"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmiş ise de, temyize konu edilen kararda dava değeri, duruşma sınırının altında olduğundan, duruşma isteğinin miktar yönünden reddiyle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz isteğinin incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; kardeşi olan, davalının babalarından kalan dükkânı sattığını ancak diğer payını ödemediğini, yine iki adet dükkâna ait kira bedellerini kiracılardan tahsil etmesine rağmen payına düşen miktarı vermediğini ileri sürerek, davacının 14/04/2009 tarihinden 25/04/2013 tarihine kadar elde ettiği kira bedellerinden şimdilik 15.000 TL ile satmış olduğu taşınmazın satış bedelinden şimdilik 15.000 TL'nin tahsil edildiği tarihten itibaren işleyecek faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; borcun zamanaşımına uğradığını, davacının hissesine düşen kira bedelinin en fazla 1.417 TL olabileceğini, satılan taşınmaz için davacıya banka aracılığıyla ödeme yaptığını, bununla birlikte kendisine ait bir evin kirasının davacı tarafından tahsil edildiğini, davacının bugüne kadar tahsil ettiği kira bedelleri dikkate alındığında kendisinin alacaklı konumuna geleceğini savunarak davanın reddini, aksi düşüncede ise davacının bugüne kadar tahsil etmiş olduğu kira bedellerinin alacaktan takas ve mahsubunu istemiştir.
Mahkemece; davacının davalıdan 2.927,54 TL alacak talebinin olabileceği, davalının davacıya toplam 85.000 TL ödeme yapmış olduğunun tespiti neticesinde davalının davacıdan hâlen 82.072,46 TL alacağı bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine yönelik olarak verilen karar, davacı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 16/09/2019 tarihli ve 2016/17565 Esas 2019/8318 Karar sayılı kararıyla; "1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Eldeki davada, dava konusu dönemde 70.000 TL cari hesap kira bedeli ve 15.000 TL cari hesap hareketi toplamı 85.000 TL mahsup edilmesi gerektiği, bu halde davalının 82.072,46 TL alacaklı olacağı, dava dışı ... hissesinin satın alınması söz konusu olmayıp sadece satış vaadi sözleşmesi dosyaya ibraz edilmiş olmakla bu kısma ilişkin hesaplama yapılmadığı, mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporuyla tespit edilmiştir. Davalının hesabından, davacının banka hesabına 27.09.2006 tarihinde 10.000 TL, 09.10.2006 tarihinde de 5.000 TL havale yapmak suretiyle 15.000 TL ödeme yapıldığı ancak işlem makbuzunda bir açıklama bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılmıştır. TBK 102. maddesinde "Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır." şeklinde düzenleme yer almaktadır. Somut olayda, davalı taraf her ne kadar söz konusu ödemelerin alacağa mahsuben gönderildiğini beyan etmiş ise de bunu ispatlar nitelikte yazılı delil sunamamıştır. Bu durumda yukarıda belirtilen kanun maddesi gereğinde ödemenin borca mahsuben yapıldığını ispat yükü davalı tarafta olup, davalı da aksini ispat edemediğinden mahkemece bu husus dikkate alınmadan bilirkişi raporundaki hesaplamaya itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir." gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulüne, 39.682,50 TL'nin 24/10/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1) Kural olarak bozma kararına uyulmakla bozma kararında belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtayca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hâkimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Diğer taraftan bilirkişi, bir davada çözümü hâkim tarafından bilinmeyen özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde oy ve görüşüne başvurulan kişidir (HUMK m. 275). Hâkim, takdiri delillerden olan bilirkişi raporu ile bağlı olmayıp, eksik veya açık olmayan noktalarda bilirkişiden ek açıklama yapılmasını isteyebileceği gibi, gerektiğinde yeniden bilirkişi incelemesi de yaptırabilir.
Somut olayda, mahkemece bilirkişi incelemesine gerek görülmüş ve alınan bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulmuştur. Ancak, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde inceleme yapılmadığından, bilirkişi olarak atanan kişinin düzenlediği rapor, uyuşmazlığı çözmeye elverişli bulunmamaktadır. Bu nedenle, mahkemece; bozmaya uygun inceleme yapılmadığı gibi, davalı lehine oluşan usuli müktesep hakka aykırı olarak karar verilmiştir.
Mahkemece; bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ihtiyaç duyulduğuna göre, konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişiler kurulu oluşturulup, iddia ve savunma çerçevesinde inceleme yaptırılıp, bozma kararı neticesinde davalı lehine oluşan usuli müktesep hak ihlal edilmeyecek şekilde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2) Bozma nedenine göre, davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle HUMK'nın 428. maddesi gereğince hükmün davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının sair temyiz istemlerinin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.