"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/369 E., 2022/841 K.
HÜKÜM/KARAR: Esastan ret- Ek karar: Temyiz dilekçesinin reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ: Ankara Batı 7. Aile Mahkemesi
SAYISI : 2020/568 E., 2021/245 K.
Taraflar arasındaki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı-davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı-davacı kadın tarafından temyiz edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince temyiz dilekçesinin miktardan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi ek kararı davacı-davalı kadın tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Temyiz istemi, temyiz konusu 6100 sayılı Kanun Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) ncı alt bendi uyarınca kararın kesin olduğu gerekçesiyle davacı kadın vekilinin temyiz dilekçesinin reddine yönelik Bölge Adliye Mahkemesinin 17.02.2023 tarihli ek kararına ilişkindir.
Temyiz istemi, temyiz konusu miktar veya değerin kesinlik sınırının altında olduğu gerekçesiyle davacı-davalı kadın vekilinin temyiz dilekçesinin reddine yönelik Bölge Adliye Mahkemesinin 05.10.2022 tarihli ek kararına ilişkindir.
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgili olup temyiz kesinlik sınırı belirlenirken dava konusu edilen alacağın değeri dikkate alınır. Alacağın bir kısmının dava edilmesi halinde kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir. Dosya içeriğine göre, somut olayda, davacı-davalı erkeğin dava dilekçesinde şimdilik 1.500,00 TL'nin tahsilini talep ettiği, davalı-davacı kadının da dava dilekçesinde şimdilik 300,00 TL'nin tahsilini talep ettiği, bu haliyle dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 107 nci maddesinde belirtilen belirsiz alacak davası niteliğinde olup belirsiz alacak davasında alacağın bir kısmının dava edilmesi ve Mahkemece bu alacağa ilişkin davanın tümden reddedilmiş olması halinde kararın kesinlik sınırının altında kaldığından söz edilemeyeceğinden kararın kesin olduğu gerekçesiyle temyiz dilekçesinin reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesince verilen 18.05.2023 tarihli ek kararın 6100 sayılı Kanun'un 362 nci maddesine aykırı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda temyiz dilekçesinin kesinlik sebebiyle reddine ilişkin ek kararın hatalı olduğu anlaşılmakla; 18.05.2023 tarihli ek kararın bozularak ortadan kaldırılması gerekmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı davalı-davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlenildikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı-davalı erkek vekili dava dilekçesinde; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 06 BP 0395 plakalı araç için şimdilik 500,00 TL, 18505 ada 1 parsel 20 nolu bağımsız bölüm için de 1.000,00 TL katkı ve katılma alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
2. Davacı-davalı erkek vekili cevaba cevap ve karşı davaya cevap dilekçesinde; karşı davanın reddini savunmuştur.
II. CEVAP
Davalı-davacı kadın vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; davanın derdestlik nedeniyle reddini savunmuş; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 300,00 TL katılma alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsili talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıdaki başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davanın mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı davası olduğu, davanın 07.10.2020 tarihinde açıldığı, yine davacı-davalı tarafça Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinde 12.06.2019 tarihinde 2019/429 Esas numarası ile boşanma davası ve mal rejiminden kaynaklanan dava açıldığı, mal rejimine yönelik davada 18505 ada 1 parsel 20 nolu bağımsız bölüm ve 06 BP 0395 plakalı aracın dava konusu edildiği ve dosyamızın taraflarının aynı olduğu, Ankara Batı 3. Aile Mahkemesindeki boşanma davasının 01.10.2020 tarihinde karara çıktığı, boşanma dosyasının halen istinafta olduğu ve kesinleşmediği, Ankara Batı 3. Aile Mahkemesince 2019/429 Esas sayılı dosyasındaki davacı-davalının mal rejimine yönelik davasının tefrik edilerek boşanma kararı sonrası Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinin 2020/772 Esasına kayıt edildiği ve derdest olduğu, davacı vekili her ne kadar dava harçlarını yatırmadıkları gerekçesi ile derdestlik itirazının reddini talep etmiş ise de mal rejimine yönelik davanın 12.06.2019 tarihinde açılmış olduğu, ilgili Mahkemece harç tamamlatmaya yönelik davacı-davalıya kesin süre verilmediği gibi davanın açılmamış sayılmasına yönelik Ankara Batı 3. Aile Mahkemesince herhangi bir karar verilmediği, harç yatırmamanın dosyanın derdest olma niteliğini etkilemeyeceği, ön inceleme tutanağı imzalanmandan karar verildiği için dava değerinin yarısı oranında vekâlet ücreti takdir edildiği gerekçesiyle; davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi uyarınca derdestlik nedeni ile dava şartı yokluğundan usulden reddine, asıl ve karşı dava yönünden yargılama giderlerine hükmedilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-davacı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı-davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde; karşı davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, karşı dava yönünden derdest bir dava olmadığını, reddedilen asıl dava yönünden müvekkili lehine eksik vekâlet ücreti hükmedildiğini belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; somut olayda, davacı-davalının evvelce açtığı ve tefrikle Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinin 2020/772 Esasına kaydedilen dava dosyasında 06 BP 0395 plakalı araç ile 18505 ada 1 parsel 20 nolu bağımsız bölüm bakımından katılma alacağı isteğinde bulunduğu, Mahkemece yargılamaya devam edildiği, halen derdest durumda olduğu; eldeki davada ise davacının aynı mallar yönünden aynı hukuki nedenle katılma alacağı isteğinde bulunduğu, davalı-davacı tarafından süresi içerisinde sunulan cevap dilekçesinde derdestlik itirazında bulunulduğu, şu halde derdestlik sebebiyle aynı konuda açılan eldeki dava bakımından Mahkemece, yazılı gerekçelerle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı; 6100 sayılı Kanun'un 132 nci maddesinde karşı dava açılabilmesinin şartlarının asıl davanın açılmış ve halen görülmekte olması ve karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması, yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması olarak açıklandığı, şu halde asıl dava derdestlik nedeniyle usulden reddolduğundan karşı davanın da anılan hükümler uyarınca, ortada usulen açılmış bir asıl dava bulunmadığından görülemeyeceği, diğer bir anlatımla asıl dava derdestlik nedeniyle usulden reddedildiğinden ortada usule uygun bir asıl davanın varlığından söz edilemeyeceğinden karşı davanın görülebilmesinin mümkün bulunmadığı, Mahkemece yazılı gerekçelerle davanın usulden reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı; asıl davada harcı yatırılan dava değerinin 1.500,00 TL olup Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin (AAÜT) 7 ve 13 üncü maddeleri uyarınca kararın ön inceleme aşamasında verildiği gözetildiğinde, Mahkeme kararının avukatlık ücretine ilişkin bölümü bakımından da yerinde bulunduğu gerekçesiyle; başvurunun esastan reddine kesin olarak karar verilmiştir.
2. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
3. Bölge Adliye Mahkemesinin 18.05.2023 tarihli ek kararı ile; kararın davalı-davacı tarafından alacağın bir kısmının dava edilmesi halinde, kısmi davada kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirleneceğinden ve karşı davada konu alacağın tamamı da temyiz kesinlik sınırının üzerinden olması gerektiğinden, kararın hukuka aykırı olduğunu açıklayarak temyiz kanun yoluna başvurulduğu; somut olayda, davacı-davalı tarafından davalı-davacı aleyhine açılan davanın reddine 6100 sayılı Kanun'un 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca kesin olarak karar verildiği, kararın kesin olduğu gerekçesiyle, temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davalı-davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı-davacı kadın vekili ek karar karşı temyiz dilekçesinde; dava değerinin temyiz sınırının altında kalmasının mümkün olmadığını, davanın kısmi dava olarak açıldığını, alacağın bir kısmının dava edilmesi halinde kesinlik sınırının alacağın tamamına göre belirlenmesi gerektiğini, karşı davanın asıl davanın reddedilmesi nedeniyle reddedilmesinin hatalı olduğunu, 6100 sayılı Kanun'un 134 üncü maddesi uyarınca asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesi halinde karşı davanın görülüp karara bağlanmasına engel teşkil etmeyeceğini, karşı davanın bağımsız ayrı bir dava olduğunu, karşı davanın ayrılmasına karar verilerek esası hakkında karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kesinlik sınırının belirlenmesi, karşı davanın şartları noktasında toplanmaktadır. Dava, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36 ncı maddesinin birinci fıkrasında ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6 ncı maddesinde düzenlenmiş olup, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir.
2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 297 nci maddesinde bir mahkeme hükmünün hangi hususları kapsaması gerektiği açıklanmıştır. Maddenin birinci fıkrasının (c) alt bendine göre hüküm; tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde içermelidir.
3. 6100 sayılı Kanun'un 298 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
4. 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklamaya yer verilmiştir.
5. Hukuk Genel Kurulu'nun 24.02.2010 tarihli ve 2010/1-86 Esas, 2010/108 Karar sayılı kararında da "Yasa'nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddî olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddî olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava ayönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur" hususlarına yer verilmiştir.
3. Değerlendirme
1. Yukarıda belirtilen ilgili hukuk uyarınca bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
2. “Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu (sabit gördüğü) maddî vakıalar ile hüküm fıkrası (sonucu) arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde, sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep (veya sebepler), başka bir deyimle, hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. ... Hâkim, tarafların kendisine sundukları ve ( tahkikat sonucunda ) sabit gördüğü maddî vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp (m.33) bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. İstinaf mahkemesi ve Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. ... Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz. ... Hukukî dinlenilme hakkı, mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir.” (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, Ankara, İkinci Baskı, 2021, s. 890-892)
3. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddî olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddî olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
4. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında ve gerekçenin kendi içinde çelişki yaratılması yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve kanun hükümlerine de açıkça aykırı olacaktır.
5. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
6. Gerekçeye ilişkin hükümler, kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile hâkimin gerek mahkeme kararlarının her türlü kuşkudan uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
7. Somut olayda; İlk Derece Mahkemesi kararında karşı dava yönünden gerekçe ve hüküm bulunmamasına rağmen Bölge Adliye Mahkemesince kararın gerekçesinde, karşı davanın reddine yönelik gerekçe yazılarak gerekçe düzeltilmesi yapıldığı halde, başvurunun esastan reddine karar verilmek suretiyle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılmıştır.
8. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte gerekçe içeren ve hüküm sonucuna uygun bir karar vermek olmalıdır.
9. Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır ve davanın usulden reddedilmesi usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı anlamına gelmez (6100 sayılı Kanun md. 118/1, 114, 115, 303).
10. Kabule göre de, usulüne uygun açılmış bir asıl dava bulunduğundan 6100 sayılı Kanun'un 132 nci maddesinde sayılan karşı dava açılabilmesi şartlarının da oluştuğu, 6100 syaılı Kanun'un 134 üncü maddesi uyarınca da asıl davanın herhangi bir sebeple sona ermesinin karşı davanın görülüp karar bağlanmasına engel oluşturmayacağı anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesinin karşı davaya yönelik gerekçesinin de hatalı olduğu anlaşılmakla, bu sebeple de kararın bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Bölge Adliye Mahkemesince verilen 18.05.2023 tarihli ek kararın ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
26.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.