"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
SAYISI : 2020/181 E., 2023/664 K.
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı
KARAR DÜZELTME İSTEYEN : Davacı kadın vekili
Taraflar arasındaki davanın bozma sonrası yapılan muhakemesi sonunda Mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hükmün asıl ve birleşen dava yönünden onanmasına dair Dairemizin 09.05.2024 tarih ve 2024/2573 Esas, 2024/3329 Karar sayılı ilamıyla ilgili davacı kadın vekili tarafından asıl ve birleşen dava yönünden karar düzeltme isteminde bulunulmakla; kesinlik, süre ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, karar düzeltme dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, bu Kanun'a 6217 sayılı Kanun'la ilave edilen geçici 3 üncü maddenin (1) nolu bendinde, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2014 tarih ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlandığından, karar düzeltme talebinin incelenmesi gerekmiştir.
Yargıtay kararının düzeltilmesi 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Mahkemece verilen karar, Dairemizce yasal ve hukuki dayanakları gösterilmek suretiyle onanmış olup, temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre karar düzeltme istemi 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesindeki nedenlerden hiçbirisine dayanmamaktadır. Bu nedenle yerinde olmayan istemin reddi gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Karar düzeltme talebinin REDDİNE,
1086 sayılı Kanun 442/son ve 4421 sayılı Kanunun 2 ve 4/b-1 maddeleri delaletiyle takdiren 2.320.00 TL para ceza ile 891.50 TL karar düzeltme ret harcının düzeltme isteyenden tahsiline,
Dosyanın kararı veren Mahkemesine gönderilmesine,
12.12.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY YAZISI
Değerli çoğunlukla aramızdaki uyuşmazlık konusu; davacı kadın tarafından fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla katılma alacağına yönelik birleşen davayla açılan ek davasında, ıslah edilen kısım yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ilişkindir.
Öncelikle, belirtmek gerekir ki dava açılmasının sonuçlarından en önemlisi, dava açılmasıyla birlikte zamanaşımının kesilmesidir (TBK md. 154/I-b. 2, TMK md. 714, 777/3).
Kısmi veya belirsiz alacak şeklinde açılan bir davada; davacının gerçekte, biri fazlaya ilişkin hak saklı tutularak istediği bir miktar alacak, diğeri ileride ıslah yoluyla miktar artırımına esas olmak üzere alacak miktarının tespit edilmesinden oluşan iki istemi söz konusudur. Dolayısıyla, bu tür davaların açılması ile birlikte bu istemlerin tümü açısından zamanaşımı kesilmiş olmaktadır.
Bilindiği üzere, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK’ nun 87 nci maddesinde; “... Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü yer almaktaydı. Bu amir hüküm nedeniyle, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla açılan bir davanın yargılaması sırasında; davacının tazminat veya alacak tutarının tamamının belirlenmesi hâlinde, ancak ek dava açılmak suretiyle alacağın fazla olan kısmı istenebilmekteydi. Böyle bir durumda, ek dava ile istenilen kısmın zamanaşımına uğraması ve zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi hâlinde, ek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmekteydi. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih ve 1999/1 Esas, 1999/33 Karar sayılı kararıyla iptal edildi. İptalden sonra, ek dava yerine kısmi ıslah suretiyle dava konusu (müddeabih) artırılarak uygulamaya devam edildi. Ne var ki, ıslah ile arttırılan kısım için sanki ortada bir ek dava varmış gibi zamanaşımı yönünden de iptal öncesi eski uygulamaya devam edilmektedir. Diğer bir anlatımla, ortada ek bir dava olmamasına karşın, maddi tazminat/alacak isteğinin ıslah yolu ile artırılması sanki yeni bir davaymış gibi kabul edilerek bu kez zamanaşımına ilişkin süreler yönünden ıslah tarihi esas alınmaktadır.
Bununla birlikte, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir çok kararda tam ıslah için ilk dava açılmakla alacağın tamamı için zamanaşımının kesildiği kabul edilirken aynı kararlarda kısmi ıslah bakımından zamanaşımının işlemeye devam edeceği belirtilmiştir (Örneğin, 17.10.2019 tarih, 2017/11-11, Esas, 2019/1071 Karar sayılı karar).
Ayrıca, bu konuya ışık tutacağına ve uygulamaya yeni bir bakış açısı getirip yeni bir yön vereceğine inandığım, 24.05.2019 tarihli ve 2017/8 Esas, 2019/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na (YİBK) değinmekte yarar vardır. Davacının, dava dilekçesinde faiz talep etmekle birlikte, ıslah dilekçesinde faiz istememesi nedeniyle ıslah edilen kısım için de faize hükmedilip hükmedilemeyeceği içtihadı birleştirmeye konu olmuş, sonuçta; “... Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmî davada, dava konusu miktarın kısmî ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması hâlinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilecektir.” şeklinde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir. Faizle ilgili olan bu karar, zamanaşımı konusuyla doğrudan ilgili değilse de içtihadı birleştirme kararları; konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı, kararda belirtilen gerekçeleriyle yol gösterici nitelik taşırlar.
Bu YİBK’nda açıkça; ıslahın yeni bir dava olmadığı, dava dilekçesinde bir miktar para alacağının faiziyle birlikte istenmesi hâlinde, ıslah dilekçesinde faize yer verilmemiş olsa bile ıslahla artırılan alacak miktarı yönünde de faize hükmedileceği kararlaştırılmıştır.
Diğer yandan, zamanaşımı sorunu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru konusu yapılmış; Mahkemece, “Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine” ilişkin kararlar verilmiştir. Söz konusu kararlarda; “... Somut olayda destekten yoksun kalma tazminatının ıslahla artırılan kısmının dava zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği açıktır” (G.D. Başvurusu, B.N. 2016/9312, K.T. 27.11.2019), “... Başvurucunun zamanaşımı süresi dolmadan önce talep edeceği tazminat tutarını gerekirse uzman görüşü de alarak yaklaşık olarak belirleyebileceği şeklindeki bir yorum ise davanın sonunda aleyhe hükmedilebilecek yargılama giderleri de dikkate alındığında adaletin iyi yönetimi ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi böylesine bir kabul, Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında öngörülen "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." şeklindeki hüküm ile de bağdaşmamaktadır... Sonuç olarak başvurucunun açtığı ikinci davadan sonra artırdığı alacak talebinin zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin yorumun başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfet hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında külfetin orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır” (Ç.A. Başvurusu, B.N. 2019/430, K.T. 23.03.2023), “... Başvuruya konu olay değerlendirildiğinde başvurucunun ıslaha konu dava değerinin artırılan kısmı yönünden davanın zamanaşımından reddedilmesine ilişkin uygulamanın başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır” (B.T. Başvurusu, B.N. 37411, K.T. 12.07.2023) şeklinde gerekçelere yer verildiği anlaşılmaktadır.
Bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de taşınmış, Mahkeme; özetle, başvuranın ek dava yoluyla ilk talebini arttırma hakkının, olayın koşulları altında etkisiz bırakıldığını ve davacının bütün zararı bakımından tazminat talep edemediğini belirterek Sözleşme’nin (AİHS) 6/1 inci maddesi gereği mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (AİHM, Doğu/Türkiye, B.N. 16312/10, T. 27.04.2021).
Önemle belirtilmeli ki adalete erişim hakkı en temel haklardandır. Temel hak ve hürriyetler ise ancak yasayla kısıtlanabilir.
Fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak süresinde dava konusu edilen ve yargılamanın devamında alacak miktarının ıslahla artırılan kısmı için zamanaşımının yeniden hesaplanacağına yönelik bir yasal düzenleme de yoktur. TBK 154/2 nci maddesi gereği dava açılmakla zamanaşımının kesileceği hüküm altına alınmıştır. Yukarıda bahsedilen İçtihadı Birleştirme Kararında da alacak miktarının artırılmasıyla ilgili kısmi ıslahın yeni bir dava olmadığı açıkça belirtilmiş olmasına göre, en azından buradan yola çıkarak artık ıslahla artırılan alacak miktarı için dava açılmakla birlikte zamanaşımının kesilmediğinden bahsedilemez.
Ayrıca ıslahın; “... Tarafların yaptıkları usul işlemlerinde düşebilecekleri yanlışlıkları düzeltmeye, bırakabilecekleri eksiklikleri tamamlamaya ve böylece adaletli karar verebilmesini sağlamaya yönelik bir yol” olduğunu da unutmamak gerekir (Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Islah, genişletilmiş 5 inci baskı, s. 48).
Bu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmak mümkündür.
1. Başlangıçta ıslah ile dava konusunun (müddeabihin) artırılması mümkün değilken, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile mümkün hâle gelmiştir.
2. Islah, yeni veya ek bir dava değil usulü bir hatanın düzeltilmesi veya eksikliğin tamamlanmasıdır.
3. Islah ile arttırılan kısmın bir ek dava olmadığı YİBK ile kabul edilmiştir.
4. Islah edilen kısım bakımından zamanaşımının devam edeceğine ilişkin yasal bir düzenleme yoktur.
5. Tam ıslah yapılması hâlinde yeni davanın zamanaşımına uğramayacağı kabul edilmişken, kısmi ıslahta zamanaşımı süresinin dolduğunun kabul edilmesi; açıklaması güç, çelişkili bir durumdur.
6. Islah edilen kısma ilişkin istemin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesi başta Anayasanın 36 ncı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 inci maddesinde belirtilen hak arama hürriyetini engellemekte, sonuçta hak ihlalleri doğmaktadır. Uygulamanın bu şekilde devam etmesi hâlinde de yeni hak ihlallerinin doğması kaçınılmaz olacaktır.
Yukarıda açıklanan sebeplerle; birleşen davada kısmi ıslahın, ıslah edilen miktar bakımından yeni bir dava olmadığı dikkate alınarak davanın açılmasıyla zamanaşımının tüm alacak bakımından kesildiğinin kabul edilmesi gerekir. Temyiz edilen hükmün açıklanan sebeplerle bozulması gerekirken, bu husus ilk incelemede gözden kaçtığından onanmış olmakla, davacının karar düzeltme isteği haklı ve yerinde olup, istemin kabulüyle Dairemizin onama kararının kaldırılarak, mahkeme kararının yukarıda açıklanan sebeple bozulması düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun karar düzeltme talebinin reddi görüşüne katılmıyorum.