileceği, ikinci fıkrasında ise tasarımcının tasarımı geliştirmede sahip olduğu seçenek özgürlüğünün derecesinin dikkate alınacağı hüküm altına alınmıştır. Yine bu maddenin üçüncü fıkrası uyarınca tasarım, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) kapsamında eser olarak kabul edilebiliyorsa, FSEK hükümlerine göre korunmaya devam edebilecektir. Beşinci fıkrası gereğince de 56 ncı maddedeki şartları karşılamak kaydıyla farklı veya eş birimlerden oluşan modüler bir sistemde bu birimlerin birbirleriyle sonlu veya sonsuz olarak çeşitli biçimlerde bağlantı kurmasını sağlayan tasarımlar korumadan yararlanacaktır. Buna karşılık, maddenin dördüncü fıkrasında, kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı tasarımlar, ürünün teknik fonksiyonunun zorunlu kıldığı görünüm özelliklerine sahip kısımlar ile başka bir ürüne mekanik olarak monte edilmesi veya bağlanması için belirli biçim ve boyutlarda üretilmesi zorunlu ürünlerin görünüm özelliklerine sahip olan tasarımların koruma kapsamı dışında bırakılacağı düzenlenmiştir. Bu fıkranın (ç) bendi uyarınca, Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamında yer alan hükümranlık alametleri ile bu kapsam dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, dinî, tarihî ve kültürel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği işaretlerin, armaların, nişanların veya adlandırmaların uygunsuz kullanımını içeren tasarımlar da koruma kapsamına alınmamıştır.
SMK'nın 81 inci maddesinde, hangi hallerin tasarıma tecavüz oluşturduğu sayılmış olup, dördüncü fıkrasında tescilsiz tasarımların, 57 nci maddeye göre kamuya sunulması halinde hak sahibinin, tasarım hakkına yönelik ihlallerden dolayı dava açmaya yetkili olduğu hükme bağlanmıştır.
Öte yandan kısaca belirtmek gerekirse kümülatif koruma, bir fikri ürünün birden çok mevzuatın koruma şartlarını aynı anda taşıması halinde o mevzuatların tamamı ile korunabilmesidir. Yani, bir fikri ürünün birden çok mevzuatın koruma şartlarını taşıması halinde hak sahibinin her bir yasal düzenlemeye birlikte dayanarak koruma talebinde bulunması ve mahkemelerce de eş zamanlı olarak her bir mevzuat hükümleri ile hak sahibinin tatmin edilmesidir (Cahit, Suluk/(Rauf, Karasu/Temel, Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara 2022, s. 20-21; Savaş, Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s.9). Diğer bir ifade ile; somut davada olduğu gibi tasarımın izinsiz kullanılmasının hem tasarım hakkına tecavüz davası, hem haksız rekabet davasına davacı yanca konu edilmesi kümülatif koruma olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımdan hareketle belirtmek gerekir ki, fikri ve sınai haklar belli şartların bulunması halinde kendi özel kanunları ile birlikte haksız rekabet hükümleri ile de kümülatif koruma ilkesinin bir yansıması olarak korunabilir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki; bu hakların haksız rekabet hukuku kapsamında da korunup korunmayacağının tespitinde ilgili hakkı düzenleyen özel mevzuatın dikkate alınması gerekir. Bu bağlamda, tescilsiz hak özel mevzuatın kapsamı dışında bırakılmışsa, tescil edilmemiş olan ilgili fikri sınai hakkın haksız rekabet hükümleri ile korunması mümkündür. Şayet, özel düzenleme tescilsiz hakkı da koruma kapsamına alarak şartlarını tespit etmişse artık haksız rekabet hükümleri uygulama imkânı bulmamalıdır. Meğer ki, yasal düzenlemede haksız rekabete ilişkin ayrı bir hüküm de bulunmuş olsun. Hal böyle olunca, kümülatif koruma ancak özel bir yasa hükmünün bulunması halinde gündeme gelebilmektedir.
Dairemizin eski uygulamalarında 6762 sayılı TTK'nin 57 nci maddesinin beşinci fıkrasında, ad, unvan, marka ve işaret gibi tanıtma vasıtalarının iltibasa meydan verebilecek surette kullanılmasının da haksız rekabet hallerinden olduğunun düzenlenmesi nedeni ile anılan haklara tecavüz ve haksız rekabetin kesiştiği alanda hem özel hükümler hem de haksız rekabet hükümleri ile kümülatif korunması gerektiği kabul edilmiş olmasına rağmen anılan maddenin karşılığı olan 6102 sayılı TTK'nin 55. maddesinde bu ibarelere yer verilmediği, bunun temel nedeninin madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, anılan ayırt edici işaretlere ilişkin karıştırılma, koşul, hüküm ve sonuçlarıyla birlikte kendi özel kanun hükmünde kararnamelerinde, yani MarkKHK'da, EndTasKHK'da, CoğİşKHK'da ve unvanla ilgili olarak TK'da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesinden kaynaklandığı, anılan cümle parçalarının burada yer almaları, haksız rekabete ilişkin hükümlerin fikri mülkiyete ilişkin düzenlemelerde kümülatif uygulanması yönünden gerekli görülemeyeceği, bu kapsamda, kanun koyucunun haksız rekabete ilişkin eski ve yeni hüküm bağlamında anılan gerekçelerle eski hükümden ayrılması ile kümülatif koruma yönünden yukarıda belirtilen özel hükümlerin getirilmesinin tescilli marka ve tasarım ile tescilsiz tasarımın tıpkı faydalı model ve patent hakkı gibi sadece 6769 sayılı Kanun kapsamında korunmasını yeterli bulduğu, hal böyle olunca, 6102 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara dayalı açılan davalarda, tescilli sınai haklar bakımından sadece özel kanun olan SMK hükümleri uygulanabilecek olup TTK'nın haksız rekabet hükümlerinin anılan özel hükümler yanında ve aynı anda uygulanmasının söz konusu olamayacağı, diğer bir ifade ile bu kapsamda kümülatif koruma uygulanmayacağı kabul edilmiştir.
Somut olayda davacı yanca dava açılmadan önce adına tescilli 2006/04729-1.1.7 sayılı çoklu tasarım hakkının davalı yanca ihlal edildiğinden bahisle delil tespiti yoluna başvurulduğu, bilirkişi tarafından davacının internet sitesinde yer alan "Me Too" ürün görsellerinin bulunduğu sayfasından yapılan tespitte, davalı yanın internet sitesinde yer alan ürün görsellerinin bu tasarımdan kopyalanarak üretilen ürünlere ilişkin olduğunun belirlendiği, davacı yanca değişik iş dosyasında düzenlenen bilirkişi raporu da delil olarak gösterilmek sureti ile davalının internet sitesinde sergilenen ürünlerinin davacıya ait tasarımlarla aynı olduğu, bu itibarla tasarım hakkına tecavüzde bulunulduğu, aynı zamanda haksız rekabet hükümlerine aykırı davranıldığı iddiası ile dava açıldığı, bilirkişilerce kök ve 27.10.2020 tarihli ek raporda, davacının tescilli tasarımı ile davalıya ait dava konusu ürün arasında benzerlik bulunduğu, bu durumun davacının tescilli tasarımına tecavüz oluşturduğu belirtilmişse de bu raporlarda yapılan ürün karşılaştırmalarının, mahkemenin 2018/72 D. iş sayılı dosyasında yer verilen ürün görselleri üzerinden yapıldığı, bu nedenle tescilli tasarıma tecavüzün bulunduğu yönünde rapor düzenlendiği, 24.12.2020 tarihli 2. ek raporda bu yanlışlığın fark edildiği, değişik iş dosyasında karşılaştırma yapılan ürünün 2006/04729-1.1.7 sayılı çoklu tasarımın değil, davacıya ait "... " isimli ürünle benzer olduğu, davacının tescilli tasarımında yer alan görsel ile dava konusu ürünün karşılaştırılmasında benzerlik bulunmadığı sonucuna varıldığı, dava dilekçesi kapsamından, tescilsiz tasarıma yönelik de dava açıldığının kabulünün gerektiği konusunda tereddüt bulunmamakta ise de yukarıda da açıklandığı üzere öncelikle tescilsiz tasarımının SMK hükümleri gereğince korunup korunmayacağı konusunda delillerin değerlendirilip tartışılması, başka bir anlatımla, davacıya ait "Mee Too" isimli ürünün kamuya ne zaman sunulduğu, dolayısıyla kamuya arzından itibaren üç yıllık sürenin geçip geçmediği, yenilik ve ayırt edicilik özelliklerini taşıyıp taşımadığı hususlarında inceleme ve araştırma yapılıp, bu özellikleri taşıdığının anlaşılması halinde SMK hükümleri doğrultusunda sonuca gidilmesi, taşımadığının belirlenmesi durumunda ise haksız rekabetin oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
VI. SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istekleri halinde ilgililere iadesine, 09.12.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y
Sayın çoğunlukla ortaya çıkan uyuşmazlık; haksız rekabet hukuku hükümlerinin fikrî mülkiyet hukuku hükümleriyle birlikte uygulanıp uygulanmayacağı (Kümülatif Koruma) noktasında toplanmıştır.
Kümülatif koruma ilkesi “mevzuattaki birden fazla hükümle korunabilme” anlamına gelmektedir. Bu durumda, bir kişinin gerçekleştirdiği fiilin birden çok hükmün koruma kapsamında olması halinde, hak sahibinin bu hükümlerden dilediğine başvurabilmesine kümülatif koruma denilmektedir. Fikri haklar bakımından kümülatif koruma ilkesi ise, bir fikri ürünün birden çok kanuni düzenlemenin şartlarını taşıması halinde, hak sahibine her koruma yoluna başvurma yetkisi tanınmasıdır. Bu ilke kapsamında bir kümelenmenin meydana gelmesi için mevcut bir fikri mülkiyet korumasına ek olarak haksız rekabet korumasının var olması gerekir. Kümülatif koruma ilkesinin söz konusu olduğu halde hak sahibi seçme zorunluluğuna tabi olmayıp şartlarını taşıması koşuluyla hukuki sebeplerden birine, birkaçına veya tamamına bu ilke kapsamında dayanabilmektedir.
Diğer yandan, taleplerin yarışması hali ile taleplerin seçimlik olması hali birbirinden tamamen farklıdır. Taleplerin seçimlik olması halinde hak sahibine aynı vakıa bakımından öngörülen birbirinden farklı ve birden fazla yaptırımdan birini seçme imkanı tanınmaktadır. Taleplerin yarışması veya yığılması halinde ise bundan farklı olarak aynı vakıa bakımından ileri sürülen talepler birbiri ile seçimlik olarak sunulmayan ve birlikte ileri sürülebilen farklı hukuki sebeplere dayandırılmaktadır. Hakların yarışmasından bahsedebilmek için aynı talebin dayandırılan her bir sebep bakımından haklı görülmesi gerekeceği gibi bu hukuki sebepler arasında özel hüküm-genel hüküm ilişkisi de bulunmaması gerekir.Nitekim bu korumada özel hüküm-genel hüküm ilişkisi bulunmamaktadır.
Taleplerin yarışması veya yığılması halinde aynı vakıa bakımından birbiriyle seçimlik nitelikte olmayan, birbirini dışlamayan, birlikte var olabilen farklı hukuki sebeplere dayanılarak talepte bulunulduğundan kümülatif koruma ilkesi gereğince taleplerin yarıştığının kabulü gerekir. Bu durumda, aynı vakıa bakımından ileri sürülen talepler birbirini dışlamayan, bir arada ileri sürülebilecek birden fazla hukuki sebebe dayandırılmaktadır.
Fikri mülkiyet koruması, sahibine mutlak nitelikte tekelci yetkiler sağladığından mütecavizin fiilinden sorumlu tutulması bakımından herhangi bir sübjektif şart aranmayacak ve mütecavizin her türlü izinsiz kullanımı sorumluluğunu gerektirecekken haksız rekabet korumasında durum farklıdır. Yine fikri mülkiyet korumasının konusu bizatihi fikri ve sınai hakkın kendisi iken, haksız rekabet koruması dürüst ve bozulmamış rekabet ortamını sağlamayı amaç edinmektedir. Fikri mülkiyet koruması sadece ilgili hak sahibini koruduğundan hakkın ihlali halinde yalnızca hak sahibi dava açma hakkına sahip olacaktır. Ancak haksız rekabet koruması rakiplerin yanı sıra tüketicileri de koruduğundan hak ihlali halinde rakiplerin yanı sıra tüketiciler ve meslek örgütleri de dava açma hakkına sahip olacaktır.
Özel kanunun genel kanunu bertaraf edebilmesi için hem konusunu eksiksiz düzenlemiş hem de genel kanundan daha kapsamlı ve üstün koruma sağlamış olması gerekir . Fikri mülkiyet korumasının haksız rekabet korumasını bertaraf edeceğinin kabulü halinde ise, tüketiciler ve mesleki örgütler fikri haklarda ortaya çıkan haksız rekabete karşı korunma imkanından mahrum kalacağından bu kabul yerinde olmayacaktır.
Sayın çoğunluk gibi, Fikri mülkiyet korumasının haksız rekabet korumasını bertaraf ettiği kabul edilirse fikri mülkiyet korumasına dayalı olarak açılan davada koruma konusunun şartları taşımadığı gerekçesiyle özel kanun kapsamında kalmadığı sonucuna varılırsa dava genel nitelikteki haksız rekabet koruması ile desteklenemeyeceğinden tecavüz eylemi kanıtlanamamış olacaktır . Bu itibarla, haksız rekabete ilişkin genel hükümler fikri mülkiyet koruması yanında ikinci dereceden değil, doğrudan uygulama alanı bulmalıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir hususda, hak sahibinin birden fazla talebini aynı davada istemesi halinde davaların yığılması gündeme geleceğinden, ortada tek bir dava olmasına rağmen esasında talep sayısı kadar dava bulunmakta olup hakim her bir talep bakımından ayrı ayrı karar verecektir. Bu halde mahkemece her ne kadar talepler birlikte incelenecekse de, bu talepler birbirinden bağımsız taleplerdir. İşte işbu davayı diğer davalardan ayıran da bu dava türünün davacının talepleriyle değil, bu talepleri haklı gösterecek hukuki sebeplerle ilgili bir durum olmasıdır. Bu halde hak sahibi dilediği koruma modeline başvurarak zararının giderilmesini talep eder. Kümülatif koruma kapsamında davacının ihlal edilen hakkı için hem haksız rekabet korumasına hem de fikri hak korumasına birlikte başvurması halinde davacı ya fikri hak korumasına göre yada haksız rekabet korumasına göre tek bir tazminat alabilecektir. TBK m.60’a göre: “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” Bu hükme göre davacı talebini hangi hukuki sebebe dayandırdığını belirttiyse hakim buna göre tazminata karar verir ancak belirtmediyse hakimin davacıyı zorlama yetkisi olmadığından hakim zararı en iyi giderim imkanı veren talep sebebine göre hüküm kurar. Zira tazminatın işlevi mütecavizin zararını karşılamak olup aynı haksız eylem birden fazla hukuk kuralını ihlal etse dahi oluşan zarar tektir.
Sayın çoğunluk, SMK sonrası sınai hakların haksız rekabet hükümleriyle korunmayacağı yönündeki görüşünün temel dayanaklarından bir gerekçesi de, 6762 sayılı TTK.nun 57/5.maddesi ile 6102 sayılı yeni TTK.nun 55/1.a.4.maddesi arasındaki farklılığa dayandırmaktadır. Bu itibarla bu hususda incelenmelidir. 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın karıştırılma ihtimaline ilişkin 54/1.a.4 hükmü ve gerekçesi, -henüz SMK kabul edilmeden önceki dönemde- fikrî mülkiyet haklarının bu hüküm kapsamında korunabilirliği hususunda tereddütlere neden olmuştur. Bu tereddüt, temelde hükmün 6762 sayılı eski TTK.nun 57/5.maddesine göre daha dar kapsamlı kaleme alınarak “mal, iş ürünü, faaliyet veya iş” ifadesinin tercih edilmesinden kaynaklanmıştır. Mülga 6762 sayılı TTK.nun 57/5.maddesi aynen” Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak” hükmünü haiz iken 6102 sayılı yeni TTK.nun 55/1.a.4.maddesi aynen “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” hükmünü haizdir.
TTK m. 54/1.a.4 hükmüne ilişkin madde gerekçesi aynen şu şekildedir: “Bu bent karıştırılmayı, yani 6762 sayılı Kanunun 57 nci maddesinin (5) numaralı bendinde kullanılan terimle iltibası düzenlemektedir. (4) numaralı alt bendin ilkeleri ve amacı, 6762 sayılı Kanunun 57 nci maddesinin (5) numaralı bendi ile özdeş olmasına rağmen lafızda farklıdır. Ancak, bu değişiklik 6762 sayılı Kanundaki hükmün öğreti ve mahkeme kararlarındaki birikiminin feda edilmesi, uygulanamaz kabul edilmesi anlamını taşımamaktadır. Çünkü, karıştırılma (iltibas) kavramı, pozitif hukuklar üstü anlamı ve işlevi ile varlığını sürdürmektedir. MarkKHK "iltibas" yerine "karıştırılma"yı kullandığı ve bu terim öğreti ve içtihatlarda yerleşmeye başladığı için, burada da aynı terim tercih edilmiştir. Bu sebeple bentte basit ancak kapsamı geniş bir ifadeye yer verilmiştir. "Karıştırılma", yanıltmayı, kandırmayı, yanlış algılattırmayı da kapsar. Hüküm, karıştırılmayı dış görünüş (tanıtım, takdim-görsellik) ve duyuruş (ses yönünden benzerlik) bağlamında düzenler. İç benzerlikten doğan karıştırılma (meselâ elektrik devrenin veya yarı iletken topografyasının benzerliği) hükmün kapsamı dışındadır. İç benzerlik "karıştırılma" kavramı ile tanımlanmaz. Dış görünüm koruması, takdim, şekil, tasarım ve donanım korumasıdır. Karıştırılma nesnel değerlendirmeyi gerektirir. 6762 sayılı Kanun hükmü, başkasının "ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları ile iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları" cümle parçasına yer vermiştir. Oysa, anılan ayırt edici işaretlere ilişkin karıştırılma koşulu, hüküm ve sonuçlarıyla birlikte kendi özel kanun hükmünde kararnamelerinde, yani MarkKHK'da, EndTasKHK'da, CoğİşKHK'da ve unvanla ilgili olarak TK'da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Burada tekrar edilmeleri hem gereksizdir, hem de yorum güçlüklerine sebep olmaktadır. Anılan cümle parçalarının burada yer almaları, haksız rekabete ilişkin hükümlerin fikrî mülkiyete ilişkin düzenlemelerde kümülatif uygulanması yönünden de gerekli görülemez.” şeklindeki ifadeden, esasen hâlihazırda kümülatif koruma ilkesinin geçerli olduğu, ancak bu ilkenin varlığının da belirtilen cümle parçalarının maddede yer almalarını gerektirmediği anlamı çıkmaktadır. Dolayısıyla, gerekçedeki ifadelerin kümülatif uygulama ilkesini destekler şekilde anlaşılması ve TTK’nın karıştırılma ihtimaline ilişkin düzenlemesinin, fikrȋ mülkiyet mevzuatının yanında, ondan bağımsız olarak uygulanabileceğinin kabulü gerekir. Şu hususun özellikle belirtilmesi gerekir: özel hukuki düzenlemelerin korudukları konu ile haksız rekabetin koruduğu konu farklıdır. Şöyle ki, bir markanın taklit edilmesi marka hakkına zarar verebileceği gibi haksız rekabete de yol açmaktadır. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere ayırtedici işaretlerin ayrı ayrı sayılmamış olması, fikri mülkiyete ilişkin düzenlemelerle haksız rekabet hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez. (Prof. Hamdi Yasaman – Prof Reha Poroy, Ticari İşletme Hukuku, 20. Baskı. 2024, s. 410. vd) SMK hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle TTK.nun haksız rekabet hükümleri kadük hale gelmemiştir. Aksinin kabulü aşkın yorumdur.(Prof.Arslan Kaya-Prof.Koray Demir,Rekabet ve Haksız Rekabet Hukukunun Esasları, Baskı 2024, s.122 vd) Haksız rekabet koruması fikri haklar korumasını tamamlayan bir konumda olmayıp bağımsız ve kendi kurallarını takip eden bir koruma olduğundan haksız rekabet kaynaklı talepler fikri haklar korumasından bağımsız olarak ileri sürülür. O halde korumanın şartları mevcut olduğu halde haksız rekabet hükümleri fikri mülkiyet hukukuna ilişkin hükümler yanında doğrudan ve birinci dereceden uygulama alanı bulur (Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku 5.Bası s.37, 2012)
TTK’nın karıştırılma ihtimaline ilişkin düzenlemesi, mehaz İsviçre hukukundan aynen aktarılan başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almaya ilişkin TTK m. 55/1.a.4’tür. Bu hükümle, ürünlerin kaynağı konusunda tüketicinin kafasını karıştırma ihtimali olan fiillerin engellenmesi, piyasada açıklık ve şeffaflığın sağlanması amaçlanmakta, bu suretle rakiplerin yanı sıra tüketicilerin ve toplumun da menfaatleri korunmaktadır. Piyasada oluşması muhtemel karışıklığın engellenmesi, rekabetten beklenen işlevlerin sağlanması açısından da önem taşımaktadır.
Öte yandan AB hukukunda da kümülatif koruma ilkesi açıkça kabul edilmiştir. Yönerge ve Tüzük Tasarısı‟ndaki düzenlemelerde tasarımların marka, patent, faydalı model gibi Topluluğun fikri mülkiyet mevzuatı ile korunmasının üye ülke hukuklarındaki fikri mülkiyet mevzuatına göre ayrıca korunmalarına engel olmayacağı belirtilmiştir. Ancak, kümülatif olarak koruma üye ülke mevzuatlarına bırakılmış olup, ilkenin nasıl uygulanacağı gösterilmemiştir. Sınai Mülkiyet Kanunun genel gerekçesi ve madde gerekçeleri incelendiğinde, Sınai mülkiyet haklarının kanunla düzenlenme ihtiyacı yanında, uluslararası sözleşmeler ve AB mevzuatıyla uyumun arttırılması ve daha nitelikli ve etkin işleyen çağdaş bir sınai mülkiyet sistemine geçişin sağlanması için mevcut sistemin revize edilmesi gereğinin ortaya çıktığı, bu çerçevede marka, coğrafi işaret, tasarım, patent ve faydalı model haklarına ilişkin önemli yenilikler getiren düzenlemelerin yapıldığı, mevcut sistemde yer almayan geleneksel ürün adı korumasının sisteme dahil edildiği ve düzenlemelerde Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması (TRIPS), Paris sözleşmesi, yeni 2015/2436 sayılı Avrupa Birliği (AB) Marka Direktifi ve 2015/2424 sayılı AB Marka Tüzüğü, Patent kanunu anlaşmasına (PLT) uygun olarak kanunun hazırlandığı belirtilmiştir. Dolayısıyla kümülatif koruma AB müktesabına da uygundur.
Sonuç olarak; Dairenin hiç değişikliğe uğramadan süre gelen görüşünde bir değişiklik yapılmasını gerektirecek hukuki bir değişiklik bulunmadığından kümülatif korumanın uygulanması gerektiği kanaatiyle kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmamaktayız.