Logo

2. Hukuk Dairesi2023/1705 E. 2023/6089 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Boşanma davasına karşı açılan ziynet alacağı davasında, ziynet alacağının miktarının belirlenmesi için davacıya kesin süre verilip verilmeyeceği ve alacağın ispat edilip edilmediği hususundaki uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Belirsiz alacak davasında, alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün hale geldiğinin tespiti mahkemece yapılıp davacıya talepte bulunması için iki haftalık kesin süre verilmesi gerektiği, bu süre verilmeden taleple bağlı kalınarak hüküm kurulmasının usule aykırı olduğu gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

...

MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/2839 E., 2022/3611 K.

... : ... vekili Avukat ...

DAVALI-DAVACI : ... vekili Avukat ...

DAVA TARİHİ : ...

KARAR : Başvurunun esastan reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ : Samsun 1. Aile Mahkemesi

SAYISI : 2018/782 E., 2022/258 K.

Taraflar arasındaki boşanma ve ziynet alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın kabulüyle tarafların boşanmalarına ve boşanmanın fer'îlerine, kadının ziynet eşyalarına yönelik birleşen davasının ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1.... erkek vekili dava dilekçesinde özetle; kadının evlendikten sonra tayinini ortak konutun olduğu yere aldırmak konusunda bir girişimde bulunmadığını, bu hususta tercih ve talepte bulunmadığını, ailesinin yanından ayrılmak istemediğini, evlilik sorumluluklarını taşımadığını, evlendikten sonra uzunca süre raporlu ve izinli olmasına rağmen kök ailesinin yanında vakit geçirdiğini, ortak konutta kaldığı kısa süre zarfında kendi ailesinin misafirlerini ağırladığını, erkeği ve erkeğin ailesini azarladığını, misafir olarak geldiklerinde gereken güler yüzü göstermediğini, hiçbir sebep yok iken evi habersiz terk ettiğini, bir akşam oturdukları sırada kadının babasının telefonla erkeği arayarak erkeği ve ailesini kötülediği, erkek ve erkeğin ailesi için “yalancı onlar, yaramaz insanlar,bırak şunları” şeklinde söylemlerde bulunduğunu, bunun üzerine erkeğin, kadının babası ile konuşmak istemediğini, 06.08.2018 tarihinde kadının evden ayrıldığını, 04.09.2018 tarihinde ise ortak evi kamyonla boşalttığını, 3.000,00 Amerikan dolarını, şirket arşiv kayıtlarını, yeni alınmış Laptop ve kıymetli evrakları, şirkete ait 18.000,00 TL civarındaki parayı alarak evde hiç bir eşya bırakmadan götürdüğünü ileri sürerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca tarafların boşanmalarına, erkek yararına 30.000,00 TL maddî, 30.000,00 TL manevî tazminatın yasal faizi ile birlikte kadından tahsiline, ev eşyalarının erkeğe iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

2.... erkek vekili birleşen davaya cevap dilekçesinde özetle; kadının tüm eşyaları alarak evden ayrıldığını, evlilik birliği içinde alınan ev ve aracın söz konusu olmadığını, borçların taksile ve kredi kartları ile ödendiğini, düğünden sonra altınların kadın tarafından alındığını ve saklandığını, kadının altınları üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmadığını, kadının beyan ve iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürerek kadının ziynet alacağı talebiyle açtığı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1.Davalı-davacı kadın vekili asıl davaya cevap dilekçesinde özetle; tarafların evliliğinden sonra kadının Samsun'a tayin yaptırabilmek için arayışlara girdiğini ancak tüm başvurularının olumsuz sonuçlandığını, kadının Samsun'a tayin istemediği yönündeki iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu, izinli olduğu sürelerde ise eşinin yanında Samsun'da kaldığını, bir gün kadın hamile iken ortak konuta geldiğinde kapıyı açan olmayınca kapıyı anahtarla açmak istediğinde kapının açılmadığını, çilingir vasıtası ile eve girdiğini, içeri girdiğinde evin eşyalarının toplanmış, bir kısmının kolilenmiş, balkona satılık ilanının asıldığını gördüğünü, kadının haberi olmadan evin satışa çıkartıldığını, bunun üzerine kadının da arkadaşı ile birlikte kalan eşyaları toplayarak taşıma şirketi vasıtası ile evi taşıdığını, düğünde takılan altınların bir kısmı bozdurularak evin borcunun ödenmesinde harcandığını, satılan ev ve arabanın evlilik içinde alındığını, kadının hamile olduğunu ileri sürerek açılan davanın reddine, kadına düğünde takılan miktar ve vasıfları dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının mümkünse aynen iadesine mümkün değilse şimdilik 20.000,00 TL olmak üzere, ileride belirlenecek değerinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte erkekten alınarak kadına verilmesine, kadın tarafından nakit olarak erkeğe verilen 29.188,00 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte erkekten alınarak kadına verilmesine, boşanma kararı verilecek olursa kadın yararına 100.000,00 TL maddî ve 100.000,00 TL manevî tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında ortak çocuğun dünyaya gelmesi üzerine velâyetin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına 1.000,00 TL tedbir ve iştirak nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2.Davalı-davacı kadın vekili birleşen dava dilekçesinde özetle; kadının Trabzon Fatih Devlet Hastanesinde çalışıyor iken tayini Samsun iline çıkmadığı için aile birliğini sağlamak adına 16.04.2018 tarihinde ücretsiz izne ayrıldığını, izinde olduğu bu dönemde hamile olduğundan hastaneden nezaketen aranmış ve eleman eksikliği olması nedeniyle işe gelip gelemeyeceğinin sorulduğunu, bu durumu eşiyle görüşen kadının, eşinin onay vermesi üzerine, çalışmak üzere 06.08.2018 tarihinde Trabzon'a gittiğini, kadının Trabzon'a gitmesini fırsat bilen ve öncesinden kafasına boşanmayı koyan erkeğin, eşinin yerini bilmesine rağmen polise giderek kayıp başvurusunda bulunduğunu, Polis tarafından kadına ulaşıldığını, kadının kayıp olmadığını, ailesinin evinde olduğunu ve eşinin de durumu bildiğini açıkladığını, erkeğin bu olaydan sonra kadını aramadığını, bu sırada erkeğin evlilik birliği içinde alınan aracı ve evi sattığını, evinden, Trabzon'a işe gitmek amacıyla çıkan kadının, yanına yalnızca bazı kişisel eşyalarını aldığını ancak düğünde takılan ziynet eşyalarının tamamının erkekte kaldığını, evden ayrılırken geri dönmemek üzere değil, yalnızca işi gereği ayrıldığını, kadının neler olduğunu anlamak ve eşiyle konuşmak için 04.09.2018 tarihinde ortak konuta geldiğinde eşyaların kolilenmiş ve cama satılık ilanı asılmış olduğunu gördüğünü, bunun üzerine eşinin amacını anlayan kadının çeyizlerini, kişisel eşyalarını, bir çoğu düğün öncesi kadın ve ailesi tarafından satın alınan beyaz eşya, halılar, perdeler ve mobilyaları alarak Trabzon'a geri döndüğünü, ancak takıların erkek adına açılan banka kasasında muhafaza edildiğinden eve geldiğinde takıları almasının mümkün olmadığını, düğün sonrası bankada altın kasası açılırken erkeğin kasayı kendi adına açtırmak istediğini, kadının da güvensizlik ortamı oluşmasın ve aralarında huzursuzluk çıkmasın diye kabul ettiğini, gereği halinde ziynet eşyalarına el koymayı amaçlayan erkeğin niyetinin en başından kasayı eşinin adına veya ortak değil de sadece kendi adına açtırmak istemesinden planlı hareket ettiğinin anlaşıldığını, erkek tarafından eşyalar alınırken altınların da alındığı iddia edilmişse de eşyaları kolilenmiş ve cama satılık ilanı asılmış ve üstelik daha sonra öğrenileceği üzere yaklaşık bir hafta kadar önce muvazaalı bir şekilde başkasına satılan evde altın bırakılmayacağının kesin olduğunu, erkeğin en son 03.02.2018 tarihinde evlerinde yapmış oldukları tevhid sırasında takılarını taktığını, akşamında tekrar kasaya koyması için hepsini eşine verdiğini, kasanın açıldığı ve takıların alındığı, geri koyulduğu tarihler banka kayıtlarından açıkça anlaşılabileceğini, düğünde takılan takılardan bir kısmının evin ödemesi için daha sonra kadın tarafından erkeğe verilmek şartı ile 21.09.2017 tarihinde bozdurulduğunu ve ortak evin kalan taksitlerinin bir kısmı kredi çekilerek bir kısmı da bozdurulan altınlardan karşılanıp ödenerek 29.09.2017 tarihinde evin tapusunun alındığını, ayrıca kadının gerek ev taksitlerine yardımcı olmak gerekse yatırım yapması amacıyla çeşitli aralıklarla eşine para gönderdiğini, birleşen dava dilekçesinde cins ve kıymeti yer alan ziynet eşyalarının kadına aynen iadesine, ziynetlerin bulunmaması halinde asıl değeri bilirkişi marifetiyle hesaplanmak üzere şimdilik 20.000,00 TL’nin ve kadının eşine vermiş olduğu 29.188,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte erkekten alınarak kadına ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; kadının, erkeği aşağıladığı, erkeğe haber vermeden sıkça Trabzon’a ailesinin yanına gittiği, Samsun’da olduğu konusunda yalan söylediği ancak o dönemde Trabzon’da olduğu, eşine haber vermeden Trabzon’daki işine başladığı, eşine veya ailesine haber vermeden Samsun’a gelip evden eşyaları götürdüğü, erkeğin işi ile ilgili çeki aldığı, erkeğin ise, kadının ailesini evinde istemediği, kadının ailesi evde iken evde kalamayacaklarını, evlerinin otel olmadığını söylediği, erkeğin annesinin kadını aşağıladığı, tayin konusunda kadının talepte bulunduğu, taleplerinin olumsuz sonuçlandığı, becayiş durumunun da olmadığı, bu durumun kadına kusur olarak yüklenemeyeceği, böylece evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesi ile asıl davanın kabulüyle 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun dava süresince annesinin yanında olduğu hususu ile sosyal inceleme raporundaki tespitler doğrultusunda velâyetinin anneye verilmesine, baba ile aralarında kişisel ilişki tesisine, ortak çocuk yararına doğumundan itibaren aylık 600,00 TL tedbir, devamında aynı miktar üzerinden iştirak nafakası tayinine, tarafların maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddine, erkeğin eşya alacağına yönelik davasından vazgeçmesi nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, kadının 29.188,00 TL'lik talebinin dosyadan tefrikine, kadının ziynet alacağına yönelik talebi hakkında düğün takılarının kasaya konulduğu, dosyaya sunulan mesaj kayıtlarından takıların bir kısmının bozdurulduğunun yazıldığı, kadın tarafından altınların bozdurulduğuna ilişkin kartın dosyaya sunulduğu, yine mesaj kayıtlarından altınların kasaya konulduğunun beyan edildiği, böylelikle kadının düğün videosuna ve bozdurma kartına göre tespit edilen takıları talep hakkının bulunduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle kadının ziynet alacağı davasının kısmen kabulüyle, 2 adet 24 ayar gram altın (508,00 TL), 10 adet 22 ayar 20'şer gram bilezik (50.200,00 TL), 2 adet 22 ayar toplam 35 gram bilezik (8.785,00 TL), 1 adet 22 ayar set takımı 65 gram (16.315,00TL), 1 adet 22 ayar 33,71 gram bilezik (8.461,21 TL), 1 adet 14 ayar 3,39 gram altın (681,39 TL), 1 adet ata lira (1.778,00 TL), 56 adet çeyrek lira (24.192,00 TL) ziynet eşyasının kadına aynen iadesine, aynen iade mümkün olmaz ise taleple bağlı kalınarak 20.000,00 TL ziynet eşya bedelinin birleşen dosya dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte erkekten alınarak kadına verilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

1.... erkek vekili istinaf dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesi kararının ziynet alacağının kabul edilen kısmı yönünden, katılma yoluyla istinaf dilekçesinde ise, kusur belirlemesi ve tazminat taleplerinin reddi yönlerinden kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

2.Davalı-davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesi kararının kusur belirlemesi, kişisel ilişki, iştirak nafakasının miktarı, tazminat taleplerinin reddi, ziynet bedeli artırımı için süre verilmemesi yönlerinden kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1.... erkek vekili temyiz dilekçesinde özetle; altınların kasaya konulduğuna ilişkin görgüye dayalı tanık beyanı olmadığını, kadının kendi isteğiyle bozdurmuş olma ihtimali değerlendirilmeden kuyumcu kartına itibar edilmesinin hatalı olduğunu, baştan itibaren kabul edilmeyen telefon ve mesaj çıktılarına itibar edilerek kadının ziynet alacağı davasının kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, altınların hem bozdurulup hem kasaya konulması iddiasının çelişkili olduğunu, mahkemece bu çelişkinin giderilmediğini, mahkemece bilirkişi raporunda yer alan altınlardan daha fazlasına hükmedilmesinin isabetsiz olduğunu, kadının evi sebepsiz yere terk ettiğini, evi terk ederken tüm eşyaları kamyona doldurup götürdüğünü, ziynet eşyalarını da götürdüğünü, her iki düğünde takılan altınlar ile bozdurulduğu iddia edilen altınların miktarının birbirleri ile uyumsuz olduğunu, yargılama aşamasında yemin deliline dayanıp dayanmayacağı hususunun davalı-davacı tarafa sorulduğunu, bu delilin kullanılmayacağının beyan edildiğini, bu haliyle mahkemenin ziynete ilişkin davada kadının iddialarını ispat ettiğine kanaat edemediğini, ziynet alacağının ispatlanamadığını ileri sürerek kararın ziynet alacağının kabul edilen kısmı, kusur belirlemesi ve tazminat taleplerinin reddi yönlerinden bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

2.Davalı-davacı kadın vekili temyiz dilekçesinde özetle; kadına yalan söylediği ve aşağıladığı yönünde yüklenen kusurların hatalı olduğunu, bu hususa ilişkin tanık beyanlarının soyut olduğunu, aksine erkeğin, kadını ve kadının ailesini aşağıladığını onlara hakaret ettiğini, bu durumun mesaj kayıtları ile sabit olduğunu, kadının tayinini Samsun'a aldıramadığı ve bu sebeple hafta içi Trabzon'da ailesinin yanında olduğu hayatın olağan akışına uygun olduğu halde sıkça Trabzon'a gittiği yönünde kusur yüklenemeyeceğini, kadının acilen göreve çağrılmasında erkeğin bilgisinin bulunduğunu, erkeğin kadını telefonda engellediğini, anahtar kilidini değiştirdiğini, evi sattığını, kadının evden ayrılırken götürdüğü çekin ücreti kadın tarafından ödenmiş, tahsilat günü beklenen ve kadında duran bir çek olduğunu, erkeğin alıp götürüldüğünü iddia ettiği çek olmadığını, bu konuda kusur yüklenemeyeceğini, erkeğin kadının iş için evden gitmesini fırsat bilerek ortak evi ve arabayı sattığını, kadının satılan evden eşyalarını almasının kusur sayılamayacağını, sosyal inceleme raporunda çocuk ile baba arasında önce anne nezaretinde kişisel ilişki kurulması gerektiği belirtilmişse de erkeğin çocuk ile kişisel ilişki kurmaya yanaşmadığını, buna rağmen nihai kararda baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasının hatalı olduğunu, çocuk 4 yaşında olmasına rağmen babasını hiç görmediğini, bilhassa yatılı kişisel ilişki kurulmasının ortak çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyeceğini, günün ekonomik koşullarına göre iştirak nafakası miktarının az olduğunu, ziynet eşyalarına ilişkin olarak ek rapor talebinin reddine dair kısa karar verilmeden tahkikatin bitirilmesinin hatalı olduğunu, mahkemenin bedel artırım için süre vermediğini ileri sürerek kararın kusur belirlemesi, kişisel ilişki, iştirak nafakasının miktarı, tazminat taleplerinin reddi, ziynet bedeli artırımı için süre verilmemesi yönlerinden bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, erkek tarafından açılan boşanma ve kadın tarafından karşı dava olarak açılan ziynet alacağı davasında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik bulunup bulunmadığı, geçimsizlik var ise kusurun kimden kaynaklandığı, tarafların kusur durumlarına göre erkek ve kadının tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin doğru olup olmadığı, ortak çocuk yararına hükmedilen iştirak nafakası miktarının hakkaniyete uygun olup olmadığı ile ortak çocuk ile babası arasında kurulan kişisel ilişkinin ortak çocuğun üstün yararına olup olmadığı, kadın tarafından açılan ziynet alacağı davasında mahkemece ziynet alacağının miktar veya değerinin belirlenmesi için res'en kesin süre verilmesi gerekip gerekmediği ile ziynet alacağı davasının ispat edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

4721 sayılı Kanun'un 4 üncü ve 6 ncı maddesi, 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, 174 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, 182 nci, 323 üncü, 324 üncü maddesi, 220 nci, 222 nci ve 226 ncı maddesi, 327 nci, 328 inci ve 330 uncu maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 107 nci maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (6098 sayılı Kanun) 50 nci ve 51 inci maddeleri.

3.Değerlendirme

1.Taraf vekillerinin asıl boşanma davası yönünden temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, ... erkek vekilinin tüm, davalı-davacı kadın vekilinin ise aşağıdaki paragrafların kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

b.İlk Derece Mahkemesince evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda kadının, erkeği aşağıladığı, erkeğe haber vermeden sıkça Trabzon’a ailesinin yanına gittiği, Samsun’da olduğu konusunda yalan söylediği ancak o dönemde Trabzon’da olduğu, eşine haber vermeden Trabzon’daki işine başladığı, eşine veya ailesine haber vermeden Samsun’a gelip evden eşyaları götürdüğü, erkeğin işi ile ilgili çeki aldığı, erkeğin ise kadının ailesini evinde istemediği, kadının ailesi evde iken, evde kalamayacaklarını evin otel olmadığını söylediği ve erkeğin annesinin kadını aşağıladığı, böylece boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları değerlendirilmiş ise de; yapılan yargılama, toplanan deliller ve dinlenen tanık beyanlarından, "kadının erkeğe haber vermeden sıkça ailesinin yanına Trabzona gittiği, Samsun'da olduğu konusunda yalan söylediği ve eşine haber vermeden Trabzondaki işine başladığı" yönünde yüklenen kusurlu davranışların sebep ve saiki açıklanamayan, yoruma dayalı soyut aktarımlardan ibaret olduğu, böylece kusur olarak yüklenmesinin isabetsiz olduğu, yine kadına yüklenen "eşine veya ailesine haber vermeden Samsun'a gelip eşyaları götürdüğü " yönündeki tanık anlatımlarının ise zaman içermeyen beyanlardan ibaret olduğu ve ortak konuttaki eşyaların önce hangi eş tarafından boşaltıldığının dosya içeriğinden tespit edilemediği, böylece kadına kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu hale göre mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin kadına nazaran daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece bu husus gözeltilmeksizin hatalı kusur değerlendirmesinin sonucu olarak tarafların eşit kusurlu oldukları belirlemesi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.

c. 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesinin birinci fıkrasında mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu olan tarafın, kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyebileceği, aynı maddenin ikinci fıkrasında boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebileceği öngörülmüştür. Yukarıda (2) numaralı paragrafta açıklandığı üzere, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı-davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, erkeğin kusurlu eylemlerinin kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği ve boşanma sonucu bu eşin, en azından diğerinin maddî desteğini yitirdiği anlaşılmıştır. O halde, Mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı, 4721 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi ile 6098 sayılı Kanun'un 50 inci ve 51 inci maddelerinde düzenlenen hakkaniyet kuralları da dikkate alınarak davalı-davacı kadın yararına uygun miktarda maddî ve manevî tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2.Davalı-davacı kadın vekilinin ziynet alacağı davası yönünden temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a.6100 sayılı Kanun'un "Belirsiz alacak davası" başlıklı 107 nci maddesinde "Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır." hükmü düzenlenmiştir.

b.6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesinin 22.07.2020 tarih ve 7251 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile değişik ikinci fıkrasının gerekçesinde; "Düzenlemeyle, uygulamada belirsiz alacak davasıyla ilgili görülen sorunlara çözüm bulunması amaçlanmaktadır...Uygulamada sorun yaşanan ve doktrinde de tartışılan konu, alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu “an” ın tespitine yöneliktir, ikinci fıkrada yapılan değişiklikle, bu “an” ın, bir başka ifadeyle alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün hale geldiğinin tespiti mahkemece yapılacaktır. Hâkim, alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin “mümkün olduğu anda” talebini tam ve kesin olarak belirlemesi için davacıya iki haftalık kesin süre verecektir. Bu süre verme işlemi tahkikat aşaması sona ermeden yapılacaktır. Bu hüküm bölge adliye mahkemesince tahkikat yapıldığı hallerde de uygulanabilecektir. İsviçre hukukunda da kabul edilen genel görüş, hâkimin davacıya talebini belirlemesi için süre vermesi gerektiği yönündedir. Ayrıca 107 nci maddenin ikinci fıkrasında yer alan ve davacının, davanın başında belirtmiş olduğu talebini “artırabileceğine” ilişkin hüküm, yapılan diğer değişikliğin zorunlu sonucu olarak davacının talebini tam ve kesin olarak “belirleyebileceği” şeklinde değiştirilmektedir. Aynı fıkraya eklenen son bir cümleyle, hâkim tarafından verilen kesin süreye rağmen alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenmemesi durumunda, davanın talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanacağı açıkça hükme bağlanmaktadır." açıklamasına yer verilmiştir.

c.Somut uyuşmazlıkta, davalı-davacı kadın, cins, gram ve kıymeti birleşen dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının aynen iadesine, aynen iadenin mümkün olmaması durumunda asıl değeri bilirkişi marifetiyle hesaplanmak üzere şimdilik 20.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte erkekten alınarak kadına ödenmesine karar verilmesi talebi ile ziynet alacağı yönünden belirsiz alacak davası açmıştır. Mahkemece yargılama aşamasında üç adet bilirkişi raporu alınmış, ziynetlerin değeri 06.07.2021 tarihli bilirkişi raporunda 103.386,93 TL, 17.12.2021 tarihli bilirkişi raporunda 165.237,60 TL, 05.04.2022 tarihli bilirkişi raporunda ise 111.703,72 TL olarak belirlenmiştir. Taraf vekillerince en son tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi sunulmuş, mahkemece taraf vekillerinin bilirkişi raporuna itirazları hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden tahkikat bitirilerek sözlü yargılamaya geçilmiştir. Bu haliyle ziynet alacağı talebi yönünden kadın tarafından ziynet alacağının miktar ve bedeli belirlenmediği gibi, mahkemece, ziynet alacağının miktar veya değerinin belirlenmesi için 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince iki haftalık kesin süre verilmeden "taleple bağlı kalınarak" hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Yukarıda yer verilen madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, belirsiz alacak davalarında, alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu “an”, diğer bir ifade ile alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün hale geldiğinin tespiti Mahkemece yapılacak, Hâkim, alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin “mümkün olduğu anda” talebini tam ve kesin olarak belirlemesi için davacıya iki haftalık kesin süreyi re'sen verecektir. Bu süre verme işlemi ise, tahkikat aşaması sona ermeden yapılacaktır. Bu hale göre, Mahkemece, "ziynet alacağının miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün hale geldiğinin tespiti" yapılmadan ve davalı-davacı kadına, "talebini belirlemesi için iki haftalık kesin süre" verilmeden, "taleple bağlı kalınarak" yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının kusur belirlemesi, kadının reddedilen maddî ve manevî tazminat talebi ile ziynet alacağı davası yönünden KALDIRILMASINA,

2.İlk Derece Mahkemesi kararının davalı-davacı kadın lehine kusur belirlemesi, maddî ve manevî tazminat talebi ile ziynet alacağı davası yönünden BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların ziynet alacağının esasına ilişkin itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına

3.... erkek vekilinin tüm, davalı-davacı kadın vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden ...'a yükletilmesine,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde yatıran Meryem'e iadesene,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir suretinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

07.12.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

...