Logo

3. Hukuk Dairesi2021/3983 E. 2021/11401 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tüketici hakem heyeti kararına itiraz davasında, davalının satın aldığı dairedeki ayıplar nedeniyle uğradığı zararların tazmini istemiyle açılan davada, davacının tüketici hakem heyetinde ileri sürmediği hususları davada ileri sürüp süremeyeceği ve ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığı hususunda ihtilaf bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Tüketici hakem heyetlerinin mahkeme niteliğinde olmadığı ve bu nedenle davacının tüketici hakem heyetinde savunma vermemiş olmasının savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olmadığı, ayrıca 6502 sayılı Kanun kapsamında açık ve gizli ayıp kavramının ortadan kalktığı ve ihbar yükümlülüğü aranmadığı gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararının kısmen bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tüketici hakem heyeti kararına itiraz davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın reddine dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalının müteahhit olarak inşaa ettiği binada ayıplı işlere ilişkin İl Tüketici Hakem Heyetine başvuru yaptığını, hakem heyetinin 08/05/2019 tarih ve 008220190000147 sayılı kararı ile talebinin kabulüne karar verdiğini, satın alınan dairenin eksiksiz ve sağlam bir şekilde davalıya teslim edildiğini, davalının teslimden çok uzun bir süre sonra başvuruya konu taleplerde bulunmasının açıkça hukuka aykırı olduğunu, ayıp süresi içerisinde de herhangi bir bildirim yapılmadığını, şirketin mesken ruhsatı alma yükümlülüğü bulunmadığını, elektrik ve su bedel iadesi taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı ile arasında herhangi bir sözleşme mevcut olmadığını, davalı lehine hükmedilen tüm bedellerin hatalı ve fahiş olduğunu belirterek hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı, satın aldıkları dairenin eksikliklerinin giderilmesi için davacının teknik destek ve satış ofis bürolarına sözlü ve telefonla başvuru yapılması gerektiği bilgisini verdiğini, daire içinde yer alan eksiklikler için davacı şirketin 2 yıl garanti süresi verdiğini, bu süre zarfında oluşacak hasarların garantiden yapılacağı bilgisinin verildiğini, mesken ruhsatı alınması için 4.000,00-TL ücreti davacı şirkete ödediğini, mesken ruhsatı alınmadığı için elektrik ve su paralarını fazla olarak ödediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davalı ...'ün eşi ile 22.05.2014 tarihli daire satış sözleşmesi imzalanarak taşınmazdan bağımsız bölüm satın alındığı, bu sözleşmeye istinaden 01.04.2016 tarihinde kat irtifakı tesisi bulunan taşınmazdan ilgili bağımsız bölümün tapuda Fatma Gün adına devrinin yapıldığı, iş bu harici satış sözleşmesinin böylelikle geçerlilik kazandığı, Sözleşmenin 3. Bendinin f/g ve h fıkralarında mesken ruhsatı alınması ile ilgili yükümlülüklerin genel olarak davalı müteahit şirket üzerine bırakıldığı, Yargıtay kararları uyarınca da bir taşınmazda mesken ruhsatının bulunmamasının hukuki ayıp niteliğinde olduğu, mesken ruhsatı bulunmaması nedeni ile davalı tüketicinin uğradığı zarardan davacı müteahit şirketin sorumlu olacağı, davacı vekili dava dilekçesinde ayıp ihbarında süresi içerisinde bulunulmadığını ileri sürse de Tüketici Hakem Heyeti dosyasında savunma yapmadığı, dava dilekçesinde bu hususu ileri sürmesi savunmanın genişletilmesi olarak değerlendirildiği, tüketici hakem heyeti kararında isabetsizlik bulunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Adalet Bakanlığının 19/03/2021 tarihli yazısında; Tüketici Hakem Heyetlerinin mahkeme statüsünün bulunmaması, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve 27/11/2014 tarihli ve 29188 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinde, tüketici hakem heyetinde ileri sürülmeyen delil ve def'ilerin mahkemede ileri sürülemeyeceğine dair hüküm bulunmaması nedeniyle mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ve yine dava konusu yapılan dairede diafon sistemi, güneş paneli yapılmaması ve mesken ruhsatı alınmaması nedeniyle eksik olarak teslim edildiğine ilişkin olarak davalının, dava konusu bağımsız bölümün tapuda devrinden ve tesliminden itibaren yasal süresi içinde ayıp ihbarında bulunmadığının, teslim edilen dairedeki ayıpların gizli ayıp olmadığının ve teslim anında görülebileceğinin anlaşılması nedeniyle mahkemece ihbar süresi dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.

1-Uyuşmazlık; davalının davacıdan satın aldığı dairedeki ayıplar nedeniyle değer kaybı bedelinin ve mesken ruhsatının alınmamasından kaynaklı elektrik ve su bedellerinin fazla ödenmesi nedeni ile tüketici hakem heyetine yapılan başvurunun kabul edilmesine dair tüketici hakem heyeti kararının iptali istemine ilişkindir.

Dava dosyası incelendiğinde, 22.05.2014 tarihli davalının eşi ile taşınmaz satışına ilişkin sözleşme yapıldığı, 01.04.2016 tarihinde davalının eşine tapu devrinin gerçekleştiği, 28.04.2016 tarihinde davalının eşi ile taşınmazın teslim edildiğine dair teslim tutanağının imzalandığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık dava konusu edilen ayıpların süresinde davacıya ihbar edilip edilmediği ve davacının tüketici hakem heyetinde ileri sürmediği hususları davada ileri sürüp süremeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle davacının tüketici hakem heyetine savunma vermemiş olması halinde tüketici hakem heyeti kararına itiraz davasında yeni hususlar ileri sürüp süremeyeceğini incelemek gerekir.

Anayasa Mahkemesinin 31/05/2007 tarih ve 2007/53 esas, 2007/61 karar sayılı kararı ile; yargı yetkisini Türk Milleti adına kullanacak olan bir merciin mahkeme olarak kabul edilmesi için kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla itirazı düzenlenmesi, karar organlarının hakimlerden teşekkül etmesi, yargılama tekniklerini uygulayarak ve genelde dava yolu ile uyuşmazlıkları ve anlaşmazlıkları çözümlemekle görevli olması, görev yapan üyelerin atanmalarının, hak ve ödevlerinin, emekliye ayrılmalarının, Anayasa'nın öngördüğü mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı esaslarına göre düzenlenmiş olması ve Anayasa'da sayılan ve başında bir yüksek mahkemenin bulunduğu yargı düzenlerinden birinde yer almasının gerekli olduğu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin ise, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un değişik 22. maddesine göre, illerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürü veya görevlendireceği bir memur, ilçelerde kaymakam veya görevlendireceği bir memur başkanlığında, belediye, baro, ticaret ve sanayi odası ile esnaf ve sanatkar odası ve tüketici örgütlerinden seçilerek görevlendirilecek beş kişiden oluştuğu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin, yargı organlarının ve mensuplarının Anayasa'da belirtilen niteliklerine sahip olmadığı gerekçesiyle “mahkeme” niteliği taşımadığına karar verilmiştir. Buna göre, tüketici sorunları hakem heyeti mahkeme niteliğinde değildir. Bu sebeple tüketici hakem heyeti dosyasında savunma verilmemiş olması, savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında değildir. O halde mahkemece, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü, hususunun irdelenip araştırılması gerekirken yanılgılı gerekçe ile bu hususu ileri sürmesinin savunmanın genişletilmesi olarak değerlendirilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu durumda Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekir.

2-Dava konusu edilen ayıbın niteliği ve ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığının incelenmesinde ise;

Davalı tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 8. maddesinde yer almaktadır.

Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ya da olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 8. maddesinde düzenlenmiş; ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı TKHK.’nun 10. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre; teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir, bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir.

Bir malın altı ay boyunca sorunsuz çalışması, hayatın olağan akışına uygun olarak kabul edilmiş ve bu süre içinde mal yine de bozulmuşsa, kaynağında yani teslim anında var olan bir ayıbın yattığı sonucuna varılmıştır. Kuşkusuz satıcının bunun aksini ispat etmesi imkânı her zaman vardır.

Yine kanun gerekçesinde açıkça vurgulandığı üzere, ayıplı malda tüketicinin seçimlik haklarından faydalanabilmesi için ayıbı belirli bir süre içinde ihbar etmesi yükümlülüğü kaldırılmıştır. Nitekim tüketicinin seçimlik haklarından birini kullandığı yönünde satıcıya her halükarda bildirimde bulunması gereğinin olması, bunun öncesinde ayrıca bir de ayıbı ihbar etmesi zorunluluğunu anlamsız kılmaktadır.

O halde tüketici taşınır mallarda iki yıllık, taşınmaz mallarda 5 yılllık zamanaşımı süresi içinde ayıbı tespit ettiği sürece seçimlik haklarını da kullanabilecektir. Ayıbın çok erken bir safhada tespit edilmiş olmasına rağmen tüketicinin uzun bir süre seçimlik haklarını kullanmamış olması, duruma göre Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bir hakkın kötüye kullanılması itirazı ile karşılaşabilecektir.

Bu durumda, 10. madde gereğince ayıbın açık ya da gizli olduğu hususunun bir öneminin bulunmadığı, malın teslim ya da taşınmazın devir tarihinden itibaren zamanaşımı süreleri içinde 6 ay içinde bildirilen ya da dava açılan uyuşmazlıklarda malın ayıplı olmadığının ispat yükünün satıcıda, 6 ay sonra bildirilen ya da açılan davalarda da malın ayıplı olduğunun ispatının alıcıda olduğunun kabulü gerekmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davanın 6502 sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu, 6502 sayılı Kanun kapsamında açık ve gizli ayıp kavramının ortadan kalktığı ve ayrıca ihbar yükümlülüğü de aranmadığı değerlendirildiğinde Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin reddi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının HMK'nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz taleplerinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının hükmün kanun yararına bozulması talebinin REDDİNE, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 15/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.